Ekmek yerseniz obez olursunuz. Meyve yerseniz şeker hastası… Etin tadına baktın, kolesterol fırladı. Tavuk eti yedin hormonların şaşırıp, genetiğin değişti. Her şey kanserojen, her şey zehirli… Onu yeme, bunu yeme, illa ki çiğ süt, mutlaka köy pekmezi…

Açık ve net yazıyorum: Bunun adı, en kibar ifadeyle, cehalettir. Ancak gerçek bilinip de farklı amaçlarla bu temelsiz bilgiler tüketicilere veriliyorsa daha ağır tanımlar yapılması gerekir.

Ülke nüfusunun %80’i şehirde yaşarken, köyün tavuğunu, pekmezini, salçasını kim üretir? Eğer semt pazarındaki Ayşe teyze ve Ahmet amca üretiyor ve evine birkaç kuruş para götürüyor diye düşünüyorsanız fazla iyi niyetli olduğunuzu söylemek isterim. Merdiven altı diye tabir edilen kayıt dışı üretim hanelerden yumurtayı, salçayı, reçeli alıp küçük bir makyajla “doğal”, “organik”, “köyden” diye satmak emin olun hiç zor değil.

Gıda denetiminden sorumlu Bakanlık boşuna savaş açmıyor kayıtdışı üretime. Yüzlerce kontrolör, onlarca laboratuvar, tüketiciler sağlıklı ve kaynağı belli gıda tüketsin diye emek, zaman veya para harcıyor. Ancak birkaç kişi çıkıp gıda sektörünün ürettiği, Bakanlıkça denetlenen gıdaları yemeyin, sokaktan satın alın derse ve vatandaş da buna inanıp uygularsa işler kontrolden çıkıyor.

Ben de kontrolsüz üretilen salçadaki kanserojen küf toksinlerinden, pekmezde aşırı kaynatma sonucu oluşan nörotoksik maddelerden, kayıtdışı kesilen kasaplık hayvan etlerindeki ilaç kalıntılarından bahsetmeye başlarsam iyice aç kalacaksınız diye korkuyorum. Ev yapımı konserveden zehirlenip hayatını kaybeden ailenin haberini daha yeni okuduk gazetelerde. 

Bu ikinci yazım ve ilk izleniminiz muhtemelen, endüstriyel gıdayı öven ve yerel-ev yapımı gıdaları kötüleyen yeni nesil bir mühendis olduğum şeklindedir. “Eskiden hazır gıda mı vardı?” “Anne babalarımız daha sağlıklıydı.” Bu cümleleri duyar gibiyim. Yanılıyorsunuz. Benim, evinde bazı gıdaları üretenlere sadece uyarılarım olabilir ve doğru bildikleri yanlışları ortaya koyabilirim. Ancak tepkim ve itirazım, evinde yapamayıp yine de daha sağlıklı-doğal diyerek kayıt dışı gıdaları satın alan, bu üretim şeklini öven ve bu gıdaların reklamını yapan kişileredir. Bırakın insanlar gönül rahatlığıyla market alışverişini yapsın. İçinizi rahatlatacaksa şunu da not düşeyim; yoğurt, domates konservesi, turşu, kefir, tarhana gibi gıdaların çoğunu biz de evde üretip tüketiyoruz fakat ihtiyaç duyduğumuzda endüstriyel ürünlerden almaktan çekinmiyoruz.

Sonuç olarak; konu derin ve detaylı ancak bilinmesi gereken şey her insanın besin ihtiyacının, tüketmesi ve tüketmemesi gereken gıdaların değişebileceğidir. Market raflarında yer alan gıdaları, kendi beslenme ihtiyaçlarınıza göre seçerek, gönül rahatlığı ile tüketmenizin önünde herhangi bir engel olmadığını düşünüyorum. Gıdaların bileşiminde bulunan belirli maddeleri seçip seçmemek, tüketip tüketmemek bizim tercihimizdir ve bize bu seçme şansını verdiği için gıda endüstrisine daha çok destek olmamız gerekmektedir.

Sevgiyle ve bilgiyle kalın.