Eğitim-Sen Keşan İlçe Temsilcilik Başkanı Mustafa Bayır, dün Yönetim Kurulu Üyeleri Asalet Koç ve Ömer Faruk Doğan ile birlikte yaptığı açıklamada, Keşan’daki okul yöneticilerinin liyakata bakılmaksızın ve yandaşlık durumuna göre belirlendiğini kaydederken, Keşan’daki bir çok okulun yeni eğitim-öğretim yılına bakımsız ve yetersiz bir şekilde gireceğini ileri sürdü.

 KAYNAKLAR DEVLET OKULLARINA AKTARILMIYOR

Eğitim’de Türkiye genelinde yaşanan sorunların Keşan’da da yaşandığına dikkat çekerek, okul yöneticilerinin, liyakata bakılmaksızın ve yandaşlık durumuna göre belirlendiğini ifade eden Bayır,  Okulların açılmasına rağmen, yöneticilerin belli olmamasından kaynaklı sıkıntıların yaşandığını vurguladı ve “Bu süreç tamamlanıncaya kadar da devam edecektir. Boşta kalan eğitim yöneticisi çalışanlar norm yönetmeliği gereğince açık yer olmaması dolayısıyla sıkıntı yaşamaktadırlar. Bu yıl yaz döneminde bu sıkıntıdan dolayı okullarımızda bakım, onarım, temizlik, badana, boya işleri yapılamamıştır. Okullarımızda yeterli hizmetli bulunmamasından dolayı, okul yöneticileri bu sorunu okul aile birlikleri aracılığıyla velilerden toplanan paralarla çözmeye çalışmaktadırlar. Oysa hükümet özel okula geçecek; okul öncesi öğrencileri için 2 bin 500 TL, ilkokul öğrencileri için 3 bin TL, ortaokul öğrencileri için 3 bin TL, lise öğrencileri için 3 bin 500 TL destek adı altında kaynak aktarmaktadır. Bu kaynaklar devlet okullarına neden aktarılmamaktadır? Bu, Eğitim-Sen olarak bizim yıllardır söylediğimiz ve karşı durduğumuz eğitimde özelleştirmenin uygulama basamaklarından biridir.” dedi.

 OKULLARIMIZ ESKİ VE BAKIMSIZ

4+4+4 eğitim sisteminin, öğretmenler açısından bakıldığında, norm kadro yönetmeliğinin sonucunda öğretmenlerin norm fazlası durumuna düştüğünü ve büyük sıkıntılar yaşadıklarının altını çizen Bayır, “4+4+4 ün yarattığı sorun yüzünden öğretmen, öğrenci ve veliler o okuldan diğer okula sürgün edilmişlerdir. İlçemiz okullarının birçoğu eski, bakımsız ve yetersizdir. Bu nedenle Keşan’da da uzun yıllardan sonra ikili eğitim ve öğretime geçilmiştir. Raşit Efendi İlkokulu’nun bina yapma sorunları giderilmeden altyapısı çok da uygun olmayan Anafartalar İlkokulu’na nakledilerek ikili eğitim-öğretime geçilmesi öğrenci veli ve öğretmenlerimizi mağdur etmiştir.” diye konuştu.

YOKSUL ÇOCUKLARI AÇIK LİSEYE YÖNLENDİRİLİYOR

Taşımalı eğitimde de sıkıntılar yaşandığını dile getiren Mustafa Bayır, lise öğrencilerinin taşımalı eğitim kapsamından çıkartıldığına dikkat çekerek, şunları söyledi; Bu da yoksul ailelerin çocuklarının okula devamını engellemekte ve onları açık liseye yönlendirmektedir. Bunun sonucunda da çocuk işçiliği yaygınlaşmaktadır. İlk defe bu yıl toplu sözleşme yetkisini alan yetkili sendikanın hükümet ile yaptığı anlaşma sayesinde bütün kamu çalışanlarının aldığı zamlar ilk 6 ay içinde erimiş ve enflasyon karşısında yok olup gitmiştir.

Bütün bu sorunlara rağmen eğitim çalışanlarının, ailelerin ve öğrencilerimizin başarılı, sağlıklı bir eğitim öğretim yılı geçirmelerini diliyoruz.”

PEMBE TABLOLAR ÇİZİLEREK DALGA GEÇİLİYOR

Sözlerinin devamında, 62. Hükümet’in eğitimdeki programı hakkında eleştirilerde bulunan Mustafa Bayır, 62. Hükümet’in eğitim ve yükseköğretimdeki sorunların çözümlerine dair yeni bir şeyi bulmanın mümkün olmadığına değinerek, Mecliste okunan 62. Hükümet programı, diğer alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da geçtiğimiz yıllarda söylenenlerin tekrarlanmasından öteye gitmemiştir. 62. Hükümet programında eğitimin, yükseköğretimin ve toplamda bir milyonu aşkın eğitim ve bilim emekçilerinin acil çözüm bekleyen sorunları göz ardı edilmiştir. Eğitimde atılan her adımın yeni sorunlar ürettiği, öğrencilerin, velilerin, eğitim ve bilim emekçilerinin sürekli mağdur edildiği bir ortamda yeni Başbakan, eğitimde ‘pembe tablolar’ çizerek, milyonlarca öğrenci, öğrenci velisi, eğitim ve bilim emekçileri ile resmen dalga geçmiştir. Hükümet programında eğitime ayrılan bütçenin 6 kat arttırıldığı belirtilirken, eğitim yatırımlarına ayrılan bütçenin son 12 yılda neden yüzde 17’den yüzde 9`a gerilediğinden bahsedilmemesi, velilerin cebinden yaptığı eğitim harcamalarının 5 kattan fazla arttığına değinilmemesi dikkat çekicidir. Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmaması ve okullara gönderilen yetersiz ödenekler nedeniyle okullar kendi yağıyla kavrulmak zorunda kalmakta, öğretmenler öğrenci ve velilerle para ilişkisine girmek zorunda bırakılmaktadır. Başbakan eğitime ayırdıkları bütçe ile övünse de, Türkiye`de her dört okuldan üçü, en temel harcamalarında ödenek (yakacak, elektrik, doğalgaz, su vb) sıkıntısı çekmektedir.” dedi.

 HER ŞEY ALT ÜST OLDU

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Meclis’te sunduğu 62. Hükümet programında eğitim alanında atılan adımlardan bahsederken, sadece serbest kıyafet uygulaması, başörtüsü yasağının kaldırılması, 28 Şubat mağduru öğretmenlerin görevine dönmesi, müfredattaki anti demokratik ifadelerin ayıklanması, farklı dil ve lehçelerde eğitim yapılması ve seçmeli din derslerinin müfredata dahil edilmesine vurgu yaptığını dile getiren Bayır, “Ayrıca, hiç ilgisi olmadığı halde söz konusu ‘reformlar’ sayesinde Türkiye`de eğitimin her kademesinde okullaşma oranlarında yüksek seviyelere ulaşıldığını iddia etmiştir. 62. Hükümet programında birkaç paragraf ile geçiştirilen eğitim ile ilgili olarak söylenenler, yeni Başbakan’ın eğitimin sorunlarından bihaber olduğunu göstermektedir. Eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında okulöncesinde, ilkokul, ortaokul ve liselerde yaşanan dönüşüm sonrasında her şey alt-üst olmuş, çok sayıda öğrenci ve veli mağdur edilmiştir. Eğitim sistemi AKP’nin siyasal ve ideolojik hedeflerine ve piyasanın ihtiyaçlarına uygun olarak düzenlenmeye çalışılmış, eğitimde her türlü dayatmaya itiraz eden Eğitim Sen üyeleri çeşitli baskılarla, sürgün ve cezalarla sindirilmek istenmiştir. 62. Hükümet programında yükseköğretime ilişkin olarak, yükseköğretim sisteminin tüm yönleriyle reforme edileceğinden, bu konuda yeni bir taslak çalışması yapıldığından bahsedilmektedir. Bugüne kadar Hükümetin reform adı altında hayata geçirdiği uygulamaları düşündüğümüzde bu ifadenin yükseköğretim sisteminin sermayenin istekleri, piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılacağı anlamına geldiği açıktır. AKP hükümeti döneminde plansız bir şekilde ‘her şehre bir üniversite’ sloganıyla üniversite sayısı iki kattan fazla arttırılmış, ancak yıllardır yükseköğretimde yaşanan sorunlara yeni sorunlar eklemiştir. Her şehre bir üniversite açılmış ancak, yeni açılan çoğu üniversitenin altyapı ve personel yetersizliği yaşamaktadır. Ayrıca yeni açılan üniversitelerde yaşanan yoğun siyasi kadrolaşma girişimleri AKP’nin YÖK eliyle üniversiteler ve bilim insanları üzerindeki baskılarını ve denetimini arttırmayı hedeflediğini göstermektedir.”  

 ÖRGÜTSEL TEPKİMİZİ GÖSTERMEKTEN GERİ DURMAYACAĞIZ

Yıllardır bilimsel çalışmalara ayrılan kamu kaynaklarının azaltılması, yükseköğretimin piyasalaştırılması, üniversitelerdeki bilimsel üretim süreçlerinin sermaye lehine yeniden düzenlenmesi, performans ölçütlerinin, esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılmasının da, akademik özgürlüklerin sınırını ve çalışma koşullarını belirlediğini kaydeden Mustafa Bayır, sözlerini şöyle tamamladı; Bütün bunlara başta araştırma görevlileri olmak üzere bilim emekçilerinin ve üniversite çalışanlarının esnek, sözleşmeli ve iş güvencesinden yoksun bir şekilde çalıştırılması çabası eklendiğinde yükseköğretimde yapılması düşünülen reform uygulamalarının ne yönde gelişeceğini tahmin etmek zor değildir. 62. Hükümet programı eğitime ve yükseköğretime ilişkin bugüne kadar yapılanlar ve önümüzdeki dönemde yapılacaklar açısından önceki yıllardan farklı bir şey söylememektedir. 12 yıldır tek başına iktidarda olan AKP’nin Türkiye’nin tüm sorunlarında olduğu gibi, eğitim ve yükseköğretimin sorunlarının karşısında ‘yaptıklarını yapacaklarının teminatı’ olarak görmek gerekmektedir. Eğitimde yaşanan güncel sorunlar (TEOG yerleştirmeleri, okul müdürlerinin tasfiyesi, eğitimde zorunlu rotasyon girişimleri, kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması, okulöncesinde ikili eğitim uygulaması, öğretmen atamaları ve zorunlu hizmet vb) öyle göstermektedir ki, önümüzdeki dönemde eğitim ve bilim emekçilerini, öğrencilerimizi ve velileri geçmiş yıllara göre çok daha zor günler beklemektedir. Eğitimin giderek artan sorunları karşısında yapılması gereken sadece sorunlardan şikayetçi olmak değil, öğrencilerimiz, velilerimiz, eğitim ve bilim emekçileri ile bütün eğitim bileşenlerinin ortak sorunlar etrafında bir araya gelmesi ve birlikte mücadeleyi örgütlemesidir. Eğitim Sen, önümüzdeki dönemde bu anlayışla hareket edecek, gerek eğitimde gerekse toplumsal yaşamda bizlere dayatılmak istenen politika ve uygulamalar karşısında örgütsel tepkisini göstermekten geri durmayacaktır.”