Merhaba can dostlarım, yine benim… Her zaman olduğu gibi muhayyel sevdiğime seslenmek istiyorum.

Yorgunum.

Vücudum ne der yorgun yüreğime bilmiyorum ama gönlüm seni arzuluyor delice. Sen ol da söz geçir bakalım yorgun yüreğine.

Sabahları gözümü açtığımda, aklıma ilk gelensin. Sabahım seninle başlıyor, akşamlara ulaşmak için dörtnala kalkan zaman seninle bitiriyor her günü. Aldığım her nefes sensin. Vereceğim son nefesim de sen olacaksın inan gülüm. Bu sabah o ilk nefes vardı ya aldığım, dün gece senden muzipçe çaldığım bir buseciğin yanı başına takılıp kalmıştı o nefes. Ab - ı Hayatı çekercesine çektim o nefesi içimin derinliklerine.

Ellerimde sıcaklığın var. Her yerimde sinmiş vücudunun başımı döndüren kokusu. Usulca dokunuşların ne muhteşem ve ne güzeldi, varlığın ne inanılmaz… Bana gönlünü açışların ne güzeldi… Seslenişin, söz verişin, seni sevdiğimi söylediğimde baş eğişin… Dilindeki söz, dudağındaki tuz, duyduğum haz, geç kalmış baharla yaz… Ne güzeldi…

Mevsim yaz sonuydu belki de… Mevsim sonbahara dönüyordu ve ben sokaklarda seni bekliyordum sabahlara dek… Sokaklar sessiz, sahipsiz, kimsesiz. Ben sensizim. Nedense içim sıkılıyor sebepsiz, Elimde çoktan tükenmiş sigaranın izmariti. İzmarit elimi yakıyorken dudağımdan sevgi sözcükleri dökülüyor.

Issızdı sokaklar, bir ben vardım sokakta, bir kara kedi ve bir de özlemin. Ha, bir de sesin kulağımda…

Sabah ayazında içim üşüyor bir taneciğim. Ah keşke ellerin olsaydı ellerimi tutacak ve yüreğimi içimin derinliklerine kadar ısıtacak. İçim de aklım gibi karma karışık sevdiğim. Keşke yanımda olsaydı varlığın kuşkulu yüreğimi rahatlatacak. Keşke diyorum, keşke...

Yağmur nasıl da buldu beni sığındığım metruk evin saçağı altında. Damlalar önce umut vericiydi. İçimde ne kadar ümitsizlik, karamsarlık ve kaygı barındıran iz varsa yıkayıp temizleyecekti. Damlalar söz veriyordu buna, hatta sabahın olacağına ve güneşin bu gün de doğacağına.  Öyle iddialıydı ki damlalar; Mevsim sonbahar da olsa, güneş hala ısıtırmış. Hala hayat verirmiş dünyaya yağmur damlaları.

Doğru söylediğine yeminler ediyordu damlalar, yüzümü kamçı misali döverken.

Baktım, sokak ortasında duruyordu sevdalı yüreğim. Ezik ezikti, hor kullanılmıştı, örselenmişti, ha kırıldı ha kırılacak…  Belki de çoktan paramparça olmuştu. Sana cömertçe sunduğum sevdalı yüreğim ağlıyordu ve sessiz gözyaşlarına yağmur damlaları karışıyordu. Karanlık yapışkan ve ıslak. Her ev bir hayalet, her ağaçsa karanlık bir mızrak. Sensiz kalma korkularım içimde. Şüpheler sokaklarda sinsice dolaşıyor.

 Ben susuyordum. Susuşuma inat içimden haykırmak geliyordu.

 Bir sokak kedisi sokuldu ayaklarımın dibine. Kapkaraydı, karanlık gecelerin gizemli karanlıkları kadar kara . Gözlerinde bir çift ışık… Islak tüyleri sıska vücuduna yapışmış. Islak tüyler küçük bedeni ısıtmaktan uzak .

Seninle ne güzel bir çift olduk sokak kedisi, farkında mısın? İkimiz de ıslağız bak, ikimiz de yalnız , çaresiz … Ve üşüyoruz. Ve içlerimiz ruhlarımızı sarsan acımasız depremlere gebe. Ne bir yuvamız, ne gidecek yerimiz var. Ne de bizi sevecek bir yürek.   

Evlerin ışıkları yanıyor bir bir.

Neredesin bir tanem? Ben buradayım.  Buradayım ve devasa çöllerde kaybolmuş bir öksüz çocuk kadar yalnızım. Umutlarım yağmur damlalarıyla ıpıslak ve paramparça. Mutsuzum. Umutsuzum. İçimin ışığı çoktan sönmüş. Belki de sen, hayallerimin bile ulaşamayacağı kadar uzak bir diyarda pencereden bakarak, yağan yağmuru seyrediyorsundur ıslak gözlerinle.

Şimdi tek umudum güneş. Ah bir gelse diyorum. Yüzünü birazcık gösterse ufkun sisleri arasından. Bulutları azıcık yana alsa sıcak elleriyle. Ya da izin alsa durmaksızın yağan yağmurdan. Uzatsın sonra sıcacık ellerini ve yüreğimim içini sıcaklığıyla doldursun istiyorum.

Kasvetli ve iç acıtan gri yağmurlardan sonra aydınlık güneşlerle özdeşleşmek ne güzel!

Sıcacık, güneşli ve aydınlık günler hep güzel insanların olsun. İsterseniz bu dileklerim seven insanların duası olsun. Dilerim tüm dilekler gerçek olsun.