Uzman Tarım Danışmanı ve Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetleri Derneği Muhasip Üyesi Lütfü Açar, dün yaptığı açıklamada, hububat üretiminde rastlanan “Buğday Çökerten” olarak bilinen hastalık hakkında üreticileri uyardı.

Hububat tarımında buğdayı tehdit eden hastalığa dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Açar, “Bu tehlike Buğdaylarda ‘Buğday Çökerten’ hastalığı olarak bilinen (Gaeumannomyces graminis) hastalığıdır. Bu hastalık, mantarı bir hastalıktır. Bulaşık alanlarda kökler ve sapların alt kısımlarında çürüklüklere neden olur. Alt boğum arası, yaprak kını ve kökler parlak siyah bir renk alır. Kökler üzerinde ise, siyah renkli, kalın, işleyici mantarlar belirgin bir şekilde meydana gelir. Ağır bulaşma bitkileri bodurlaştırır, ileri ki dönemler de ise sap ve başakları beyazlaştırır.” dedi.

İLK BULAŞMA TOPRAKTAKİ MANTARA TEMAS ETMESİYLE OLUYOR

Lütfü Açar, hastalık etmeni olan mantarın, toprak içindeki bitki artıkları üzerinde kaldığını ifade ederek, şunları söyledi: “İlk bulaşma topraktaki mantara temas etmesiyle oluyor. Bulaşma bitkinin bütün gelişme devrelerinde olabilir. Fakat 12-18 derece sıcaklıktaki alkali veya besin maddesi yetersiz toprak şartları bulaşmaya çok uygundur. Nitratın da hastalığın gelişmesini teşvik edici olduğu görülmektedir. Hastalık, ılıman buğday üretim alanlarına özgü gibi görünmektedir. Ancak son yıllarda Trakya Bölgesi’nde de ciddi bir anlamda görülmeye başlanılmıştır. Bu hastalık sürekli buğday yetiştiren bölgelerde yaygın olup, özellikle az sürüm uygulanan kışlık buğday alanları ile yazlık buğdayın sonbaharda ekildiği yerlerde belirgin verim kayıplarına neden olmaktadır. Buğday çökerten hastalığının etmeni olan mantar; buğday bitkisisin köklerinde yaşamını sürdürmektedir. Aynı zamanda bu varyete arpa, çavdar, triticale bitkisinin köklerinde de yaşayabilmektedir. Hastalık, çürümekte olan bitki kalıntılarının üzerinde yaşamaktadır ve buğday bitkisi ilk çimlenme anından itibaren tüm gelişme dönemi boyunca köklerle teması anında hastalık etmeni mantar buğdayı hastalandırabilmektedir.”

HASTALIK FAKTÖRLERİ

Hastalık faktörleriyle ilgili de bilgi veren Açar, “Faktörler arasında klima, münavebe, ekim tarihi, toprak tipi, toprak işleme ana etmenleri oluşturuyor. Klimaya bağlı (ılıman geçen kış, yağışlı ilkbahar ve erken gelen yaz dönemi olan faktörlere) müdahale şansımız bulunmamaktadır. Ancak klimaya bağlı olarak tekniğe müdahale etme şansına sahip olabiliriz. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de özelliklede Trakya Bölgesi’nde iklimlerin değişmesinin bir yan etkisi olarak, bu hastalık tüm buğday ekili alanlarımızda farklı oranlarda olmak üzere hem dane verimini, hem de dane kalitesini olumsuz etkilediği görülmüştür. Tecrübeler ışığında hastalığın görüldüğü alanlarda %15 -% 50 arasında verim ve kalite kaybı yaşatacağı da kesindir. Bu hastalık, bölgemizde özellikle 2013-2014 üretim sezonunda geniş alanlarda görülmüş ve verim ciddi anlamda olumsuz etkilenmiştir. Akabinde de 2014-2015 üretim yılında özellikle ekilişlerin kısmen geç ekilmiş olması ve de kışın biraz daha soğuk geçmiş olması geçtiğimiz üretim sezonunda bu hastalık hafif seyretmiştir. Nitekim Trakya bölgesinde konu ile ilgili çalışmalar yapılmaya başlanılmıştır.”  diye konuştu.

GEÇ EKİM YAPILMALIDIR, SIK EKİMDEN KAÇINILMALIDIR

Lütfü Açar, Keşan ve İpsala sınırlarında konuyla ilgili araştırmacı bir oluşumla işbirliği içerisinde çalışma yaptıklarını kaydederek, açıklamasını şu sözlerle tamamladı: “Alınan numuneler ilgili üniversitelerde analizler yaptırılmıştır. Netice de hastalık etmeni geçtiğimiz sezonda da görülmüştür. Bu itibar iledir ki üreticimiz bu konuda dikkatli olmalıdır. Aksi durum da özellikle 2013-2014 üretim sezonunda görüldüğü gibi verim ciddi anlamda olumsuz etkilenmesi söz konusu olabilir. Danışmanlığımız ile ilgili kuruluş arasındaki bu çalışmalarımız devam edecektir. ‘Neler yapılmalıdır?’ sorusuna karşın ise iki temel husus önerilmektedir. Bunlarda birincisi Kültürel Tedbirler, diğeri ise kimyasal mücadeledir. Özellikle kültürel tedbirler içerisinde, geç ekim yapılmalıdır, sık ekimden kaçınılmalıdır. Bulaşık alanlarda ikili değil üçlü münavebeler uygulanmalıdır. Kesinlikle hububat yerine hububat ekilmemelidir. Özellikle gübrelemeler konusunda çok dikkatli olunmalıdır. Kesinlikle dengeli gübrelemeler yapılmalıdır. Yanlış bir gübreleme şekli hastalığı hızlandırıcı olduğu görülmektedir. Diğer mücadele yöntemi ise kimyasal mücadeledir. Kimyasal mücadele, geçmiş döneme kadar ülkemizde ve bölgemizde yapılmamakta idi. Çünkü bu konuda ruhsatlı ilaç yok idi. Geçmiş dönem de geçte olsa ruhsatlı bir ilaca geçici izin verilmiştir. Ancak ilacında maliyetli olması, geç izin verilmesi kısıtlı bir şekilde uygulanmasına neden olmuştur. Şayet ilaçlı mücadele yapılacak ise o da tohum ilaçlanması şeklinde olmalıdır. Başka bir ilaçlama şeklinin olmadığını hatırlatmakta fayda görüyoruz.”