Medya Keşan Gazetesi olarak kurumsal bir kimliğimiz var. Patronumuz, çalışanlarımız ve okurlarımızla bir kurumsal kimliği temsil ediyoruz. Kurumsallığın gereği olarak gazetemizin yayınladığı bir köşe yazısına ilişkin başka bir gazetede çıkan yoruma, sorumlu yazı işleri müdürü olarak cevap verme hakkımın olduğu düşüncesindeyim.  Dolayısıyla kurumsal kimliği olan tüm kuruluşlardan da kimliklerinin gerektirdiği şekilde davranmalarını bekliyoruz. Biliyorum çok şey istiyoruz…

 Bizim kurumlarımız yok. Kişilerin elinde oyuncak olmuş, düzeni ve sistemi olmayan kuruluşlarımız var. Halkımızı bilgilendirmeyi bile tesadüfen gerçekleşen sohbetlerle yaparız. Kamuoyu, kamu kuruluşu gibi kavramlar bazılarının ilgisini çekmez. Bir kamu kuruluşunun kamuoyunu bilgilendirme şekil ve yöntemi nedir, nasıl olmalıdır diye düşünmeye zahmet etmeyen, özel haber ile genel haberin ne olduğunu bile ayırt edemezken kendisine sorsanız yılın Pulitzer ödülünü almayı hak ettiğini düşünen gazetecilerimiz var. Bu gazetecilerimiz, kendilerinin önemli ve öncelikli olduğunu düşündüklerini hiç sakınmadan da üstlenirler. Cahil cesareti diye bir şey varsa bu duruma cuk oturur herhalde. Nitekim bizim toplumumuzda ayıptır  “Ben şöyleyim, ben böyleyim”  demek.

 Neymiş? VIP’miş. Yani öncelikliymiş, önemliymiş. Peki kim demiş bunu, kim vermiş bu hakkı? Kendisi!!!

Kendileri dağlar bayırlar aşar haber yaparlar, bizim gibi diğer gazeteciler de yattıkları yerden haber yaptıkları için ertesi gün Pulitzer ödüllü gazetecilerimizin manşetlerinden okurlar haberleri. İddia böyle. Bu iddiayı komik yapan okurlarımızın gazetemize gösterdiği ilgidir ve takdirdir. Elbette daha yürünecek çok yolumuz var. Yolun daha çok başındayız. Okuyucularımıza daha iyi bir gazete okutmak adına kendimizi geliştirmemiz gerektiğinin de bilincindeyiz. Bazı Pulitzer ödülüne adaylığını koysa kesin kazanacak yetkinlikte olan gerçek, önemli ve öncelikli gazeteciler gibi unumuzu eleyip duvara asmadık.