Cengizhan AKTAN

 

Enez’in Işıklı Köyü’nde manda yetiştiriciliği yapan Aptullah Pelvanoğlu, 20-30 yıl öncesine kadar Trakya yöresinde sık rastlanan, bir tür sığır cinsi olan “manda” soyunun tükenmekte olduğunu belirterek, bu konuya önem verilmesini istiyor.

24 yaşında bir genç Aptullah Pelvanoğlu. Çocukluğundan beri manda yetiştiriciliğiyle uğraşan babası 2 yıl önce vefat edince, lisede okumakta olduğu halde kendini bu işin içinde bulmuş. Yine de okulu ihmal etmemiş. Bir taraftan okul, bir taraftan hayvancılığa devam ederek, babasından kalan mandaların sayısını 26’ya çıkarmayı başarmış. Bu arada liseyi bitirdikten sonra da Açık Öğretim Fakültesi’nde okumayı sürdürmüş.

“Babamdan öğrendiğim şekilde sürdürüyorum. 16 taneydiler, hiç satmadan 2 yılda bugünlere geldik. Şimdi, manda sütünün kilogramını 3 Liradan satıyorum ve müşterilerime 20 gün sonraya sıra verebiliyorum.” diyor.

Peki neden uğraşmıyor çiftçiler manda yetiştiriciliğiyle?

“Bir defa geceniz gündüzünüz yok. Bayramınız seyranınız yok. Hayvancılıkla uğraşmak zor. İkincisi, bir inek günde 30 kilogram süt veriyor, manda 3 kilogram veriyor. Bir inek 9 ayda yavruluyor, manda 11 ayda… Bu yüzden tercih etmiyorlar. Zaten yapmaya kalksalar bulabilmeleri de zor. Ben bir boğa bulabilmek için Enez, İpsala, Keşan’ın tüm köylerini gezdim, manda yetiştiren kimseyi bulamadım. Trakya’da gezdim, sadece iki yer bulabildim. Bunlardan biri Silivri civarında 1000 başlık bir çiftlikti, tek hayvan satmadılar. Ancak Saray’ın Güngörmez köyünde bulup, araba tuttum, kendi imkanlarımla buraya getirdim.”

Manda sütünün yararlarını da anlatıyor Aptullah Pelvanoğlu, ama yine de temkinli.. “Bize söylenenleri ve internette okuduklarımı söylüyorum. Yani söylediklerim için bilimsel bir dayanağım yok ama, internette araştırılırsa aynı bilgilere ulaşılacaktır. Üstelik, birçok kişi, Keşan’dan, İstanbul’dan gelerek, kendilerinde veya çocuklarında bazı rahatsızlıkların olduğunu, sözgelimi şeker hastalığı olduğunu, manda sütü tavsiye edildiğini söyleyerek, bizi burada buluyor manda sütü istiyor.” diyor.

Nedir o bilgiler? Özetle şöyle:

Diğer sütlerle karşılaştırıldığında yüzde 58 daha fazla kalsiyum, yüzde 40 daha fazla protein ve daha az kolesterol içeriyor. Ayrıca manda sütünde doğal antioksidan kaynağı olan E vitamini öncü maddesi alfa tokoferol miktarı ve peroksidaz aktivitesinin diğer sütlere göre 2-4 kat daha fazla olması bu sütten yapılan yoğurt, kaymak ve peynir gibi ürünlerin kalp ve kanser gibi hastalıklarda da yararlı olabileceğini düşündürüyor. Manda sütünün yağ oranı (yüzde 7-8), diğer sütlere göre yaklaşık 2 kat fazla olmasına karşın, kolesterol değeri diğer sütlere göre önemli ölçüde (3.14 mg/g) düşük. Manda sütünün protein miktarı ve proteinlerin verimlilik oranı yüksek. Mineral madde içeriği açısından da manda sütü diğer sütlerden kalsiyum, demir ve fosfor içeriği açısından daha fazla. Çeşitli biyokoruyucu maddelerin manda sütünde daha fazla olması, özel diyetlerde ve sağlıklı besin hazırlamada daha üstün kılıyor.”

Sağlıkla ilgili çeşitli internet sitelerinde verilen bu bilgilerin yanı sıra, manda yoğurdunun yüksek oranda B12 vitamini içerdiği, kırmızı et yemeyenler ve bazı vejetaryenler için sağlıklı bir alternatif olduğu, aynı zamanda doğal bir antibiyotik olduğu da dile getiriliyor. Ama uyarmayı da ihmal etmiyor genç üretici: “Ancak 3 yaşına kadar çocuklara verilmesi tavsiye edilmiyor.”

“Başka ne tür avantajları var manda yetiştiriciliğinin?” diye soruyorum... Sıkılmadan anlatıyor:

“Bir defa yem masrafı yok. Doğal otla besleniyor. Hiç fenni yem kullanmadım şimdiye kadar. Ayrıca ineğe göre daha dayanıklıdır. Veteriner gerektirecek hastalıkları olmaz. Doğumunu da kendi yapar. Bu açılardan avantajlı. İyi bakıldığı takdirde her yıl yavru verir. İyi bakılmazsa 2 yılda bir… 8 ay süt verimi var. İnek sütü 85 Kuruş gibi ancak kapıda 1,5-2 liradan satıyorlar. Manda sütü 3 Lira ve 20 gün sonraya sıra veriyoruz. Talebi karşılamaya yetişemiyoruz çünkü. Manda bir de sulak alanı, çamuru sever. Köyümüzün yakınında olduğu için bu açıdan da sorunumuz yok. Bir de hassas hayvanlardır, yavrusu yanında olmadan süt vermez mesela.”

Benim de çocukluğumda neredeyse her köyde bulunan mandanın, neden yok olduğuna geliyoruz sonra.

“Eskilerin bir sözü vardır,” diye başlıyor Aptullah, “<Şimdiki gençler ne çabuk hastalanıyor. Biz manda izinden su içerdik, yine de hastalanmazdık> diye… Bu sözden yola çıkarak bir espri yaparsak, demek ki önceden manda izini yapacak manda varmış ki izinden su içiyorlarmış. Şimdi manda da yok piyasada ve hastalıklar çoğaldı!...”

Manda varlığının tükenmesinde, 90’lı yıllarda inek için verilen desteklemelerin de büyük payı olduğunu düşünüyor Aptullah Pelvanoğlu:

“O yıllarda herkes mandalarını sattı, inek aldı. Bizim köyde de öyle oldu. Bir tek babam satmadı. Böylece manda varlığı da tükendi. Aslında ‘Manda Varlığını Arttırma Projesi’ var Türkiye genelinde. Ancak, manda birliği olmadığı için bundan yeterince yararlanamıyoruz. Şu anda manda başına yıllık 350 TL destek alıyorum. Birlik olsa, 650 Lira alabileceğim. Ayrıca bu tür desteklemeler için gerekli prosedürleri birlikler takip ediyor, üreticiler birlik eliyle faydalanıyor. Ama bizim birliğimiz olmadığı için ben her türlü bürokratik engeli tek başıma aşmaya çalışıyorum. Yine de sağolsunlar herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmıyoruz. Yalnızca 650 lira yerine 350 lira destekleme alabiliyoruz. Birlik kurabilmek için de il içinde en az 1000 baş manda olması gerekiyor. Bu olmadığı için birlik kuramıyoruz. Bu yüzden de benim tek üretici olmamın büyük sıkıntıları var.”

Gerek bu sıkıntılar, gerekse mandanın yararları nedeniyle, manda sayısının çoğalmasını, üreticilerin manda yetiştiriciliğine önem vermesini isteyen Aptullah Pelvanoğlu, şimdi önündeki askerlik engelini düşünüyor. Açık Öğretim Fakültesini bitirip askerlik görevini kısa dönem olarak yapmayı hedeflediğini belirterek noktalıyor konuşmasını:

“Dışarıda çalışanlara özenmiyor değilim. En azından bayramda seyranda tatilleri var, hafta sonu tatilleri var. Benim için böyle bir şey sözkonusu değil. Yine de, askerlik görevimi de yapıp düzenimi kurabilirsem, manda yetiştiriciliğine devam edeceğim…”