Merhaba sevgili dostlarım,

Bu sabah nedendir bilmem biraz erken kalktım. Sanırım deliksiz bir uykudan sonra kafam uykuya kanmış, dinlenmişim. İnsanın uykusunu almış, dinlenmiş ve dinç olarak güne başlaması ne güzeldir.  O zaman yüzü de, içi de güler insanın. Daha iyimser, daha olumlu bakar güne.

İyi ama, yüzüme takındığım iyimser ve gülen ifadeyi gösterebileceğim kimse yok ki çevremde. Günün bu erken saatinde doğal olarak herkes uyuyor. Zaten biraz dikkat edince insan, evin diğer odalarından gelen türlü sesleri kolayca duyabiliyor. Eh ne yapalım, uyusunlar da büyüsünler benim güzellerim.

Eee, ben ne yapacağım?

Tam da o sırada gözüm penceredeki aydınlığa takılıyor. Perdenin ardında yoğun bir aydınlık var. Perdeyi açmamla şaşırmam bir oluyor. Yoğun bir gün ışığı dolduruyor gözlerimi ve içimi. Bir an gözlerimi yumsam da hemen açıyorum sonra ve pencerenin camına yaklaştırıyorum yüzümü.

Aman Allah‘ım, bizim buralara bahar gelmiş dostlar, en coşkulusundan bahar gelmiş, benim haberim yokmuş. Yerlerden otlar, çimenler, türlü çiçekler ve hayat fışkırmış. Kırlangıçlar çoktan gelmişler ve yuvalarını yapma derdindeler. Gökyüzünde kara benekler halinde türlü kuşlar görünüyor. Ve geniş beyaz kanatlarını açmış süzülen martılar. Bizim denizlerimizin kralı martılar.

Pencerenin önüne bir tabure çekip oturdum. Oturmamla birlikte gözüm bulutlara takıldı. Gökyüzü pırıl pırıl ama çok yükseklerde beyaz bulutlar saltanat sürüyor. Biraz dikkat edince, bulutların resim karesindeki gibi durağan olmadığını, hareket ettiğini fark ettim. Evet, dostlar, bulutlar hareket halindeydiler, kuzeyden geliyor ve sakince güneye gidiyorlardı.

Bulutlar. Ak, gri, kara, kapkara bulutlar… İşleri varmış gibi hep bir yerlerden gelip bir başka yerlere gidiyorlar. Bulutların kuzeyden gelip güneye gidişi rüzgarın kuzeyli yönlerden estiğinin kanıtı değil mi? Evet. İyi ama dün oldukça sert esip bu sabah biraz hafifleyen lodos güneyli bir rüzgar değil mi?

Ben böyle düşünürken, sarışın bir çocuğun perçemlerine benzeyen küçük-beyaz bir bulut belirmesin mi gökyüzünde. Bu küçük bulut rüzgarın esiş yönünde güneyden kuzeye gidiyor. Bunu görünce, gökyüzünün farklı tabakalarında, farklı rüzgarlar estiğinin farkına varıyorum.

Sevgili dostlar, şiirlerde, şarkılarda, halk deyişlerinde ne kadar çok söz edilmiştir bulutlardan, şüphesiz bilirsiniz. Kimi “Kara bulutları kaldır aradan.“ diyerek yarinin surat etmemesini rica ederken bir diğeri“ Gidin bulutlar gidin, yarime selam edin… “ diyerek yare duyulan hasreti dile getirmiş.  Bir başka şarkıda – belki de – kafası oldukça bulutlu bir şair “Gökyüzünde duman duman bulutsun / Söyle seni kalbim nasıl unutsun?“ diye feryat etmiş.

“Bugün kafam bulutlu.“, “Havada bulut sen bunu unut.”, “Buluttan nem kapıyorsun.”, “Yağmayacak bulut gibisin.”,  “… takılmış kanadı göçmen buluta.”,  “Adam o denli sarhoş ki; Bulut gibi olmuş.” ,vs. bir çok söz, deyim ve deyiş var güzel Türkçemizde.

Ben bunca dalmışken buluta ve bulutlara, baktım o küçük bulut çoktan gitmiş. Omzuma bir elin dokunduğunu hissedip döndüğümde, sevgili eşimin yanı başımda dikildiğini gördüm. “ Günaydın“  bile demeden, eşimin ilk sözü” Ne o sevgilim, gözlerin bulutlanmış. Yoksa ağladın mı?” oldu. Sevgiyle gülümsedim.

Hoşça kalın dostlarım. Hep mutlu olun, mutlu kalın.