Son günlerde Cumhurbaşkanı adaylarından Muharrem İnce’nin söylemlerinde sıkça ‘Endüstri 4.0, Nanoteknoloji’ gibi terimleri kullanması ve akabinde diğer aday, mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Dijitalizasyon Hamlesi’ söylemi ile Türkiye’nin teknolojik konumunu sorgulamaya başladık. 

Ülkelerin gelişmişlikleri yüksek teknolojik ürün üretip yüksek katma değer yaratabilme kabiliyetleri ile doğru orantılıdır. Bugün İstanbul Sanayi Odası verilerine göre Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşuna baktığımızda sadece 12 şirketin yüksek teknolojik ürün üretebildiğini görüyoruz. Katma değer olarak Türkiye sanayi üretiminin sadece %3’ü bu kategoriye giriyor. Bu üretimin %78’ini düşük ve orta düşük kategoride. Yüksek teknolojik ürün üretiminde OECD ortalaması %18 civarında. Dünya bankası verilerine göre ihracatımızın da sadece %2,3’ü yüksek teknolojik ürün kategorisinde. Bu rakam 1989 yılında da aynı idi, 2013-2018 AKP iktidarı döneminde de hiç değişmedi. 2014’te 1,59 dolar olan ihracat kilo fiyatımız da 2017 yılında 1,36 dolara gerilemiş bulunuyor. Bu rakam Almanya’da 4,1 dolar, Japonya’da 3,5 dolar ve Güney Kore’de 3 dolar. Daha basit anlatımla, 1 ton elektrik ve elektronik eşya ya da 2,7 ton madencilik ürünü ihraç edip 1 adet bilgisayar ya da cep telefonu alabiliyoruz. Bu sebeple de dış ticaret açığımız sürekli büyümekte ve cari açığımızı yönetilemez hale getirmektedir. Bu durumu tersine çevirebilecek AR-GE harcamalarında da karnemiz zayıf. Türkiye toplam gelirinin sadece %0,86’sını Araştırma, Geliştirme için harcıyor. Gelişmiş ülkelerde bu oran %2,5-3 bandında. Hele Güney Kore’de %4 olarak gerçekleşiyor.

Nedir Bu Endüstri 4.0 Devrimi?

İnsanlık tarihinde ilk sanayi devrimi 1712 yılında buhar makinasının icadı ile başladı. Bu dönemde su ve buhar gücünü kullanan üretim sistemleri geliştirildi. 2. Endüstri devrimi 1840 yılında Telgraf ve 1860 yılında Telefonun icadı ile devreye girdi. Bu dönemde Elektrik ve İş Bölümüne dayalı seri üretim teknikleri geliştirildi. Üçüncü Endüstri devrimi 1969’da ilk programlanabilir mantıksal denetleyici (PLC) ve 1971’de ilk mikro bilgisayarın geliştirilmesi ile başladı. Endüstri 3.0 diye anılan bu dönem sanayide dijital devrimin, elektroniklerin kullanımının ve Bilgi Teknolojilerinin geliştiği dönem oldu. Şimdi de 2000 yıllında nesnelerin interneti kavramının gelişmesi ile Endüstri 4.0 devrimi yaşanmaya başladı. Bu dönemde Siber-fiziksel sistemlere dayalı üretimlerin devreye alınmasına başlandı. Bu sistem ile modüler yapılı akıllı fabrikalar kurulmakta, siber-fiziksel sistemlerle tüm operasyonlar izlenmekte, gerçek dünyanın sanal bir kopyası oluşturulup yerinde kararlar alınarak kusursuz süreçler oluşturulması sağlanmaktadır. İnsanların, siber-fiziksel sistemlerin ve nesnelerin internetinin gerçek zamanlı iletişimi ile doğru, hızlı ve kişiye özel ürün ve hizmetler sunulabilmektedir. %70’lere varan enerji tasarrufu, kalite ve maliyetlerde iyileşme bu dönemin ana özellikleri olacaktır. Tabiri caiz ise Işıksız Fabrikalar kavramı bu dönemin ürünüdür.

Gelişmiş ülkeler 2000 yılından itibaren Endüstri 4.0 devrimini hızla içselleştirirken Türkiye’de şirketlerimizin teknoloji ortalaması hala Endüstri 2.0 ile Endüstri 3.0 arasındadır. Maalesef süper ligde değil alt kümede yer almaktayız. Türkiye AKP dönemindeki 16 yılı bu gelişmelerin uzağında heba etti. Şimdi de mevcut Cumhurbaşkanı hedef olarak ‘Dijitalizasyon hamlesini’ gösteriyor. Yani Endüstri 3.0.

Böyle bir dönemde Muharrem İnce’nin Endüstri 4.0 devriminin gereklerini ve Türkiye’nin bu döneme hazırlanmasını hedef göstermesi önemlidir. Yeterince vakit kaybedilmiştir. Türkiye hızla bu dönüşüm sürecine girmek zorundadır. Aksi taktirde gelişmiş ülkelere taşeronluk yapmaktan öteye gidemeyeceğiz.