AYGÜL KONAR

“2020 YILINI HUNHARCA İŞLENMİŞ KADIN CİNAYETLERİYLE KAPATTIK”

Ülkemizde kaç kadının erkekler tarafından öldürüldüğüne ilişkin net bir resmi veriden söz etmenin mümkün olmadığını dile getiren Nilüfer Erk Oğuz, “Genel bilgiler, ülkede kadın cinayetlerinin son 10 yılda 3 kat arttığı yönünde.  Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu çalışmasında 2019’da 474 kadının cinayet nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Rapora göre 2020’de ise 300 kadın, erkekler tarafından öldürülürken, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. 2020 yılını hunharca işlenmiş kadın cinayetleriyle kapattık. Bir ayını geride bıraktığımız yeni yılda da kadın cinayeti haberlerinin ardı arkası kesilmedi. Bizim bölgemizde olmaz dediğimiz kadın cinayetleri ne yazık ki bölgemizde de en acı şekilde yaşandı. Pek çok kadın ise yaşamını yitirmese de ekonomik ve psikolojik şiddet dahil olmak üzere taciz, tecavüz gibi insanlık dışı muamelelere maruz kaldı. Kadın cinayetlerinin önlenememesinin başlıca sebebi; ‘Önlemek için irade ortaya koyulmamasıdır.’ İçişleri Bakanlığı kadın cinayetlerine ilişkin verileri açıklamıyor. Bütün ölüm tutanakları Bakanlıkta var. En gerçekçi veriyi Bakanlık hazırlayacaktır. Her bir olaya ilişkin ayrıntılı veriler açıklanmalı ki işe yarar çözümler üretilebilsin. Ülkede kaç kadının öldürüldüğü, öldürenin kim olduğu, hangi çevreden etkilendiği gibi ayrıntıları bilmek zorundayız. Çözüm yoluna gidebilmesi için net bilgilerin devlet nezdinde açıklanması gerekli” dedi. 

“2020’DE KADINA ŞİDDETİN %20 ORANINDA ARTTIĞI TAHMİN EDİLİYOR”

Pandemi döneminde kadına şiddetin arttığını vurgulayan Oğuz, “Türkiye’de kadın cinayetlerinin bir önceki seneye göre azaldığı söyleniyor ancak, buna karşılık şiddet oranları arttı. Hatta bu şiddetin boyutları da (psikolojik, ekonomik) arttı. Zaten yükseliş seyrinde olan şiddet, pandemi döneminde karantina günlerinin başlamasıyla artış gösterdi. Ekonomik yoksulluğa giden işten çıkarmalar, aynı evde iki kişinin işsiz kalması, güvencesiz çalışan kadınların, merdiven altı işlerde çalışan kadınların ilk işten çıkarılan kişiler olması gibi sorunlar da eklendi. Daha önce şiddet yaşayamayanlar da bunu yaşadı. Evdeki kapalı kalma durumuna ekonomik şiddetin eklenmesi, evindeki ilk defa şiddet yaşayanları ortaya çıkardı. Kadına tahakküm, ev içinde kadının bakım yükünün artması, şiddet olaylarını artırdı. 2020’de kadına şiddetin %20 oranında arttığı tahmin ediliyor” ifadelerini kullandı.

“ŞİDDETİ TANIMLAYAN KANUNA CEZA MADDESİ EKLENMELİ”

Türk Ceza Kanunu’ndaki indirimlerin yer aldığı 62. maddeye göre, bir bent eklenilmesi gerektiğini söyleyen Oğuz, “‘Kadına taciz, tecavüz, şiddet, çocuk istismarı gibi eylemlerde indirim yapılamaz.’ Bu durum hem yargının yükünü hafifletir hem de toplumsal kamu vicdanını rahatlatır. Ceza Mahkemeleri Usul Kanununa göre cezası 2 yıldan az olan suçlar, hapisle cezalandırılamaz. Bu yüzden de kadına şiddet, taciz, tecavüz ve çocuk istismarı gibi suçlarda 2 yıl sınırının kalkması gerekmektedir” diye konuştu.

“ISRARLI TAKİP SUÇ SAYILMALI”

Açıklamasının devamında ısrarlı takibin suç sayılması gerektiğini ifade eden Avukat Nilüfer Erk Oğuz, “Kişinin sosyal medyadan rahatsız ettiğini, Whatsapp’tan mesajlar attığını, işyerinize ya da evinize geldiği halde, sizin gidip bu durumu kolluk kuvvetlerine ilettiğinizde, ‘suçun tanımı yok, bir şey yapamayız’ denilebiliyor. Israrlı takip suç sayılmalıdır” dedi.

Toplumsal cinsiyet eşitliği dersinin müfredata konulması gerektiğini düşünen Oğuz, Milli Eğitim Bakanlığı’nın devreye girerek bu konuda gerekli adımların atılmasını talep etti.

“KADIN CİNAYETLERİ SİYASET ÜSTÜ BİR KONUDUR”

Kadın-erkek eşitliğini bilmeyen bir toplumun yetiştirilmesiyle birlikte, kadın cinayetlerinin önüne geçilemeyeceğini, kadın cinayetlerinin siyaset üstü bir konu olduğuna kayıt düşen Nilüfer Erk Oğuz, “Toplumumuzun, ülkemizin geleceği söz konusudur. İktidarı, muhalefeti hep birlikte topyekün mücadele edilmelidir. Kadının birey olduğunu kabul etmeyen, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı zihniyetin değişmesi gerekiyor. Bir kadının, bir insanın en doğal hakkı yaşam hakkını kullanabilmektir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı zihniyet nedeniyle bugün bunlar yaşanıyor.  Belediyeler, yerel yönetimler, ‘yerel eşitlik eylem planları’ yapmalıdır. İşe alımlarda, karar mekanizmalarında kadın erkek eşitliği sağlanmalıdır. Danışma merkezleri, sığınma merkezleri açılmalıdır. Kolluk kuvvetlerinin zihinsel dönüşümlerinin acilen gerçekleşmesi gerekmektedir. Kadın Destek Uygulaması (KADES) gibi çalışmalarda da konusunda bilinçli, bilgili kişilere ihtiyaç duyulmaktadır” şeklinde konuştu.