ENEZ MEKTUBUUlaş DEMİRAY

CHP’den ayrılanlara kızmayın. Onlar zaten nereye geldiklerinin farkında bile değildiler. Bu insanlar zaten 1980 li yılların SODEP’ine, SHP’sine yetişebilselerdi bu partiyi tercih etmeleri söz konusu bile olmazdı. Sözünü ettiğim SODEP’i zaten değil ulusalcılığı; sosyal demokrasiyi bile yeterli görmeyen solcular kurmuşlardı. Her biri 12 Eylül öncesinde yerlerinin neresi olduğunu bilen, yolunu şaşırmayan, bilenmiş keskin bıçak gibi insanlardı. Ulusalcılar, ırkçılar, sağa göz kırpanlar, partinin önünden bile geçemezlerdi. 12 Eylül Anayasası ve özellikle siyasi partiler yasasının kıskacına rağmen, darbelere dayanıklı, sosyal demokrat bir çizgi de sürekli mesafe kaydeden ulusal sorunlara evrensel kriterlerle bakan bir partiydik. 

Ne mutlu bana ki ben de SODEP’in Edirne’den seçilmiş ilk kurultay delegelerinden biriydim.

***

SODEP içinde görünür bir ayrışma yoktu. Halkçı Parti ile birleşme gerçekleştikten sonra SHP içindeki kimin hangi partiden geldiğine dönük ama rahatsız edici boyutlara varmayan bir ayrışım ve ayrılıklar yaşandı. Henüz ideolojik bir ayrımdan söz edilemezdi. Ancak zaman içinde, SHP’de her sosyal demokrat partide görülen kanatlar ortaya çıkmaya başladı. Sağ Kanat‘ın lokomotifi Deniz Baykal’dı. SOL kanat ise Erdal İnönü’nün arkasında toplanan Ercan Karakaş, Aydın Güven Gürkan, Fikri Sağlar, Fehmi Işıklar, Yiğit Gülöksüz gibi kişilerden oluşuyordu. 

***

Gelelim konumuza… SHP’nin sağ kanadı 3 defa partiyi ele geçirmek amacıyla Baykal önderliğinde şansını denedi ve Baykal 3 defa İnönü karşısında yenilgiye uğradı. “Baykal artık Siyasi sahneden çekilir ve parti gerçek bir sosyal demokrat parti hedefine doğru yol alır” derken Cumhurbaşkanı Özal’ın vefatı ile siyasette kartlar yeniden karılıp dağıtıldı. Erdal İnönü siyasi yaşamamızda hiç görülmemiş ÖRNEK bir tavırla, kendi isteği ile genel başkanlıktan çekildi. Kısa bir süre sonra Karayalçın ve Hikmet Çetin’in ardından “Battı, bitti” dediğimiz Baykal ‘a, genel başkanlık CHP-SHP birleşmesi sonucunda altın tepsi ile sunulmuş oldu. Parti hızla sağa evrildi. Parti içi demokrasi rafa kalktı. SOL KANAT tasfiye edildi. Partinin ideolojisi Ulusalcılık ve Atatürkçülük diye nitelendirilen, nerede başlayıp, nerede bittiği belli olmayan bir çizgiye çekildi. Parti, bir ülke ve insanlık davası için araç olmaktan çıkarılıp koltuk kapma, kaptığı koltuktan kopmama mekanizması haline geldi. Hatta çeteleşti.

***

Yani istifa eden bu çocuklar, kendilerine Harbiye’de, ya da başka mahfillerde ezberletilmiş Atatürk ilkeleri denen ulusalcılık, milliyetçilik gibi kavramlarla kendilerini donatılmış ve yeterli görerek bu partiye geldiler. Halbuki CHP’de; Baykal’dan sonra yavaş yavaş oluşmaya başlayan yeni bir anlayıştan çok da haberleri yoktu. Adına SOL kanat diyebileceğimiz bu anlayışla bağdaşmaları, uzlaşmaları elbette mümkün değildi. Bu SOL anlayış, Atatürk’e sahip çıkan, ama onun ilkelerini bu günkü dünya gerçeklerine göre ve onun bilime olan inancına uygun bir anlayışla çağdaş, barışçı, özgürlükçü bir dille yorumlayarak, evrensel değerleri de göz ardı etmeyen bir çizgide yol alan bir anlayıştı. İstifa edenlerin bu çizgide barınmalarına imkan da yoktu. 

Gittiler.. Emine Ülker Tarhan gibi, Kocasakal gibi gittiler. Sepeti koluna, herkes kendi yoluna…

***

Sonuçta bu ayrılış; bir kayıp değil, olması gereken bir SİYASİ ARINMA’dır. 1970’li yıllarda CHP içinden 2 parti çıkmış, ama oyların eksilmesi şöyle dursun 1973 ve 77 de CHP oyları zirve yapmıştır. Üstelik o kurulan partiler CHP’den daha çok Adalet partisinden oy alarak yararlı bile olmuşlardır. 

***

Gitmesi gerekenler bu kadar mı? CHP’de her şey yolunda mı? Elbette hayır.. CHP’de bugün eksik ve yanlış olan, “Örgütsüz bir örgüt” ile de başarının yakalanabileceğinin sanılmasıdır.. Pusuda bekleyen, yakın zamanda İNCE’nin çağrısına uyarak ayrılmayı hesaplayan, hepimizin bildiği Belediye Başkanları’na bu örgüt teslim edilmemeli, örgütler belediye başkanlarının vesayetinden kurtarılmalı ve derhal örgütlerde yeni bir yapılanmaya gidilmelidir.