Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) Keşan Temsilcilik Başkanı Erol Yazla, 2013-2014 Eğitim-Öğretim yılını değerlendirerek, “Eğitim biliminin en temel ilkelerine aykırı düzenlemelerde ısrarını sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimi niteliksizliğe ve düzensizliğe sürükleyerek çocuklarımızın geleceği ile oynamaya devam etmektedir. Siyasi iktidarın cumhuriyetimizin 90 yıllık eğitim birikimini yok sayarak uygulamaya koyduğu 4+4+4 düzenlemesi, daha ikinci yılında yalnız eğitim açısından değil, içerdiği amaçlar ve yaratılmak istenen insan modeli yönünden de tam bir yıkım yasasına dönüşmüştür.” dedi.

Yazla, “Başta öğretmen yetiştirme problemleri olmak üzere, personel istihdam sorunları, derslik açıkları, fiziki ortam yetersizlikleri, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, bilimsellikten, sanattan, spordan uzak programlar ve birçok plansız uygulamalar sonucunda eğitim sistemimiz çökertilmiş, eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler sürekli mağdur edilmiştir.” diyerek öğrenci ve velilerin mağduriyetini dile getirdi.

Erol Yazla, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:

“Zorunlu ilköğretime başlama yaşının bir yıl erkene alınması, okul öncesi eğitimin zorunlu eğitimin dışına çıkarılması, çocuğun gelişim ve eğitimine ilişkin olumsuz sonuçlarını kısa sürede ortaya çıkarmıştır.

Yıllardır bir taraftan devlet okullarında eğitimin niteliğini bilinçli olarak düşüren Hükümetin ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın ‘dershaneleri kapatacağız’ söyleminin ardındaki amaç da özel öğretimi özendirmek ve özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla desteklemektir

Siyasi iktidar tarafından 4+4+4 düzenlemesi ‘zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması’ girişimi olarak sunuldu. Oysa MEB’in 2013-2014 istatistikleri ortaöğretim çağındaki çocukların örgün eğitimden koparak açık liseye yönlendiğini ortaya koymuştur.

Eğitimin bütün kademelerinde benimsemiş olduğu dayatmacı tutum ile eğitimde yaşanan sorunları daha da derinleştiren MEB, yeni ortaöğretime geçiş modeli ile 8. Sınıfta 12 merkezi yazılı sınav getirerek öğrencilerin yaşadığı sınav stresini daha da artırmıştır.

Eğitim gibi tüm toplumu ilgilendiren bir konuda bir değişiklik yapılırken hiçbir öğrenci ve veliyi mağdur etmeyecek bir sistem oluşturmak gerektiği açıkken, MEB ne eğitimde yaşanan ve giderek derinleşen eşitsizlikleri gözetmekte ne de öğrenci ve velilerin yaşadığı kaygıları giderici adımlar atmaktadır. Türkiye’de eğitim sistemini sınav odaklı olmaktan kurtarmak yerine sınav sayısının artırılması, çocuklarımıza uygulanan sistematik işkencenin devam etmesi anlamına gelmektedir.

Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş eğitim sistemimizin yıllar içinde birikerek artan yapısal sorunları, geçici, günübirlik politikalarla geçiştirilmiş ya da çözümsüz bırakılmıştır. Küreselleşmeyle birlikte bölge coğrafyasını değiştirme, bölgenin tüm kaynaklarını uluslararası sermayenin kullanımına açma politikasını sadakatle uygulayan siyasal iktidar, bir kamu hizmeti ve temel bir insan hakkı olan eğitimi de piyasaya açmaya çalışmaktadır.

Öte yandan da ulusal belleği silinmiş, sorgulamayan, itaatkar, kendi adına karar verenlerin kararlarına biat eden bir nesil yetiştirerek emperyalizm için ülkeyi dikensiz bir gül bahçesine dönüştürecek eğitim politikasını hayata geçirmektedir.

Çocuklarımız öğrenmeye değil, sınavlara, sınıf geçmeye ve evlerine zayıfsız bir karne götürmeye koşullanmış durumdadır. Dolayısıyla öğrencilerin karnelerindeki kırık notlar kendilerine ait değil, AKP iktidarının eğitim sistemine ve Milli Eğitim Bakanlığı’na verilmiş notlardır.

Eğitim-İş olarak, çocuk ve gençlerimizin, geleceğimizin siyasi iktidarın yarattığı enkazın altında yok olmaması için acil adımlar atılması zorunluluğunu bir kez daha belirtiyor, parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitimin tüm yurttaşlar için ayrım gözetmeksizin hayata geçirilmesini istiyoruz. Cumhuriyetin kendisine yüklediği görev ve sorumluluklarının bilincinde olan eğitim emekçileri, emperyalizmin ve onun işbirlikçisi siyasi iktidarın çocuklarımızın geleceğini karartmasına izin vermeyecektir.”