“Gül yüzlüm, tatlı aşım,

Sevdalım, arkadaşım

Sokul şöyle, yanıma gel.

Bir simidi bölüşelim seninle

İlk evvel…”

Bazı şeyleri bölüşmek ne güzeldir, paylaşmak ne güzel…

Bir lokma ekmeği, sıcak bir gülüşü, müjdeleri, havayı, suyu, güneşi, ayı… Hatta koskoca bir hayatı.

Hayat, bizden habersiz elimize tutuşturulmuş en değerlimiz değil midir? İnsan en değerlisini kıskanır doğal olarak, diğer insanlardan. Salt kendisinin olsun ister ve başka insanlardan sakınır en değerlisini. Ama insanın gönlü birine akmaya görsün… İnsan erimeye görsün bir bakışta, gülüşte, göz süzüşte. Kalbi bir başka atmaya görsün insanın, sevdiğini görünce… Hayat su gibi akmaya başlar o zaman.  Akar, akar da gelir gönüllerde karar kılar durulmak için. Girer sevdiğinin gönlüne sıcacık… Yerleşir birciğinin gönlüne, tüm dünyayı dışarıda bırakarak. Ne hava gereklidir artık, ne su.

Dünya dönmese ne gam! Güneş doğmasa ne olur ki? Kuşlar uçmasa gökyüzünde pek de eksiklik değildir artık sevenin içindeki doğa için. Kelebekler evrimini tamamlamamış, karıncalar ve arılar bırakmışlar çalışmayı… Mevsimler hiç mi hiç takip etmeyeceklermiş bir birbirlerini bundan sonra. Su bundan sonra doğadaki döngüsüne son veriyormuş, artık hiç yağmur yağmayacakmış…  Madem yağmayacak yağmur, bulutları oradan oraya taşıyan rüzgara ne gerek var? Zaten yakışmaz ki yağmurun sebepsiz yağışı, sevgililerin içinde hiç batmayacak güneşler açarken.

İşte o zaman seven insan hayatını bölüşür sevdiğiyle. Sofrasındaki aşı, içtiği suyu, soluduğu havayı, güzellik ve hatta çirkinlikleri. Günü ve geceyi, ayı ve yıldızı, hayatı ve ölümü bile paylaşır sevenler sevdikleriyle. Belki de sonra;

“Dudağında tomurcuklanan tebessümlere dokunup

Öpmelere doyamadığım

Sevdiğim sendin,

Cananım sendin…”

dizeleri dökülür kuruyan dudaklardan, sevdiğiyle göz gözeyken ve huzur yüklü bakışlarla yıldızlara bakarken… Yıldızlarla bütünleşir o zaman seven yürekler. Birer yıldız olur ve el ele yükselirler gökyüzüne.

“Bak güzelim”  der bir başka aşık ellerini tuttuğu sevgilisine, “Bak, şurada parlayan şu ikiz yıldızlara bak. Ne güzeller, sanki el ele tutuşmuşlar sevgililer gibi. Hadi, bu yıldızlar bizim yıldızlarımız olsun. Biri senin, biri benim… İkimizin…”

Kimileri “Neden koşmalı ki peşinden aşkın? Yokmuş zaten. İçi boşmuş. Bir serapmış aşk. İnsanı bir süre cezp edermiş yalnızca… Hepsi, hepsi bu!” deseler de, bence inanmayın siz onlara. Zira insanlar var olduğundan beri aşk hep vardı, şimdi de var. Ve sonsuza dek var olacak aşk, aşık yüreklerde.

Bilmem, ben böyle düşünüyor ve aşka inanıyorum. Siz de inanın bence.

Ekmeksiz, susuz ve havasız kalın gerekirse ama aşksız kalmayın dostlar. Hoşça kalın, aşkla kalın.

Ben aşka inanıyorum ve sizlerin de aşkla kalmanızı istiyorum. Lütfen söyleyin bana, çok mu istiyorum?