Hıncahınç dolu otobüste başını cama yaslayıp kayıp giden tarlalar arasından ufuk çizgisine bakıyordu. Geçen her saniye Enez’den biraz daha fazla uzaklaşması demekti. Bir taraftan heyecandan içi içine sığmıyor, diğer yandan ailesinden, arkadaşlarından ayrı yeni bir yaşama adım atacağından dolayı korku ve hüzün karışımı bir duygu ile boğuluyordu. 12 yaşında henüz çocukluğunu tam yaşayamadan büyümesi gereken bir geleceğe yelken açıyordu. Osman Soygenç ve Mehmet Arslan öğretmenleri sayesinde okumayı sevmiş ve başarılı bir ilköğretim hayatı olmuştu. Orta birinci sınıfı okurken okul müdürü Emrullah Gürer’in ısrarı ile parasız yatılı sınavlarına girmiş ve kazanmıştı. Ortaokul ve liseyi artık Edirne’de okuyacaktı. O dönemde ulaşım imkanları kısıtlı olduğu için Enez’e ancak sömestr ve yaz tatili ile uzun bayram tatillerinde gelebilecekti. Babası ile birlikte Enez’den yeni okuluna doğru yolculukları başlamıştı. Edirne’ye direkt otobüs seferi olmadığı için Keşan’da aktarma yapıldı. Seyahat esnasında tesadüfen Burhan amcanın (Savran) da Edirne’ye gittiğini öğrenmişler ve birlikte yolculuk etmişlerdi. Enez’de oturdukları mahallenin bakkalı olan Burhan amca hem babasının samimi arkadaşı, hem de hoş sohbet ve güler yüzlü biriydi. Bu da yolculuğunve Edirne’de birlikte geçirilen zamanın keyifli olmasını sağlamıştı. Edirne’ye vardıklarında ilk kez gittiği şehrin güzelliğiyle bü- yülenmişti. Birazda ilgili memurun işgüzarlığı yüzünden kayıt işlemleri uzamış, babası ile birlikte iki gece otelde kalmışlardı. Gündüz koşuşturmayla geçiyor,kalan zamanda şehri dolaşı- yorlardı. Öğleden sonra Burhan amca ile buluşulup akşam yemeği birlikte yendikten sonra otele dönülüyordu. Kendisi yatağa yatırıldıktan sonra günün yorgunluğu ile hemen uykuya dalıyordu. Hoş, akabinde babası ve Burhan amcanın geceye devam ettiklerinin de farkındaydı. Onlara katılabilecek yaşta olmadığını da biliyordu.(Hemen yanlış düşünmeyin, iki duble içip dönüyorlardı) Artık işlemler tamamlanmış, evraklar teslim edilmiş, yatılı okula yerleşme, dolayısıyla ayrılık vakti gelip çatmıştır. Babasıyla dolu dolu üç gün geçirmek onu son derece mutlu etmiştir. Altı kardeşli büyük bir aileden olunca baba ile böylesine uzun ve ayrıcalıklı zaman geçirmek ilk kez başına gelmektedir. Öğ- retmen olan babası, tüm çocuklarına her zaman sevgiyle ama bir miktar da disiplinle yaklaşmış, 6 çocuğun tamamını okutmak için çırpınmıştır. Bir kez daha anlamıştır ki babası onun kahramanıdır ve onu çok sevmektedir. Artık ayrılık daha da zor hale gelmiştir. Babası karşısına geçer ve ona sımsıkı sarılır. ‘Sana güveniyorum oğlum, başaracaksın’ der. Boğazı düğümlenmiş ve gözleri dolmuştur. Babasının yanında ağlamamak için dudağını ısırmaktadır. ‘Başaracağım babacığım’ demek ister ama sesi çıkmaz. Dolu gözlerle babasının gidişini izler. Asık suratla yatakhanedeki dolabını yerleştirir ve yatağını hazırlar. Sonradan kardeş gibi olacağı yatakhane arkadaşlarıyla gönülsüzce tanışır ve hiçbirinin adını o an aklında tutamaz. Akşam yemeğini yemekhanede tek başına yer ve yatılı okullarda düzenli ders çalışmak için oluşturulan ilk etüde katılır. Etüt sınıfında birbirini önceden tanıyan, bazıları hemşehri olan öğrenciler vardır. Aralarında şakalaşmaktadırlar. O ise daha şimdiden özlemekte olduğu ailesini, babasıyla geçirdiği 3 günü, Enez’i ve arkadaşlarını düşünmekte ve hüzünlenmektedir. Şakalaşan grup biraz sonra gelir ve ona takılırlar. Duygu yoğunluğu altında bu takılmayı kaldıramaz ve tepki gösterir. Kendisi de birkaç yumruk sallasa da esaslı bir dayak yiyerek gurbette ilk gününe başlar. Yatma saatinde artık patlamak üzeredir. Yorganı başına çeker ve hüngür hüngür ağlar. Yastığı gözyaşlarından sırılsıklam olmuştur. Birden babasının ayrılırken söylediği sözler aklına gelir. Yatağından doğrulur ve şöyle mırıldanır. ‘EVET BABACIĞIM, BAŞARACAĞIM’.