Osman Coşkun

910 Gündür Yoksun

(Açık Mektup)

 

Asaf’ın şu iki mısra ile anlattığının üstüne, bir ressam otursa dünyanın en güzel tablosu çıkar ortaya, en anlamlı, bir müzisyen alsa şu sözleri karşısına dünyanın en güzel bestesine imza atar, bir romancı ciltlerce kelimeyi bir araya getirip dünya klasikleri arasına girer kitabının çıktığı gün. Bense öküz gibi hak veriyorum. Evet, Asaf’çığım çok haklısın. Biz söylemek için çırpındıkça. Söylediklerimizi dinleyen biri çıksın, birileri dinlesin dedikçe, yalnızlığın saçma sapanlığının en kör noktasına itildik, kaldık. Kimse dinlemedi. Dinleyenler, dinliyormuş gibi yaptı. Bizimle beraber ağlayanların bile umurunda değildik hiçbir zaman.

Hayatımın en büyük çukurunun içine itildim geçtiğimiz günlerde, bu çukurun içindeyken çok düşünmeye fırsatım oldu. Öyle olunca da düşünüyor insan haliyle, yapacak bir şey yok diyorsun, neden düşünmüyorum ki ben acaba diye düşünmeye başlıyor insan ilkin, sonra düşünmek alışkanlık haline geliyor. Boyuna düşünüyorsun, düşünmemek rahatsız ediyor, belli bir süre sonra. Hattâ daha çukurun dibine varmadan düşündüklerimin neticesinde vardığım sonuç şuydu, yine biliyorum umurunuzda değil, vallah ne yalan söyleyeyim, hiçbiriz de benim umurumda değilsiniz. Neyse, vardığım sonucu anlatayım, geçmişte, öyle veya böyle yapmış olduğum hatalar sonucunda kaybettiğim, sonsuz haksızlıklar yaptığım. Ve ondan sonra da hayatıma kimseyi yakıştıramadığım, hep o imkansızı büyüttüğüm, onun yerine koymaya çalıştığım insanın, -kendimi geçtim- en büyük hakaret olduğu ortaya çıkınca, dedim ki; arkadaş tamam ne olmuşsa olmuş. Üstünden iki buçuk sene geçmiş. Yapmışsın bir eşeklik ama, ne olursa olsun, bu çukurun dibinde, milyon tane çıkmazın içinde seni görünce, gurur falan hak getire, her türlü yanında olur, olacaktır umuduyla gittiğim ve bütün kapıların kapandığını, bütün duvarların daha da yükseldiğini ve içeri girişin imkansız olduğunu gördüm. Kendi gözlerimle görmeseydim inanmazdım. Kendi kulaklarım da gözlerime şahitlik edince, afalladım kaldım.

Derdim, sadece derdimi anlatmaktı halbuki, boynuma sarılmasını beklemiyordum. Yaşanan onca saçma sapan şeyden sonra, beni başının üstünde taşımasını da beklemiyordum, tabi olsaydı iyi olurdu ama, böyle absürd beklentiler içinde değildim. Belki duvarları ve kapıları çok zorladım. Belki onun için kilitli olan kapılara birer kilit daha, zaten yüksek olan duvarlara birer tuğla daha eklendi. İşin içinden çıkabilmemin imkanı yoktu. Çünkü, çırpınıyordum. Çırpındıkça daha da dibe vurdum. Çünkü arkadaşlar canım yanıyordu. “Canı yanan insanın, mantıklı davranmasını beklemek mantıksız”dı. Bilemedim ne yapayım.

Gittim ama, arkamı dönmeden gittim. Hani böyle padişah huzurundan ayrılırken kıçın kıçın geri çekilirsin ya, öyle işte kıçın kıçın gittim. Hayatım boyunca yapmak zorunda olduğum şeylerin hepsinden nefret ettim. Yapmak zorunda olmak, gitmek zorunda olmak, sabahları erken kalkmak zorunda olmak. Seni sevmek zorundayım, bundan da nefret ediyorum, ama bildiğim bir şey var, bu nefretin türkçe karşılığı, Aşk. Çünkü, seni sevmeye mecburum. Başka türlüsü mümkün değil.
Annem de gitmek zorunda kaldı mesela, gitmeseydi olmaz mıydı, olabilirdi, ama gittiğine göre gitmesi gerekiyordu demek, yani şimdi ben sana bu durumu izah etmek için nasıl bir dil kullanayım ki, annemin gitmek zorunda kalmasından da nefret ediyorum.

Ve sana anlatmak zorundaydım bazı şeyleri, anlatamadım.

Saçım ve sakalımdaki beyaz sayısı arttıkça sana olan özlem de artıyor. Sen tabi bunları bilmiyorsun. Senin için benim şuan ne halde olduğum önemli değil, senin için önemli olan benim geçmişte yaptıklarım. Onları anlatıyorsun bana. Ben onları biliyorum tatlım, ama sen, ben şimdi ne haldeyim bilmiyorsun. Çırpınışlarımı sen görmüyorsun, çünkü dinlemiyorsun. Ben de duvardaki yağlı boya tablona anlatıyorum her şeyi, elimden başka türlüsü gelmiyor, ne yapayım. Yoksun da diyemiyorum ki, hiç kimsenin olmadığı kadar varsın bende. Ve belki de olduğun yerlerde olmadığın kadar varsın. Kendinde bile bu kadar yoksun belki de, neyse..

Haklısın Asaf’çığım..

“benim söylemek için çırpındığım gecelerde, siz yoktunuz..”

Ben, annemi, seni, çocukluğumu ve kendimi çok özledim..