Büyük Taarruz’un zaferle sonuçlandığı gece, askeri karargâhta, Fevzi Çakmak Paşa ile birlikte gelecek günlerin programını hazırlayan Mustafa Kemal Paşa, akşam yemeğine Halide
Edip Hanımı da davet etmiştir. Sohbet sırasında, milli mücadele kahramanlarından usta romancımız Halide Edip Adıvar, Mustafa Kemal Paşa’ya hitaben: “İşimiz bitti, mücadelemiz zaferle sonuçlandı, şimdi dinlenmemiz gerekiyor Paşa Hazretleri…” deyince, Mustafa Kemal Paşa gülümser ve şöyle der: “İşimiz bitti mi? Hayır bitmedi Halide Onbaşı, bitmedi! Asıl savaşımız şimdi başlıyor... Bundan sonra birbirimizi yiyeceğiz!..”
Bilgi Yayınevi yayınlarından Sayın Tolga Akdoğan’ın “Atatürk’ün İzindekiler” adlı kitabından aktardığım bu anekdotta görüldüğü üzere, her konuda olduğu gibi bu konuda da, kâdim bir milletin ileri görüşü yüksek bir evlâdı olduğunu gösteren Mustafa Kemal Atatürk’ün bu öngörüsünün doğruluğunu; Vatan Cephesi’nin kurulduğu Demokrat Partili günler, 1960 askeri darbesi, 12 Mart, 12 Eylül, 12 Eylül’den sonra ve günümüzde yaşananlar hep birlikte çevirdiğimiz birer belgesel film gibi kanıtlamakta.
Dört bir yanımızdan kuşatılmaya başlandığımız günümüzde; el ele, gönül gönüle vererek, birbirimizi yemeden yol almaya, ilerlemeye, gelişmeye, yükselmeye ve güzel cumhuriyetimizi yüceltmeye çalışacağımıza , önderimizin öngördüğü gibi birbirimizi gagalamaya, yemeğe devam etmekteyiz.
Olanlar, geçinebilmek için zamanını ucuz ekmek kuyruklarında geçiren, bardakla yağ almaya başlayan millet evlâtlarına oluyor!.. Çünkü yaşananlar gösteriyor ki, başkalarının hakkına tecavüz ederek yaşamayı iş edinenler için bulanık suda balık avlamak, her zaman kolay bir geçim yolu olmakta… Ama memlekete yazık oluyormuş, millet perişan oluyormuş, insanlar ekonomik bunalımın cenderesinde eziliyorlarmış kimin umurunda?
Haa, yeri gelmişken şu “küresel ısınma” sorununa da değinmeden geçemeyeceğim.
1991 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile Çevre Bakanlığı’nın, ülke çapında, tüm öğretmenler arasında açtığı “çevrecilik konularını ders programlarına aktarma” konulu yarışmada, yarışmaya katıldığım 100 sayfayı aşan kitabımla, Edirne Bölgesi’nde, meslekdaşım sayın Hükmet Bulut’la birincilik ödülünü paylaşmış, kendi çapında araştırmacı-yazar bir öğretmen olarak, bu konuda da söyleyecek bir-iki sözüm olmalı diye düşündüm. Okuduklarımdan ve TV ekranlarındaki tartışma programlarından edindiğim izlenime göre “KÜRESEL ISINMA” olayını ve bunun doğurduğu dünyanın ortalama sıcaklığının artması olayını küçümseyen, aslında küresel ısınma diye bir sorun olmadığını , yaşananların dünya evriminin doğal bir sonucu olduğunu söyleyen aydınların bulunduğuna tanık oldum...
Oysa bir çok bilim insanına göre durum hiçte böyle değil. Diyorlar ki: Dünya nüfusunun yaklaşık YEDİ MİLYARA ulaştığı günümüzde insanoğlunun her çeşit ihtiyacını karşılamak için kurulan fabrikalarda tüketilen fosil yakıtlardan çıkan gazlar uzaya çıkamayıp atmosferin içinde kalmakta, bu da atmosferin daha kalın bir gaz tabakası haline gelmesi sonucunu doğurmakta, böylece dünyanın etrafını naylon bir örtü gibi kuşatan atmosfer, dünyanın ortalama sıcaklığını arttıran SERA etkisi oluşturmakta… Yaşananlar bu varsayımın doğruluğunu kanıtlamakta.. Bu bir komplo teorisi değil, hepimizin yaşadığı mantıklı bir bilimsel gerçek olarak önümüzde durdurmakta. Milyonlarca motorlu aracın ekzoslarından çıkan gazlarla, milyarlarca insanın yakarak tükettiği odun, kömür, petrol ve doğalgaz yakıtlarından çıkarak atmosfere karışan azot karbon ve kükürt bileşenli gazlar, atmosferi kalınlaştırmakta..
Bunun sonucunda dünyaya gelen güneş ışınları, bir kaç bin sene önce olduğu gibi dünyadan yansıyarak uzaya çıkamamakta , atmosfer içinde kalarak dünyanın ortalama sıcaklığının artmasına
yol açmakta…
BUNUN ÖNEMİ; dünyanın ortalama sıcaklığının sadece 1-2 derecelik artışında bile, DÜNYA İKLİMİNİNİN DEĞİŞECEĞİ sorununu ortaya çıkarmakta. Bu iklim değişikliği kuraklık, dengesiz yağışlar, sel baskınları, hortum, kasırga, tsunami, kutuplardaki buzulların erimesi ve bazı canlı türlerin yok olması şeklinde kendini göstereceği gibi, bizleri bir anda BUZUL ÇAĞINA girmek, su kaynaklarının kuruması ve büyük bir kuraklığı yaşamak gibi felâketlerle karşı karşıya bırakabilir. Yani iklim değişikliği sadece sıcaklık değil, ZEMHERİ KIŞLARINI da geri getirebilir. Nehirler, göller, denizler, içme suları donabilir. Susuzluk, kuraklık, besin sıkıntısı yaşanabilir… Toprak sürülemez, ekin-sebze ekilemez olabilir. Büyük bir gıda kıtlığı yaşanabilir.. Ve bütün bunlar birer komplo teorisi değil, yüce Yaradan’ın, doğa’daki ayetlerini bulmaya çalışan bilim insanı dediğimiz, dünyadan yüz bin ışık yılı uzaklıktaki bir gezegenin atmosferindeki gazların cinsini analiz edebilen, bu gezegenin fotoğrafını çekip TV ekranlarına getirebilen bilim insanlarının deneylerle, gözlemlerle,inceleme ve araştırmalarla elde ettiği verilere dayanarak ileri sürdüğü öngörülerdir. Kısaca, bu olasılıkları göz önüne alarak plânlamalar yapmak, yaşamı buna göre düzenlemek, insanlığın, karşılaşacağımız felâketlerden en az zararla çıkmasını sağlayabilir. Pandemisiz, küresel ısınmasız günler dileğiyle.
Kalınız sağlıcakla…