Şimdi sizlere 16 Ağustos Cumartesi sabahı yaşadığım gelişmeleri aktaracağım... Sabah saat 04.30 sıraları... Keşan-İpsala Karayolu’nda bir kaza meydana geldi... Kaza yerine; polis, jandarma, ambulans ve ben birlikte ulaştık... Peşpeşe yani... Kazazede alkollü idi... Yolunda giderken, bir araç motosikletine arkadan çarpmış ve kaza geçirmesine sebebiyet vermiş... Motosikleti ile birlikte düştüğü yer taş ve aynı zamanda pürüzlü bir zemin olunca da yüzünde ve ellerinde çeşitli yaralar meydana gelmiş... Alkolün de etkisiyle biraz gergin... Hatta ambulanstaki bayan sağlıkçılar tedirgin olup, hastaneye kadar kolluk görevlisinin refakat etmesini dahi istediler... Buraya kadar her şey normal... Hastaneye gelindiğinde, üstü başı düşmesi nedeniyle kirlenen ve yüzünde meydana gelen yaralardan dolayı doğal olarak nahoş bir görüntüye bürünen bu kazazedeye, Acil Servis’teki nöbetçi doktorun tavrı maalesef ki itici olmuş... Bu tavrı hisseden kazazede, bir iki kez pansuman yapılması için çağırıldıysa da kabul etmemiş... Eee, kaza geçiren ve yerlerde sürüklenen bir vatandaşımdan da grantuvalet giyinmesini, takıp takıştırmasını, saçlarını kaynak yaptırmasını ya da briyantinlemesini beklemek abes olur herhalde!..

Neyse, ben de bu arada hastane bahçesindeyim ve olup biteni gözlemlemeye çalışıyorum... Sonra bu agresif görülen kazazede, Acil Servis kapısı önünde oturdu... Bağırınıp, çağıracak diye de kimse yanına yaklaşamıyor... Hemen yanına oturdum ve gayet samimi bir dille, ‘anlat bakalım kaza nasıl meydana geldi’ diye sordum... Başladı anlatmaya, bu arada sohbeti de koyulaştırdık... Alkollü idi ama kendini kaybetmiş değildi... Benim ayık kafa ile T.C. kimlik numaramı ezbere söyleyemeyeceğimden tereddüt ederken, bu kazazede kardeşim kendi T.C. kimlik numarasını hatta nüfus kağıdındaki cilt vs. numaralara kadar ezebere saydı... Sonra ona, ‘hadi git pansumanını ol da sohbete daha rahat devam edelim’ dedim... Hiç tereddütsüz ‘tamam’ deyip, hastane kapısından içeri girdi... Yani, ‘ortalığı ayağa kaldırdı’ denilen bu kazazede kardeşimin agresifliği tamamen bitmişti... Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır misali!.. Çünkü ona insan gibi yaklaşıldığı hissettirilmişti... Eğer ben de ona, ‘git başımdan be geri zekalı!’ dese idim, mutlaka bana da bağırınıp çağırırdı... Ben bu arada eve gittim ve gelen telefon ile yeniden hastaneye dönmek zorunda kaldım... Bu sefer kazazede yakınları tarafından davet edilmiş ve gelişmeler tarafıma aktarılmıştı... Yine bu kazazede kardeşim, doktor hanımdan şikayetçi olmuş ve konu adli mercilere aksedilmişti... Ve yine bu doktor hanım, ‘Benim kimin kızı olduğumu biliyor musunuz?’ diye bir ifade kullanmış ve ben bu ifadeyi duyduğumda doğrusu şaşırdım... Çünkü bu kadarını hele kaç yıl mektep okumuş biri tarafından sarf edileceğini aklıma getiremezdim... Evet, daha önce de aynı tarife uyan doktor hanımla ilgili vatandaşımdan şikayetler geldi, tavır ve ifade tarzından rahatsızlık duyan, hatta tedavisi tamamlanmadan yarıda bırakan vatandaşlarımın serzenişleri olmuştu dile getirmem için kalemimde... ‘İşi kolay değil, acil servis yoğun oluyor ve hak vermek lazım biraz da doktor hanıma’ deyip geçiştirmiştim... Ancak geçiştirdiğim halde, zaman zaman sırf gözlemlemek için gittim hastaneye ve illaki bir vukuatla karşılaştım... Ancak, ‘geri zekalı’ ya da ‘Ben kimin kızıyım biliyor musun?’ gibi ifadelerine rastlamamıştım...

Hepimiz babamızın kızı ya da oğluyuz doktor hanım... Babamız ister padişah ister sadrazam isterse vezir olsun... Ama ‘Falanca Bey’in doktor kızı’ olarak değil, ‘Doktor hanımın babası’ olarak anılmak önemlidir... Okumuşsunuz, çok güzel bir mesleğe sahip olmuşsunuz ama hâlâ babanızın ismini kullanarak tehdit eder gibi konuşmanız, doğrusu düşündürücü!.. Babanızın kanatları altından çıkıp, sizin babanızı kanatlarınız altına almanızın zamanı gelmiş ve geçiyor bile... Evet, çok önemli bir meslek icra ediyorsunuz ve mesleğinize saygılıyım... Ancak bir hastanın yarasını tedavi ederken, psikolojisinde hasar bırakıyorsanız, ben ne anlarım bu