1991 yılında Moğollar yeniden birleşme kararı aldıktan sonra bir durağı daha olmuştu Mertol ağabeyin, o da Jazzstop. Evet, tam olarak çevirdiğimizde Türkçe’ye Jazz durağı anlamına geliyordu ve Mertol ağabeyin de en sevdiği ve en çok uğradığı duraklardan birisiydi bu durak. Yıllar sonra yeniden Moğollar’ı dinlemek, yakından seyretmek ve onlarla sohbet etme imkânı bulmak yalnızca bu durakta olabiliyordu. En güzel yıllarını geçiriyordu Beyoğlu İstiklal Caddesi, yeni yeni açılan ve gittikçe de çoğalan rock barlarıyla bu müziği sevenlerin uğrak semti oluyordu ve tabii ki de bu popülasyon içinde Mertol ağabey de kaçınılmazdı, hatta oradan ayrı düşünülemezdi. Mertol ağabey güzel insandı, komik insandı, iyi bir müzik dinleyicisiydi ve kendini en iyi ifade edeceği tek yer, tek olgu müzikti; sadece müzik ile mutlu olabiliyordu ve müzik var olabiliyordu hayatında. Hatta bu yüzden belki de çok mutlu olabileceği bir evliği bitmişti. Özel hayatı ile ilgili pek bilgim olmamakla birlikte anlattıkları dahilinde yazma gereği buldum sevgili Mertol ağabeyin. Müzik sevgisi o kadar büyüktü ki; o ay aldığı maaşının hemen hemen yarısını, bekli de daha fazlasını müzik marketlere bırakırdı. Ben 1991 yazında evine konuk olduğumda 500’e yakın 45’lik ve 33’lük plak, 1000 kadar kaset ve o yıllarda yeni yeni piyasa giren ama Mertol ağabey’de epeyce olan CD sahipliğine şahit olmuştum. Muhteşem arşivi vardı ve o değerli 45’likleri 33’lükleri bizlere dinlemek için verdiğinde elli kere tembih ederdi, “Aman çocuklar dikkat edin plaklara!” diye. Plak kokusu çok güzeldi hatırımdan çıkmamış bak yıllar geçmiş olsa da. Şimdiki çocuklar maalesef bu kokuyu bilmiyorlar hatta CD’yi bile bilmiyorlar nerdeyse.  Kaseti kalemle ileri ve geri sarma yöntemini gene hiç bilmiyorlar. Vay be, demek ki ben de az biraz ucundan yaşlanmışım galiba.  Yıllar çok çabuk geçiyor Mertol ağabey Pink Floyd’u, Deep Purple’ı, Led Zeeplin’i yani 70’leri anlatırdı şimdi ise ben size 90’ların başını anlatıyorum yani o yıllarda ne hissettiklerimi şimdi genç arkadaşlarım yazdıklarımı okurken beni çok iyi anlayabileceklerdir.

Tom Jones, James Brown, The Rolling Stones, The Animals, Sdy Barret, Eric Clapton o yıllar aile bireyleri gibiydi. Onlarsız bir cümle, bir hareket, bir düşünce olamazdı. Bize kasetler doldururdu tarz tarz ayırır Rock’n Roll’u sevdirme adına. Hatırımda kalan kasetle ilgili anımı aktarayım sizlere: 1992 yılı nisan ayında ÖSS sınavına giderken otobüs şoförüne içinde James Brown, Tom Jones, B.B. King, Jetro Thull ve birçok sanatçının bulunduğu kaseti vermiştik. O yıllarda çok modaydı otobüs şoförlerine kaset verip diğer yolcuları kaset verenin sevdiği müzikle esir etme olayı. Aynen biz de bu modaya uyduk ve verdik kasetimizi. En son dikiz aynasından sinirli, artık tahammülü kalmamış, çaresiz bir çift göz gördüğümüzde Tom Jones’tan “Delayla” çalıyordu. Dedim ya hayatımın her anı Rock’n Roll’du. Gecenin bir vakti çalan bir telefon (o zamanlar cep telefonu da yok koskoca sesli bir ev telefonu var) “ET3’ü aç (Yunanistan’ın 3. kanalı) Bülent, Pink Floyd’un konseri var” yani bu durumda adı geçen herkesle günün her saati bir muhabbetim oluyordu Mertol ağabeyim sayesinde. Bundan da hiç şikâyet etmedim çok açık yüreklilikle söyleyebilirim. Nedeni çok basit 16- 17 yaşında bir gençsiniz, gelişmekte ve şekillenmekte olan bir beyniniz var ve beyninize Ritchie Blackmore, Ozzy Osbourne, Tom Jones, Deep Purple falan giriyor bunun neresini şikâyet edilebilirim ki. Hippilerin anıları, müzik sohbetleri yani ne yemek ister ne içecek, ruhumuzu bolcana müzikle doyuruyoruz daha ne isterim ki. Hal böyleyken müzik bu kadar hayatıma girmişken ve müzik adamlarının hikâyelerini, şarkılarını öğrenmişken “Neden müzik icra etmeyeyim ki?” dedim. Dememle beraber bir enstrüman çalmam arasındaki zamanı ben hatırlayamam hâlâ ve bu zaman zarfında ben gitar çalabilen birisi oluvermiştim. Bu kadar güzel şey ancak masallarda olur değil mi ama benim yaşamımda çok kısa bir zamanda oluverdi bu da Mertol ağabey sayesinde. Şu çok önemli kendinizi ifade edebileceğiniz, gerçek benliğinizi ortaya koyabileceğiniz bazı olayların, bazı kişilerin olması lazım. Bunu başarmanız durumunda siz gerçekten bu hayatta var olabilirsiniz ve mutlu olabilirsiniz, ben buna inanıyorum. Ben ne kadar teşekkür etsem azdır Mertol ağabeyime çünkü hayatımın en güzel dönemlerimde müzikle tanışmama neden oldu. Bir müzik icracısı olmamı sağladı ve hayatım bu noktada farklı bir yol aldı; ama bir de şimdilerde bir görebilsem kendisini. Yıllardır yok Mertol ağabey haber alamıyorum onu tanıyan ağabeylerim gibi. Sen tanıdığım müzik bir yana en güzel adamlardan bir tanesiydin Mertol ağabey; seni özledim be ağabey bitmek bilmeyen müzik sohbetlerimizi… Şu hatırımdan çıkmıyor ve hep de öyle hatırlıyorum seni Mertol ağabey: Jazzstop’a gittiğinde Engin Yörükoğlu’nun (Moğollar’ın yakın zamanda kaybettiğimiz davulcusu) sana dediğini: “Adın gibi mert ol Mertol!”