İşte bu hayat okulunun rast gele öğretilerini planlı, programlı bir yola koymak için bazı özel ve resmi kurumlar ortaya çıkarılmıştır. Bu kuruluşlara okullar (mektepler) denmiştir. Uzmanlaşmış kadrolar eliyle programlı, planlı ve sistematik bilgi ve beceri aktarımının gerçekleştirildiği, okuyup-yazmadan başlayarak en yüksek düzeyde bilim ve sanat bilgisi vermeye değin, çeşitli derecede toplu olarak programlı, planlı öğrenimin sağlandığı kamu gözetimindeki kurumlardır. Dershaneler ise bu okulların paralı (ücretli), sınıfıdır.

Yeniçağın başlarında düşünürler; hayvanlarda içgüdü gibi çok köklü olan meyiller ve eğilimler birkaç nesil sonra değişime uğradığını görmüşler ve içgüdüsü hayvanların içgüdüsünden kat kat fazla olan ve ayrıca akıl ve zekaya sahip olan insan yavrularının öğretim ve eğitimle değişmesi niçin mümkün olmasın düşüncesiyle bu günkü okulların temelini atmışlardır. Okulların yal­nız, öğretimle uğraşmalarının noksanlığı anlaşılınca EĞİTİMİN okulların temelini oluşturmasını sağlamışlardır. Bu hususta ünlü Pedogog Pestalozzi, “Eğitimsiz okullar piyasaya diplomalı canavarlar sürer.” diyerek okullarda önce eğitim ve sonra öğretimi önermiştir.

Günümüzde okullar ve dershaneler tartışma konusudur. Okullar tartışılır hale getirilmiştir ( 4-4-4 ) Dershanelerin kazanımları göze batmakta, başka yönetimlerce eleştirilmektedir. Dershaneler de “Biz şu kadar öğrenciyi kazan­dırdık, şu kadar başarılıyız.” diye reklamlarını yapmaktalar. Dershane mevcudu ile kazananları yüzdeye vurduğun zaman başarı oranı meydana çıkar. Ama şu bir gerçek ki dershaneler öğrencilerin özgürce öğrenim gördükleri yerlerdir. Dershanelerden şimdiye kadar hiçbir öğrenci intihara girişmemiş, fakat okul­larda gün geçmiyor ki bir intihar olayı olmasın. Dershaneler; öğrenciye, ister oku ister okuma, okumak-öğrenmek istersen dersler ve öğretmenler hazır, kendiniz bilirsiniz diyerek öğrencinin özgürlüğünü ortaya çıkarıyor. Okullarda “Bak çalışmazsanız zayıf not alır sınıfta kalabilirsiniz.” diye not baskısı ve “Tembelliğini anne-babana anlatırım.” diyerek psikolojik baskı yapılmaktadır. Strese sürüklenen öğrenciler, nasıl olsa falan-filan öğretmenler bana sınıfı geçebileceğim notları vermeyecekler diye düşünerek çalışmalarını angarya usulü yapmaktadır. Okullarımızdaki yönetici ve öğretmenlerimiz, okullarında, öğretim görmekteki öğrencilerini not korkusundan kurtarma girişiminde bulu­narak öğrencilerle arkadaşlık, dostluk, sevgi ve saygıyı sağlamalılar ki o okullar, başarılı ve örnek okul olsun.

Bir çarşamba günüydü. Sayılı liselerimizden birine davetliydim. Son sınıf öğrencileri ile söyleşide bulunuyorduk. Son sınıf öğrencilerinden bir kız: evlâdım, “Öğretmenim, okul hayatında hiç zayıf not almadınız, mı?” diye bir soru yöneltti. Böyle bir soru sorulmasını beklemiyordum ama bu soru çok hoşuma gitti. Kız öğrenci evlâdımı, böyle bir soru sorduğu için kutladım ve ona teşekkür ettim. Ayağa kalkarak bütün sınıfa karşı, “Bakın çocuklar ben ve arkadaşlarım not almak için okumadık, peki, niçin okuduk? ÖĞRENMEK için okuduk ve de öğ­rendikçe notlar kendiliğinden geldi ve hiç zayıf not almak nasip olmadı.” Çocuklara, öğrenmek için çalışmalarını önererek notlarının nasıl kendiliğinden gelebileceğini aktardım. Bütün sınıf bu söyleşi için bana teşekkür etti.

Nasıl bir sofrada salatada tuz yoksa o sofra yarım sayılıyor. Bir ülkede okullara çeşni katan dershanelerin de olması gereklidir, iyi eğitim ve öğre­tim yapan, öğrencilerine arkadaşça ister çalış ister çalışma özgürlüğü veren dershaneler neden olmasın ?... 

 

 

ALİ GÜLEN

Kaynaklar:

İlköğretim Programı

Canlandırılacak köy (İ. Hakkı Tonguç)

Pedagoji (H. Fikret Kanad)

Meydan Larosse

Ana Britanica