“Ben ustasıyımdır beklemelerin, sabretmelerin ama sanma ki safım! Ne her şeye inanırım, ne de her şeyi sineye çekerim. Yalnızlıktan öleceğimi de bilsem, güvenimi kaybetmiş kişiden hemen soğur ve anında çeker giderim.”

“Ve beni birazcık tanıyorsan eğer bilirsin; Ne kimseye yük olurum, ne kimseyi kendime yük ederim. Ben yalnızca yüreğimin ekmeğini yerim.”

Böyle söylemiş kırılmış, örselenmiş ve üzülmüş bir aşık yürek. Bu söyleyişte sanki biraz sitem, aldanmaya isyan, hayal kırıklığı, direniş ve dik duruş, meydan okuma ve kendine güven var gibi geldi bana.

Evet, sonuçta insanız. Sevme ve sevilme isteği, birine ait olma ve bağlanma ihtiyacı hepimizde mevcut. Karşımızdakine değer vermeyi ve karşımızdakinin bize değer verdiğini hissettirmesini isteriz. Hatta biraz daha ileri gidersek, hepimizin içinde bir yerlerde şımartılma isteğinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ya hayal kırıklıkları? Uçan kuşun bir anda göklerden yerlere çakılmasına yetecek bir görünmez silah. Hayata gülerek bakarken, dünyanın bir anda kapkaranlık kesilmesi. İçimizde özenle büyüttüğümüz sevgi çiçeklerinin susuz kalmışçasına solması. Sevgiyle çarpan bir yüreğin aniden duruvermesi. Ve baharı beklerken kopkoyu kışlarda yaşamaya mahkum olmak…

İşte bu yüzden aşkta güven gerek. Seven sevdiğine bu güveni veremiyorsa o aşkın bir yanı hep eksik kalır. O aşk iğreti durur zaten. Sevgi sözcükleri yerli yerine oturmaz. Ses tonundaki yapmacıklık ister istemez belli olur. Kırılmalar kolayca gerçekleşir. Barışmalarsa zor ve zahmetlidir. Kırılan yürekler kabul etmiş görünse de özür dolu sözleri, o aşk artık eski aşk değildir.

Merhaba dostlar!

Konuya öyle bir daldım ki, kursağını doldurmak için suya dalan karabatak bile kıskanmış olmalı beni. Ama sıkıntı yok. Zira aşk her zaman önce gelir benim için. Bu sözlerimi okuyanlardan bazıları eminim ki “Breh! Breh! Breh!  Şu Necmi Öğretmeni bilmesek, tanımasak karşımızda Don Juan var sanacağız. Adam seviyormuş ve aşk her şeyden önce geliyormuş hazret için.” diyecekler.

Böyle düşünecek dostlar yerden göğe kadar haklılar aslında. Aşk denilince bizim insanımızın aklına karşı cinse duyulan aşk gelir hemen. Oysa sevilecek ve aşık olunacak o kadar çok şey var ki şu dünyada… Yaratana duyduğumuz aşk vardır mesela. Yaratandan ötürü yaratılana duyduğumuz aşk vardır. Kur ‘ an, peygamber ve devletimizin kurucusu büyük Atatürk aşkı vardır. Ayrıca vatan, bayrak ve memleket aşkı vardır. Ya ana babamıza duyduğumuz aşk ve muhabbet…! Ya kardeşlerimize ve dostlarımıza duyduğumuz aşk? Doğa, bitkiler, hayvanlar ve daha birçok varlığa duyduklarımızı saymıyorum bile. Kimileri derler ki, celladına aşık olan insanlar bile varmış şu dünyada.

Yeter ki insanın içinde aşk olsun. 

Eee dostlarım, ne dersiniz bu yazdıklarıma? Takdir veya tekdir etmek, sevmek veya sövmek, beğenmek veya gereksiz bulmak, okumak veya okumadan bir kenara atıvermek sizlere kalmış. Bütün tasarruflarınıza saygı duyduğumu bilmelisiniz.

Bu günkü yazımı hayali sevgilime yazdığım minicik bir şiirle bitireyim en iyisi.

“ Ellerin göklere açılmıştı dua edercesine

Ve güneşler avuçlarında tomur tomurdu…”

Hoşça kalın! Sevgiyle kalın! Aşkla kalın!

Yine görüşelim istiyorum. Sanırım fazla bir şey istemiyorum can dostlarım.