“İnsanın yüreği

Tüm insanlığı kucaklayacak kadar büyük

İçimizdeki sonsuzluk kadar geniş

Doğadaki denge kadar hassas

Bulutların beyazı kadar yumuşak

Ve hayallerimiz kadar ulaşılmazdır.”

         Hadi, buyurun bakalım!

Bizim şair coşmuş yine.

Bırakmalı tüm şairleri aslında, konuşsunlar, yazsınlar bizim adımıza. Şairler kimi zaman abartsalar da duygularını, içinde mutlaka bizlerden de izler barındırır şiirleri. Bizlerin söyleyip de yapıp yakıştıramadıklarımızı, hissedip söyleyemediklerimizi, söyleyip de yerine cuk oturtamadıklarımızı söylerler tumturaklı sözlerle.

“En kötü olan aşkta, kıymet bilmemektir…”  demiş şair. Kim bilir hangi kalp kırıklıklarının, aşk mağlubiyetlerinin, kuruyan sevda çiçeklerinin önünde yaktığı ağıtlarının acılarını yüreğinde duyarak…  Sonra?

Bu soruyu sormayın isterseniz be dostlar. Aşktan sonrası yoktur zaten, aşktan öncesinin olmadığı gibi…

Yazarın da gevezesi hiç çekilmez, kendimden bilirim. Daha sizlere merhaba bile demeden neler anlattım. Oysa niyetim önce güzel bir günaydın demek, sonra hatırlarınızı sormaktı şiirlerle, en sonra da izin almaktı yazmak için. Yürek işte… İnsanın şiiri gelince ne kural kalıyor ne nezaket.

Hiç ilgisi yok belki ama aklıma şimdi geliveren bir garip sözü sizlere aktarmadan geçemeyeceğim. Çok bilmiş bir zat aşk hakkında ahkam kesmiş. “Aşk, özenle hazırlanmış bir masada dostlarla rakı içmek gibidir. İçerken harika hissedersin ama sabah ağzında berbat bir tatsızlıkla uyanırsın.”

Dostlar, söylenecek o kadar söz var ki her konuda… Ne hayaller yeter hepsini söylemeye, ne sözcükler. Ne dil yeter ifade etmek için, ne tuşlara vuran parmaklarda derman kalır.  Dileklerimiz vardır bu hayattan, isteklerimiz vardır. Nice dileklerimizi seslendiremeyiz bile, içimizden çekeriz sevdamız.

“Dilek tuttum sır değil

Bunu bilmek zor değil

İçim yanıyor ama

Beni yakan kor değil.”

Kim bilir hangi delikanlı kimseye söyleyemediği böylesi duygularını dağlara taşlara haykırdı. Düşünelim bakalım, bizim içimizde de olmamış mıdır zaman zaman aynı yangın? Biz de cesaret edememişizdir duygularımızı seslendirmeye, alay ederler diye. Nedense insanın en halis duyguları alay konusu olabiliyor bu alemde. Sonra insan özüne çekiliyor, içine hapsediyor kendini. Bir sözü olsa da söyleyecek, söyleyemiyor.

Sözü uzattığımın farkındayım. En iyisi ben, bir özlü sözle son vereyim bu günkü yazıma: “Ve aşk, hayattaki en değerli gerçektir.”

Hoşça kalın dostlar. Görüşelim, olur mu?