Emekli öğretmen ve köşe yazarı Cavit Deniz, dün yaptığı açıklama ile Türkiye’deki ulusal ve yerel medya üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye’de medyanın bugün için ikiye ayrılmış durumda olduğunu söyleyen Deniz, Bir yandaş diye tabir edilen hükümet yanlısı yayınlarıyla halkı etkileyen ve yönlendiren medya grubu. Diğer yanda da muhalif diye tanımlanan muhalefet medya grubu var.  Yandaş medya iktidarın borazanı konumunda.  Buna TRT’yi de dahil edebiliriz. TRT,  bizim vergilerimizle faaliyet gösteren ama iktidar partisinin yayın organı konumunda. Yandaş medyanın bir özelliği vardır. Çoksatar az okunur, bunu iyi görmek lazım” dedi.

ETME BULMA DÜNYASI

İçinde bulunduğumuz şu günlerde yandaş medyanın çatladığını belirten Deniz, sözlerini şöyle sürdürdü:  “17-25 Aralık operasyonunun arkasından yandaş medya çatladı. Ayrışmadan önce İpek Koca Grubu, Fethullah Gülen kuruluşlarının da içinde bulunduğu grup hükümetin medyası durumundaydılar. Bunlar o zamana kadar Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetle savaş halindeydiler. Bunlar Kurtuluş Savaşı’ndaki mütarake basının görevini yerine getiriyorlardı. Bir yanda Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen basın diğer yandan da buna karşı olan Anadolu basını vardı. 17-25 Aralık olayları sonrası bunlar ayrıştı. Şu an da Koza Grubuna yapılanlarla ilgili şunu söylemek istiyorum. Etme bulma dünyası” 

HUKUK BİRGÜN HERKESE LAZIM OLUYOR

Önceki gün yaşanan olayları ve Fethullahçı medyaya bu şekilde el konulmasını kabul etmenin mümkün olmadığını da söyleyen Deniz, “Amaç susturma ve bezdirmektir. Kavganın temeline sermayenin savaşları vardır. Yapılan işlem aynı zamanda İpek Koza Grubu dışındaki muhalif medya ve sermaye gruplarına da gözdağı vermektir. Uygulamaya karşı hukuk nerede diye bağıranlar, Ergenekon, Balyoz, Oda TV davalarında neden bu soruyu sormadılar. Demek hukuk bir gün herkese lazım oluyormuş” diye konuştu.

BU YÖNETİM ANLAYIŞI FAŞİZMDİR

Televizyon ve radyolarda yayının durdurulmasın basın özgürlüğüne indirilen bir darbe olarak değerlendirilmesi gerektiğini de ileri süren Deniz, “Bu işlemin seçim öncesi yapılmış olması da oldukça manidardır. Muhalif medyaya baskı uygulaması demokrasilerde olmaz. Bugün AKP’nin yetkililerinin sıranın bazı gazetelere geldiği yönünde açıklamaları var. Bu açıklamalar bunların demokrasiden anladıklarıdır. Bugün Türkiye’de medyakresi vardır. Demokrasi değil medyakresi vardır. Yandaş medya ülkede istediği gibi toplumu yönlendirme görevini yürütmektedir. Bunları Türkiye’yi yönetenler bilmekte ve destek vermektedir. Bunu görmek için Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanların gezilerinde akredite edilen gazetelere bakmak yeterlidir. Şu an burada Rahmetli Bülent Ecevit’in bir sözünü söylemek durumundayım. Medyanın yayın politikaları sermayeleri ile ilişkilidir. Bizdeki medya gruplarının her tarafta bezi vardır. Çeşitli alanlarda ekonomik faaliyetleri vardır. Bu nedenle yayın politikaları sermaye savaşlarına alet olmaktadır. Aslında şu an yandaş ve Fethullahçı basının paylaşım kavgaları yapılmaktadır. Kanal kapatma, gazete kapatma, muhaliflerin sesini kısma toplumu baskılamaya yöneliktir. İslami muhafazakârların faşist yönetimi günden güne koyulaşmakta ve karşıtlarının yaşamlarına müdahale eden bir anlayışla ülkeyi yönetmektedirler. İnsanların seyrettiği veya okuduğu medya organlarını kapatmak da buna dâhildir. Yaşamın her alanında insanlara kendi dünya görüşü ve düşüncelerini dayatanlar aslında tahammülsüzlüklerini ortaya koymaktadırlar. Herkesi tek tip içine sokmak istemek, eleştiriye tahammüllerinin olmaması medya üzerindeki faşist uygulamaları, şantaj ve tehditle medya gözdağı vermeye kalkmaları bunların yönetim anlayışını ortaya koymaktadır. Bu yönetim anlayışı da faşizmdir” dedi.

DEMOKRASİ ÇOK SESLİLİKTİR

Böyle giderse sıranın yerel ya da kendi öz sermayesi ile çıkan gazetelere ve yayın yapan televizyon kanallara geleceğini sandığını da ifade eden Deniz, sözlerini şöyle tamamladı: “Yerel öz sermayesiyle çıkan gazeteler ve kanallara da sıranın geleceği konusunda endişe duymaktayım. Çünkü bu ülkede yerel medya grupları her türlü düşünceye yer vermektedir. AKP yetkililerinin isim vererek bazı gazeteleri işaret etmesi sıranın yerel basına gelir mi sorusunu da akıllara getiriyor. Son uygulama ülkemizin ne denli bir Ortadoğu ülkesi haline getirildiğinin somut bir göstergesidir. Ülkeyi yöneten faşist zihniyetin doğada başka çiçeklerin olmasının istemediğinin somut kanıtıdır. Demokrasi çok sesliliktir. Demokrasi sorgulamaktır. Demokrasi eleştirmektir. Demokrasi cevap bulmaktır. Demokrasi fikirlerin özgürce ifade edilip paylaşıldığı ortamdır. Şu an da iktidarın kendine karşı yayın yapan gruplara aldığı tavıra baktığımızda bunun izah edilecek yanı yoktur. Ama bunlar 17-25 Aralık öncesi beraberdiler. Bugün söylenebilecek şey seçim öncesi ve Cumhuriyet Bayramı’nın kutlandığı dönemde bu uygulamanın yapılması manidardır. Bu tür uygulamalarının arkasının geleceği izlenimi var. Sıra diğerlerine gelmek üzeredir. İnşallah 1 Kasım’da Türk Halkı bunları yapanların hevesini kursağında bırakır.”