Eğitim-İş (Eğitim ve Bilim İş Görenleri Sendikası) Keşan Temsilcilik Başkanı Erol Yazla, eğitim sistemini değerlendirdi. İktidara dair eleştirilerde de bulunan Yazla’nın açıklaması şöyle:

MEB, DİNİ EĞİTİMİ YAYGINLAŞTIRMAYA HIZLA DEVAM EDİYOR

“Eğitimde yıllardır acil çözüm bekleyen sorunları bir tarafa bırakan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ‘dindar ve kindar nesil’ yetiştirme hedefine uygun olarak dini eğitimi yaygınlaştırmaya hızla devam etmektedir.

Başörtüsünün anaokullarına kadar inmesi seçmeli din derslerinin ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflar ve anaokullarında dayatılması, normal okullar içinde imam hatip sınıflarının açılması ve 19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlar, eğitimin “tek din, tek mezhep” anlayışına göre nasıl biçimlendirildiğini ortaya koymuştur.

İKİNCİ AŞAMA, KARMA EĞİTİME SON VERMEK

Siyasi iktidarın 4+4+4 yasasına bağlı olarak ulaşmayı planladığı ikinci aşamanın karma eğitime son vermek olduğunu defalarca söylemiştik. Bugün karma eğitimin kaldırılmasına yönelik adımlara her gün bir yenisi eklenmekte ve karma eğitim fiilen kaldırılmaktadır. Birçok okulda, kız ve erkek öğrenciler ayrılmakta, erkek öğrenciler sabahçı, kız öğrenciler ise öğlenci olarak eğitim görmektedir.

Oysa Osmanlıya öykünen zihniyet daha 1800’lerde ortaçağ anlayışının bütün direnmelerine karşın ülkede modernleşme ve aydınlanma hareketlerini görmezlikten gelmektedir. Cinsiyet ayrımcı okullar yaratma çabasında olan bu zihniyet 1824’te II. Mahmut’un fermanını, 16 Eylül 1921 de kızların Darülfünun’a alınmasını görmezlikten gelip namus, ahlak, tahrik, kızların güvenliği gibi düzeysiz gerekçeler ileri sürülmektedir.

Akılcı ve bilimsel düşünen, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişiliği gelişmiş, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve üretken bireyler yetiştirmek; Türk Milli Eğitimi’nin temel amaçları arasında yer almaktadır. Karma eğitime son verilmesi durumunda,  Atatürk’ün liderliğinde kurulan cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan ve milli eğitimde birliği esas alan Tevhid-i Tedrisat ortadan kaldırılacak ve tekrar çok başlı eğitim sistemine dönülecektir.

Yine Osmanlıcanın okullarda zorunlu olarak okutulması tartışmaya açılmakta, alfabede yapılan devrime karşı bir konum alınmaktadır. Osmanlıca dersinin gündeme getirilmesinin ardına gizlenen amaç, bu dilin öğrenilmesi değil "Yeni Osmanlıcı" bir siyasetin dayatılmasıdır. Bu durum her haliyle bir karşı devrim uygulamasıdır.

TEOG yerleştirmelerinde göz göre göre yapılan yanlışlar nedeniyle çok sayıda öğrenci kendi istekleri dışında meslek liselerine ya da imam hatiplere yerleştirilmiştir.

Velilerin ve öğrencilerin bireysel tercihlerine saygı duymak yerine, öğrencilerin hangi okula gideceğini, hangi dersleri seçeceğini bile bizzat kendisi belirlemek isteyen MEB, binlerce öğrenciyi evlerinden çok uzaktaki okullara kaydetmiştir.

12 yıl zorunlu eğitim uygulanamamış, bu anlamda istisna olarak kullanılmasına gereken açık lise adeta örgün eğitim yerine geçmiştir. Sonucunda da açık liselerdeki öğrenci sayısı 1 milyona ulaşmıştır.

 Özel okula gidecek öğrencilerin okullarına bu yıl 534 milyon 326 bin 500 TL ödeme yapmıştır. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda devlet okullarına kaynak ayrılması zorunlu iken AKP iktidarı devlet okullarına vermediği bu kaynağı özel okullara peşkeş çekmektedir. Özel okullara verilen katkı kadar her okula öğrenci başına kaynak aktarmalıdır.

FATİH PROJESİ ÇÖKTÜ

Eğitimin teknolojik altyapısının güçlendirilmesi iddiası ile yaşama geçirilmeye çalışılan Fatih Projesi çökmüştür. Gereksizliğini defalarca söylediğimiz öğrencilere tablet dağıtımından vazgeçilmiş akıllı tahta olarak bilinen etkileşimli tahtalar okullarda projeksiyon cihazlarının yerini almıştır. Eğitim kalitesinin artırılması isteniyorsa rant ve yandaşlara kaynak aktarımı değil öncelikle kamusal eğitime yatırım yapılmalıdır.

Öğretmen yetiştirme süreci siyasallaştırılarak çökertilmiş, öğretmenliğin saygınlığı da bundan büyük zarar görmüştür. Son yıllarda siyasi iktidar tarafından öğretmenlik mesleğinin itibarını zedeleyen söylem ve tutumların süreklilik kazanması, Alo 147 gibi isimsiz ihbar hatlarının kurulması,  öğretmene yönelik şiddet eylemlerini artırmıştır.

ÇAĞDAŞ, İLERİCİ, DEVRİMCİ, ATATÜRKÇÜ YÖNETİCİLER TASFİYE EDİLDİ

Öte yandan, tamamen yandaşlarını kayırma amacını taşıyan, değerlendirme ölçütleri belli olmayan bir mülakat yöntemiyle yöneticiler kıyıma uğratılmıştır. İktidarın taşeronluğunu yapan sendika, biz ona Hükümet-Sen adını daha uygun görüyoruz. Kendi kadrolarına yer açabilmek için yönetici kıyımda etkin rol almıştır. Çağdaş, ilerici, devrimci, Atatürkçü yöneticiler tasfiye edilerek kapıkulu zihniyetine uygun yöneticiler atanmasında etkin rol oynamıştır.

Siyasi iktidarın yandaş kadro merakı, yalnızca yöneticilerle sınırlı kalmamış, torba yasayla yandaş öğretmen dönemi de başlatılmıştır. Aday öğretmenlerimiz ilk yıl performans değerlendirmesine tabi tutulacak ve sonra da şaibeli bir "mülakattan" sonra kadro güvencesi kazanabileceklerdir. Mülakatta aranacak temel ölçüt de yandaşlık olacaktır.

Sürgün siyasetinin bir uzantısı olarak bugün öğretmenlerimiz ‘rotasyon tehdidiyle’ karşı karşıyadır. Öğretmenlerimizi yerlerinden ve okullarından koparacak yeni bir düzenleme getirilmektedir.

Okullarımızın eğitim ve öğretime hazırlanmasını sağlayan yardımcı hizmetler personelinin istihdamından vazgeçen iktidar bu hizmeti de velilerin sırtına yüklemiştir. Okullarımızın büyük çoğunluğunda kadrolu hizmetli ve memur bulunmamaktadır. Okullarımız kendi olanaklarıyla (okul aile birlikleri aracılığıyla) bu hizmeti güvencesiz işçi çalıştıran taşeron firmalardan almaktadır.

Sonuç olarak inanç önce siyasallaşmış, şimdi de eğitim sistemini etkisi altına almıştır. İnanç özgürlüğünü sağlayan laiklik, fiili durum oluşturularak ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

AKP İKTİDARI, KENDİ İDEOLOJİSİNE UYGUN NESİLLER YETİŞTİRMEKTEDİR

AKP iktidarı kamusal hizmet olan eğitimi, yük olarak görmekte eğitimi özelleştirerek rant alanı haline getirmekte, buna bağlı olarak uygulanan eğitim programlarıyla da kendi ideolojisine uygun nesiller yetiştirmektedir.

Hiç bir iktidar döneminde eğitim sistemi bu kadar siyasileşmemiş ve böylesine bir kadrolaşmaya sahne olmamıştır. Eğitim sistemi aklın, bilimin ve sanatın ışığında değil, dogma, hurafe ve dayatmalar içinde yönetilmektedir.

Cumhuriyetin kazanımları gözlerimizin önünde yok edilip çökertilirken, Eğitim-İş’in buna sessiz kalması düşünülemez. Eğitim-İş, dün olduğu gibi bugün de hem eğitimin gericileşmesine karşı çıkacak hem de eğitimin ve eğitim çalışanlarının sorunlarının takipçisi olacaktır.