İnsanlarda klinik ve subklinik olarak seyreden ve sayıları gittikçe artan sendromlar halinde görülen önemli bir enfeksiyon hastalığı grubunu oluşturmaktadır. İnsanlarda başlıca ensefalitler, kısa süren ateşli hastalıklar, kanamalı ateşler, poliartrit ve raş ile ön plâna çıkan sendromlar şeklinde görülür.
KKKA, Nairovirus soyundan virüslerin meydana getirdiği, şiddetli bir seyir gösteren ve ölüm riski oldukça yüksek (yaklaşık % 30 bu rakam bazı kaynaklarda % 50’ye kadar çıkmaktadır) olan bir hastalıktır. Hastalık hayvanlarda, insanlara nazaran daha yaygın olarak görülmekle beraber asemptomatik seyretmekte olup, zoonoz karakterli bir hastalıktır; sporadik vakalar veya salgınlar şeklinde insanlarda da görülebilmektedir.
2. Klinik Tanımlama
Klinik Ateş, kırıklık, baş ağrısı, halsizlik, aşırı duyarlılık, kollarda, bacaklarda ve
sırtta şiddetli ağrı ve belirgin bir iştahsızlıkla başlar. Bazen kusma, karın ağrısı
veya ishal olabilir. İlk günlerde yüz ve göğüste peteşi ve konjonktivalarda
kızarıklık dikkati çeker. Gövde ve ekstremitelerde ekimozlar oluşabilir. Ateş 5 veya 12. güne kadar çıkar ve nekahat dönemi uzun sürer. Ölüm olayları daha çok hastalığın ikinci haftalarında (5-14 gün) görülebilmekte ve bu oran yaklaşık % 30’ları bulabilmektedir. İyileşme hastalığın dokuzuncu veya onuncu günlerinde olmaktadır.
3. Epidemiyoloji ve Bulaşma
Virüs, bir çok evcil ve yabani hayvanı enfekte etmekte ve hastalık hafif seyretmektedir. Bir çok kuş virüse karşı dirençli iken, virüsün yayılmasında önemli rol oynarlar. Hayvanlardaki hastalık enfekte kenelerin ısırması ile başlamaktadır.
KKKA’nın bulaşmasında Hyalomma soyuna ait keneler daha büyük bir yere sahip olmakla birlikte, 30 kene türünün bu hastalığı bulaştırabileceği bildirilmektedir. Keneler, insan veya hayvanlardan kan emerken virüsleri de bulaştırırlar. Küçük omurgalılar ve özellikle yerde beslenen kuşlar, keneleri enfekte eden en önemli konak grubunu oluşturmaktadır, keneler, biyolojik evrimlerinin değişik safhalarında bu canlılardan kan emerler.
Hyalomma soyuna ait keneler Ülkemizin de içinde bulunduğu çok geniş bir coğrafik alanda yerleşmişlerdir. Türlere göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden, yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara kadar geniş bir konakçı spektrumları mevcuttur. Hastalık daha çok hayvancılıkla uğraşanlarda, mezbaha çalışanlarında ve kırsal alanda yaşayanlarda görülebilmektedir. Enfekte hayvanların kan ve dokuları ile temas sonucu da geçiş olabilmektedir. Bugün için etkili bir aşısı bulunmamaktadır.
4. Kuluçka Süresi
Kene tarafından ısırılma ile virüsün alınmasını müteakip kuluçka süresi
genellikle 1-3 gündür; bu süre en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan, ifrazat
veya diğer dokulara doğrudan temas sonucu bulaşmalarda bu süre 5-6 gün; en
fazla ise 13 gün olabilmektedir.
Tüm enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi KKKA’da da korunma ve kontrol
önlemlerinin alınması çok önemli ve gereklidir.
• Hasta ve hastanın sekresyonları ile temas sırasında mutlaka üniversal
önlemler (eldiven, önlük, gözlük, maske vb.) alınmalıdır. Genellikle hava yolu
ile bulaşmadan bahsedilmemektedir. Ancak, kan ve vücut sıvıları ile
temastan kaçınılmalıdır. Bu şekilde bir temasın söz konusu olması halinde,
temaslının en az 14 gün kadar ateş ve diğer belirtiler yönünden takip edilmesi gerekmektedir.
• Hayvan kanı, dokusu veya hayvana ait diğer vücut sıvıları ile temas sırasında da gerekli korunma önlemleri alınmalıdır.
• Kene mücadelesi çok önemli olmakla birlikte oldukça zor görülmektedir. Keneler yumurta dönemleri hariç diğer biyolojik evrelerinde insanlara hücum ederek kan emebilir. Hem mera keneleri hem de mesken keneleri gelişmelerini sürdürebilmek ve nesillerini devam ettirebilmek için konakçılarından kan emmek zorundadırlar; genel olarak da konakçı spesifitesi göstermezler. Coğrafik bölgelere ve türlere göre değişmekle beraber, KKKA’yı bulaştıran Hyalomma soyuna ait keneler genel olarak
nisan ve ekim aylarında aktiftirler; bu dönemlerdeki salgınların sebebi de budur. Bu nedenle öncelikle konakçılar kenelerden uzak tutulmalı ve kenelerin kan emmeleri engellenmelidir.
• Mümkün olduğu kadar kenelerin bulunduğu alanlardan kaçınılması gerekmektedir. Hayvan barınakları veya kenelerin yaşayabileceği alanlarda bulunulması durumunda, vücut belirli aralıklarla kene yönünden muayene edilmeli; vücuda yapışmamış olanlar dikkatlice toplanıp öldürülmeli, yapışan keneler ise kesinlikle ezilmeden ve kenenin ağız kısmı koparılmadan (bir pensle sağa sola oynatarak, çivi çıkarır gibi) alınmalıdır.
• Diğer önemli hususlardan birisi de piknik amaçlı olarak su kenarları ve otlak
şeklindeki yerlerde bulunanlar döndüklerinde, mutlaka üzerlerini kene
bakımından kontrol etmeli ve kene varsa usulüne uygun olarak vücuttan
uzaklaştırmalıdır. Çalı, çırpı ve gür ot bulunan yerlerden uzak durulmalı, bu
gibi yerlere çıplak ayakla veya kısa giysilerle girilmemelidir.
• Ormanlarda çalışan işçilerin ve ava çıkanların lastik çizme giymeleri veya pantolonlarının paçalarını çorap içine almaları kenelerden koruyucu olabilmektedir.
• Hayvan sahipleri hayvanlarını kenelere karşı uygun akarisitlerle ilâçlamalı,
hayvan barınakları kenelerin yaşamasına imkân vermeyecek şekilde yapılmalı, çatlaklar ve yarıklar tamir edilerek badana yapılmalıdır. Kene bulunan hayvan barınakları uygun akarisitlerle usulüne göre ilâçlanmalıdır.
• Gerek insanları gerekse hayvanları kene enfestasyonlarından korumak için
repellent olarak bilinen böcek kaçıranlar dikkatli bir şekilde kullanılabilir. Repellentler sıvı, losyon, krem, katı yağ veya aerosol şeklinde hazırlanan maddeler olup, cilde sürülerek veya elbiselere emdirilerek uygulanabilmektedir. Aynı maddeler hayvanların baş veya bacaklarına da uygulanabilir; ayrıca, bu maddelerin emdirildiği plâstik şeritler, hayvanların kulaklarına veya boynuzlarına takılabilir.
• Kenelerin çevrede çok olması halinde mera, çayır, çalı, çırpı ve gür otların bulunduğu yerler gibi kenelerin yaşamasına müsait alanlarda, diğer canlılara
ve çevreye zarar vermeden, insektisit uygulamalarına başvurulabilir. Alanlara insektisit uygulamaları yer aletleriyle uygulanmalıdır. .
• Son yıllarda, kene popülâsyonunun kontrolünde biyolojik yöntemlerin
kullanılmasına ilişkin çalışmalar da yürütülmektedir.
Kene mücadelesi, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile bu Bakanlığın il ve ilçe
teşkilâtlarının önerileri ve direktifleri doğrultusunda yapılmalı; problemin, yerel
yönetimlerin ve ilgili diğer sektörlerin konuya hassasiyetle yaklaşmaları ve
gereken önemi vermeleriyle çözülebileceği de unutulmamalıdır.