Recep tarladan gelip, sundurma altına oturarak çarıklarını çıkarır. Anası başında dikilir. Recep, anasına bakarak:

“Ana sende bir şeyler var, böyle başımda dikilmezsin. Hayırdır de bakalım” Anası yutkunsa da söylemek zorunda kalır.

 “Ay oğul, nasıl söyleyeyim… O Amed Ağa şerefsizi var ya… parasına güvenerek, ağalığına güvenerek, Halime’yi o sümüklü oğlu İsmayil’e istemiş. Halime bu gün eve geldi. Ağlayarak bana anlattı. “Recep birden dikildi, sinirlendi. Okkalı bir küfür etti.

“Bak! namussuza bilmezler mi ki Halime benim nişanlımdır. Nişanlı kıza göz koyulmaz… Ben bu akşam Halime ile konuşayım olayı iyice öğreneyim,”der. Halime’ye haber gönderir. Bu akşam Gara Duran’ın çeşmeye gelsin diye. Nişanlı olmasına rağmen yine de köy yeri olduğundan buluşmalarını  gizli  yapmaktadırlar. Anası:

            “Aman sakın oğlum, Amed Ağanın kapısına gitme adamlarıyla sakın dalaşma” dese de .  Recep evden çıkmıştır bile…

             Yavuklusu Halime ile buluşurlar çeşme başında. Halime ağlayarak anlatır: “Evet Recebim, Amed Ağa devamlı haber gönderiyormuş, bubam  ile anama, nişanı bozsunlar ben Halime’yi İsmayil’e istiyorum, diye. Ne olur kaçır beni… Yoksa anam dünden razı, zenginliğine  ve mal varlığına  aldanarak, verecekler beni İsmayil’e.” Recep sinirinden  şapkasını kemirir. Elde yok avuçta yok nasıl kaçırsın? Sonrası ne olacak? Bir yığın soru işareti kafasının içinde dolaşır.

          “Bak sen ahlâksızlara, vicdansızlara, ben şimdi gidip Amed Ağa ile konuşacağım” der  ve Halime’nin yanından ayrılarak koşarak ağanın kapısına dayanır:

          “Amed Ağa!.. Amed Ağa!..Utanmıyor musunuz? Nişanlı kıza göz koymaya.” Bahçe kapısını yumruklar. Ağanın adamları çıkar, bir güzel döverler Receb’i, başını gözünü yararlar, kapılarına götürür bırakırlar.

            Sabah Recep silahını alarak, dayanır ağanın kapısına. Boşaltır bütün kurşunları ağanın evine. Ağanın adamları ile çatışmaya girer. Gençlik arkadaşı Cemil yardım eder. Birlikte kaçarlar dağlara…

            Ağa köyde laf çıkarır.”Recebin başka köyde sevgilisi varmış, onu kaçırdı bu diyarları terk etti” diye. Günler geçer Recep’ten haber alamaz Halime ve bu laflara inandırılır. Anasının da baskısı  ile ağanın oğlu İsmail’e verirler Halime’yi. Günlerce ağlar Halime. Kına  yakılacağı gece, Recep arkadaşıyla  Halime’yi kaçırmak için köyü basar.Ağanın adamları ile çatışmaya girer başarılı olamaz kaçıramaz sevdalısını, yavuklusunu… Dağlara tekrar geri kaçar. Kaçar kaçmasına ama; yayarlar köye  ağanın adamları, “Recep vuruldu, öldürüldü” diye. Halime bütün gece göz yaşı döker,uyuyamaz. Sabahleyin erkenden üzerindeki gelinlik ile arda boyuna giderek, kendini   Arda  Nehri’nin  soğuk sularına atar. Köylüler gelinliğini bulurlar Arda boyunda…Recep olayı öğrenir. Düğün günü sevdiğini kaçırmaya çalışan Recep, başarılı olamayınca sevdiğine bu dünyada kavuşamaz.   Arda boyuna gelerek o da kendini Arda’ya bırakır. Artık ahrette sevdiği Halime’sine kavuşur.  

         Halime ve Recep'in dillere destan aşkları, "arda boylarına ben kendim gittim, dalgalar vurdukça can teslim ettim" dizelerini barındıran Arda  boyları türküsü dilden dile dolaşır.
Halime  ve Recep’in yaşayan  aşkları,köyün genç kızları tarafından bu aşkı anlatan türkü olarak yakılır. “Alıverin feracemi anneciğim diksin. O gıymatlı İsmayil’e kendisi gitsin.” dizelerini barındıran, Arda boyları türküsü söylendiğinde insanın içini acıtan kavuşamayanların türküsüdür.

ARDA BOYLARINDA KIRMIZI ERİK
 

Arda boylarında kırmızı erik
Halime'nin ardında on yedi belik

Ah anneciğim ah anneciğim yaktın ya beni
Şu genç yaşta denizlere attın ya beni

Alıverin feracemi anneciğim diksin
O gıymatlı İsmail’e kendisi gitsin

Ah anneciğim ah anneciğim yaktın ya beni
Şu genç yaşta denizlere attın ya beni

Uy uyan Recebim senin olayım
Ardalar aldı ya nerde bulayım

Arda boylarına ben kendim gittim
Dalgalar vurdukça can teslim ettim

Ah anneciğim ah anneciğim yaktın ya beni
Şu genç yaşta denizlere attın ya beni

 

           Türkü, Tekirdağ’ın Kayı köyünde geçtiği söylense de; Bulgaristan’ın Kırcali taraflarında, Arda Nehri’nin boylarında ki köylerden birinde geçtiği; türkünün sözlerinden anlaşılmaktadır.   Çünkü Kayı köyünün tarihçesi incelendiğinde, Kırcaali ve arda boyunda bulunan Salifler, Hacımehmet, Adalı, Otman köy, Köseler köylerinden geldikleri görülmektedir.Türküyü de beraberlerinde getirdikleri sanılmaktadır..Arda boyunda geçtiği ve oradan gelen göçmenlerle ülkemize  yayıldığı anlaşılmaktadır.

            Derlemesi ise Çanakkale’nin Yenice ilçesi Boynan köyü kadınlarından öğrenilmiştir. Serpil, Nihat kaya tarafından 21.06.1968 yılında derlenmiştir. Rumeli Yöresi sözleri itibariyle  acıklı olan, her dinlediğimizde bizi duygulandıran, -Şükriye Tutkun- tarafından pek bir güzel yorumlanan türkümüzü çok severiz, bağrımıza basarız. Aşık olup kavuşamayan, insanın içinde bir sızı oluşturan, arabesk bir tat bırakan türküdür. Melodisiyle, sözleriyle yüreğimizi titreten bir  Rumeli türküsüdür.

           Aslına bakılırsa dünyanın en eski ve her zaman acıtan o klasik ölümle sonuçlanan kavuşamama hikayelerinden biridir. Başka bir  yaklaşımla bu türkünün kahramanları için Trakya'nın Romeo ve Juliet'i* diyebiliriz. Trakya'nın bu güzel türküsü, Romeo ve Juliet  gibi 2012-2013 sezonunda Ankara Devlet Opera ve Balesi, modern dans topluluğu tarafından sahneye konulmuş ve gösterime girmiştir.
            Bu arada türkünün sözlerindeki değişiklikler, hikayenin temelinde bazı tartışmaları beraberinde getirmektedir. Aşağıda bazı örneklerde olduğu gibi:

En can alıcı bölümü olan;

Alıverin feracemi annecim diksin,
o gıymatlı İsmayil'e kendisi gitsin

         Bu bölümü, yerel yorumlarda:
Alıverin feracemi annecim giysin,
o gıymatlı ismayil'e kendisi gitsin.

Şeklinde söylendiği görülmektedir.
              Bu   arada  geleneksel başka  bir yorumunda sözlerin bazıları ve yerleri oldukça değişiktir.Hatta destan şeklinde yazılıp söylendiği rivayet edilir.(Destan:Toplum içinde ki acı olaylar  destancılar tarafından yazılır ve sokak sokak  dağıtılır okunur.)

(Trakya’da yerli ağız ile söylenmesi de şöyledir.)

arda boylarına ben kendim gittim
dalgalar vurdukça can teslim ettim
uy  uyan ercebim* senin olayım
ardalar aldı ya nerde bulayım

alıverin ferecemi* anneciim giysin,
o gıymatlı ismayil’a kendisi gitsin
ah annecim vah annecim yaktın a beni
bu genç yaşta denizlere attin a beni

saat beş'te vardım al beni diye
yarın alay* gelecek, almam dedi ye*
ercebim ercebim yaktın a beni
gavur mezarına soktun a beni

arda boylarında sarı karınca
nerelere varayım sabah olunca
uy  uyan ercebim ben gidiyorum
şavıklı* dünyamı terk ediyorum

* ercebim: recebim
* ferecemi: feracemi
* alay: düğün alayı olsa gerek
* dedi ye: dedi ya
* şavıklı: şavklı: ışıklı

*Romeo ve Juliet: İngiliz oyun yazarı William Shakespeare tarafından yazılmış büyük bir aşkı  anlatan oyun.

           Nasıl söylenirse söylensin, insanın içine ateş düşüren, yüreğini yakan, kavuşamayanları anlatan bu türkü içinde en duygusal hikayeyi barındırır. Trakya düğünlerinde kına gecelerinin vazgeçilmezi olan bu güzel türkü. “Sarı Gelin” türküsü  kadar hüzünlüdür.

ARAŞTIRAN:Ferhat GÜNDOĞDU(2017)