Keşan TB (Ticaret Borsası), Keşan TSO (Ticaret ve Sanayi Odası), İpsala TB (Ticaret Borsası) yönetimleri ile KEYİAD (Keşanlı Yönetici ve İş Adamları Derneği) yönetimi tarafından, bu yıl 3’üncüsü düzenlenen “Keşan Ekonomi Forumu”, geçtiğimiz Cumartesi akşamı “2016 Ekonomisinde Anahtar Kelimeler” konu başlığında gerçekleştirildi.

Toplantıda, Keşan Bölgesi’nde yatırımcı kazandırılması ve bu yatırımcıların desteklenmesiyle, markalaşmanın gerekliliği vurgulandı.

Saat 19.30 sıralarında, Keşan YÇUBYO (Yusuf Çapraz Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu) Konferans Salonu’nda başlayan panele; Keşan Kaymakamı Nuri Özder, Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan, Keşan TB Meclis Başkanı Necmi Kaymaz, Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Yörük, Keşan TSO Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Helvacıoğlu, İpsala TB Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Girgin ve bazı vatandaşlar ile Trakya Üniversitesi Keşan YÇUBYO öğrencileri katıldı. Moderatörlüğünü Keşanlı Yönetici ve İşadamları Derneği (KEYİAD) Başkanı Ahmet Eler’in yaptığı ve yaklaşık 3 saat süren panele konuşmacı olarak ise Ekonomist Köşe Yazarı Doç. Dr. Deniz Gökçe, DOĞTAŞ-Kelebek Mobilya Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan, ESSE Yönetim Kurulu Başkanı Semih Şeftali ve Mercan Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Tolga Mercan katıldı.

Geçtiğimiz günlerde Ankara’da yaşanan terör saldırısı ve geçirdiği rahatsızlık sonucu hayatını kaybeden İşadamı Mustafa Koç için saygı duruşunda bulunulmasının ardından İstiklal Marşı’nın söylenmesiyle başlayan panelde, öncelikle Koç anısına TUREKS Sahibi Ruşen Çetin konuşma yaparken, konuşmasında, Mustafa Koç ile olan hatıralarını paylaştı. Panelin açılış konuşmasını ise Nemci Kaymaz yaptı. Tüm katılımcılara “Hoş geldiniz” diyen Kaymaz, “Bu ekonomi formunu KEYİAD, KTSO, İTB ve KTB olarak işbirliği anlayışı ile yaptığımız belirtmek isterim. Bu çalışmamızın amacı bölgemizin maddi, kültürel zenginliğini arttıracak, refaha ulaşmasını sağlayacak projelerdir. Üç kurum olarak bölgemizi ‘Hamzadere Bölgesi’ olarak ilan ettik. Hamzadere Bölgesi’nin fırsatlarını büst düzeyde değerlendirmek ve riskleri en düşük düzeye indirmek için kendi olanaklarımızı fırsat ve tehlikeleri dengelemek için bölgemizle ilgili; öngörü, önlem ve önerileri planlı bir şekilde yürütmek için TOBB’un düşünce kurulu olan TEPAV’dan bilimsel teknik ve hizmet satın aldık. Toplantıları kamuoyu ile Enez, İpsala ve son olarak toplumun her kesiminden 800 kişinin katılımıyla Keşan’da tamamladık. Yol haritasını belirledik. Bölgemizin tanıtımı ve kalkınması için dört ana başlık belirledik. Hamzadere Barajı’nın sulama kanallarının bitirilmesi; su ile buluşacak olan 350 bin dönüm araziden ortaya çıkacak olan katma değeri yüksek ürünlerin işlenmesi, paketlenmesi, depolanması ve pazarlanması. Gıda tarım ihtisas OSB’nin biran önce tamamlanması; bu konuda ilk adımların atılmasında emeği geçen başta dönemin Başbakanı bugünkü Cumhurbaşkanımıza, Sağlık Bakanımıza, Bilim ve Teknoloji Bakanımıza teşekkür ediyorum. 1/25 bin ölçekli Saros turizm planlarının biran önce çıkarılması; Saros turizminin ticaretimize katacağı artılar bölgemiz için elzemdir. Ulusal basınımızda sık sık gündeme gelen hava kirliliğini sonlandırmak; öncelikle insan sağlığı ve Gıda OSB’ye yapılacak olan yatırımın maliyetinin aşağı çekilmesi için doğalgaza biran önce kavuşmayı zorunlu görüyoruz. Projelerde bizim yanımızda olan tüm kurumlara teşekkür ediyorum.” dedi.


GÖKÇE: “PETROL REZERVİ OLUP DA PROBLEMSİZ YAŞANILAN BİR ÜLKE GÖRMEDİM”

Eler, toplantının başında Ekonomist Deniz Gökçe’ye söz verdi. Hazırladığı slayt gösterisi ile dünya ekonomisi ile ilgili olarak detaylı ve teknik bilgiler veren Gökçe, dünya ekonomisinin nereye sürüklendiğini anlatarak, hazırladığı analizde yer alan rakamsal veriler ile katılımcılara bilgi verdi. Dünya ekonomisinde oldukça önemli bir yere sahip olduğu söylenen petrolün, hangi ülkede ne kadar rezervi bulunduğu konusuna da değinen Deniz Gökçe, “Dünyada en büyük petrol rezervi, %17,5 oran ile Venezuela’ya ait. Dünya üzerindeki insanlar, ‘Keşke petrol rezervi bizim ülkemizde olsa. O zaman ekonomide hiç sıkıntı yaşanmaz.’ Diye düşünüyor. Ancak ben, petrol rezervi olup da problemsiz yaşanılan bir ülke görmedim. Ayrıca, petrolün çokluğu ile büyüme ve gelişme konusu aynı doğrultuda değil. Dünya üzerinde en fazla petrol rezervine sahip olan Venezuela’nın büyüme hızı, % -10 seviyesinde. Bu da durumu ortaya koyuyor.” dedi.

ÜLKEMİZİN, AVRUPA’NIN %60’INA MAL SATAN BİR ÜLKE OLDUĞU DA UNUTULMAMALIDIR

 Sözlerine, Türkiye’nin ekonomik anlamda büyüme hızıyla ilgili tespitlerini ifade ederek devam eden Gökçe, Türkiye’nin, 2010 ve 2011 yıllarında %8 ila 9 seviyelerinde büyüme hızına sahip olduğunu, ancak bu hızlı büyümenin bazı sorunları beraberinde getirdiğine vurgulayarak, “Bu hızlı büyümede cari açık arttı. Daha sonraki yıllarda %3 seviyelerinde seyreden, ancak dengeli diyebileceğimiz büyüme hızıyla birlikte, cari denge düzene girse de bu defa da işsizlik arttı. Bu nedenle hükümet, 6 ay içerisinde detaylı bir reform paketi hazırlayarak masaya koymalıdır. Bu konuyla ilgili olarak da çalışmaların yapıldığını duyuyoruz. Bu yıl %4’lük bir büyüme hızı hedeflenmekte. Türkiye bu ekonomik büyüme hedefine de ulaşacaktır. Ülkemizin, Avrupa’nın %60’ına mal satan bir ülke olduğu da unutulmamalıdır.” İfadelerine yer verdi.


DOĞAN: “TÜRKİYE’DE FİNANS SEKTÖRÜ ÇOK GÜÇLENDİ”

Panelin devamında, Davut Doğan’a söz verildi. 15 yıllık Türkiye ekonomisinin özellikle incelendiğinde, 2002 ve 2007 yılları arasındaki %7-8’lik bir büyüme olduğunun görüldüğünü belirten Doğan, şunları söyledi: “Sonra 2009 yılının ilk çeyreğindeki küresel kriz teğet geçti ya da geçmedi. %4’lük bir büyümenin de Avrupa’ya göre baktığımızda küçümsenmeyecek bir büyüme olduğunu görüyoruz. Aksi takdirde ülkemizde her yıl 700-800 bin genç iş dünyasına katılıyor ve bizim işsizliği durdurabilmemiz için %7-8 büyümemiz gerekiyor. Bu yüzden bunu miktarın altındaki bir büyümede bize yeni işsizlik alanları çıkarttığını görüyoruz. Şimdi bu %4 lük büyüme olur mu? İMF bile %3,8’lik bir büyüme verdiğine göre olur. Burada ben özellikle Türkiye’de kısa, orta ve uzun vadeli bir kriz beklemiyorum. Türkiye’de finans sektörü çok güçlendi. Bankalara bazen kızıyoruz yılda 2, 3, 4 milyar kar yapıyorlar diye ama bizim bankalara ihtiyacımız var. Finans sektörünün güçlenmesi de bizim açımızdan son derece iyi oldu. Baktığımız zaman yaşadığımız coğrafya da Suriye’de sıkıntılar var Irak, Libya, Mısır’da sıkıntılar var. Biz bu ülkenin tamamına ihracat yapıyoruz. Ben Türkiye’nin geleceğinden umutluyum. Terör de durduğu zaman daha da iyi olacağına inanıyorum.”


ŞEFTALİ: “TÜRKİYE KENDİ HALİNE BIRAKILSA DÜNYANIN EN GÜÇLÜ ÜLKESİ OLUR VE ÖYLE DE DEVAM EDER”

Doğan’ın ardından söz alan Semih Şeftali, yıllardır reel sektörde çalıştığını ve bu nedenle de reel yaşamın içerisinde olduğunu ifade ederek, “Bu toplantıda bana düşenin reel sektör içerisinden geldiğim için bunu anlatmak olduğunu düşündüm. Dünyaya baktığımızda bence dünyada artık sosyalizm ön plana çıkıyor. Dünya işlenmek istiyor. Bunu görüyoruz. Dünyada insanlar eşit olup eşit yaşamak istiyor. Konu bu bakımdan gelir dağılımına geliyor. Gelir dağılımı eşit olmayınca bundan iş adamları da zarar görüyor. Bu şekilde olunca iş adamları da para kazanamıyor. Kriz yaşanacaksa insanların beklentilerinden ve isteklerinden kaynaklanacak diye düşünüyorum. Bana göre önümüzdeki 3 yılın imparatorluk merkezi hala Amerika’dır. Bu yerlerde sorun çıkacağını düşünüyorum. Dünyanın temel sorunu insanın daha eşit şartlarda yaşamak istemesidir. Türkiye’de bence artık kriz aylara ve yıllara yayılıyor yada algıyla yönetiliyor. Bunu tüketicilerin davranışlarından da görüyorum. Bunları tüketicileri tanıdığımız için söylüyorum. Türkiye’nin en önemli sorunu hedef ve konsantrasyon sorunudur. Türkiye en çok ekonomi konuşulan ülkelerin başında geliyordu ancak şuan kimse ekonomi konuşmuyor. Gündemin ekonomi olmadığı bir ülkede bence bir sorun vardır. Ekonomi demek hayat demektir. Temel sorunlar bunlardır. 54 ilde ticaret yapan biri olarak söylüyorum ki Türkiye kendi haline bırakılsa dünyanın en güçlü ülkesi olur ve öyle de devam eder. Ne yapabiliriz diye baktığımızda iş kuracaksanız benim önerim beş duyuya hitap eden yeme içme eğlence ağarlıklı işlere girin ve oralarda yaşayın. İnsanlar artık gezdiklerinde yeme içme ve eğlence yerlerini konuşuyor. Bundan 5 sene önce e ticaret yapmanlar batacak diye bir algı vardı. Ancak şuan onlar batıyor ama işlerini iyi yapan şirketler devam ediyor. Ne iş yaparsak yapalım tüketiciye yakın işler yapmamız gerekiyor. Ben yeme içme eğlence sektörünün önünün çok açık olduğunu düşünüyorum. Bildiği işi en iyi yapan insan başarılı olacaktır. Bu dünyanın her yerinde geçerlidir. En iyi bildiğiniz işi yapın. Ben şirketler açısından kendilerine özgü anayasaları olması gerektiğini düşünüyorum. Şirket ne istiyorsa kendi içlerinde ona göre davranmaları gerektiğini düşünüyorum. İhtiyaç ve bu ihtiyacı tedarik etmek. Aslında tüm işlerin başlangıcı budur. Nasıl bakkallar süper market olduysa diğer küçük mağazalarında zamanla büyüyebileceğini düşünüyorum. Nefesimiz yettiği kadar çalışmak gerektiğini düşünüyorum.” şeklinde konuştu.

MERCAN: “GLOBAL EKONOMİ YEREL EKONOMİYİ YAVAŞ YAVAŞ YEMEYE BAŞLADI”

Panelin birinci bölümü, Tolga Mercan’ın konuşmasıyla devam etti. Yapılan yatırımların karşılığını almak için belli bir miktar para ayrılması gerektiğinin belirten Mercan, yatırımların yapılmasından sonra belli bir yere kadar başarılı olunabileceğini dile getirerek, “Ancak başarılı kalmak da çok önemli. Piyasalar çok hızlı bir şekilde değişiyor. Dün konuştuğunuz her şey dünde kalıyor. Bu değişen oyunun kurallarına uyum sağlamak zorundayız. Global ekonomi yerel ekonomiyi yavaş yavaş yemeye başladı. Burada 1980’lerde küçük küçük bakkallar vardı. Şimdi büyük sermayeler geldi. Uluslararası ekonomiler büyük yatırımlar yaptı. Bu büyük yatırımlarla çok daha avantajlı fiyatlar yakaladılar ve perakende sektörünün küçük oyuncuları yavaş yavaş zayıflamaya başladı. İlk önce sermayeler eridi. Sermayeler eridikten sonra da bankalara yöneldi. 2009 yılındaki ufak krize kadar ABD’den Türkiye’ye para geldi. Bankalarda bu paraları satmak zorunda. Bu parayı herkese dağıttılar. Aldıkları kira da çok düşük. Herkes borçlandı. Türk ekonomisinde kaybettiğimiz yer küçük işletmeler. KOBİ’ler. KOBİ’ler bence zayıflıyorlar. Organize sanayiler çok hızlı büyüyor ama diğer tarafta mikro ekonomiler zayıflıyor. Benim sattığım ürünlerin hepsi bakkal Osman Amca’ya, Ayşe teyzeye. Ben büyük marketlere mal satmıyorum. Osman amcanın bittiği gün ben de bittim. Yavaş yavaş insani ticarete doğru yönelmeliyiz. Yani işin insani boyutunu da düşünmeliyiz. Bugün Hindistan’da Çin’de mikro ekonomi adına ailelere 25’er dolar dağıtılıyor. Herkes mikro ekonomiyi desteklerken organize sanayiyi bu kadar desteklemek beni rahatsız ediyor. Ekonomik anlamda esnaflarımızın zorda kalmasının en büyük sebebi bu. Bugün Fransa’da bir şehrin göbeğinde büyük bir süper market bulamazsın. Amerika’da böyledir. Türkiye’de maalesef perakende ile alakalı konularda biraz geri kaldığımız için bu insanları koruyamıyoruz. Her geçen gün faiz dairesine girmeye başlıyorlar. Herkes kredilere çok rahat ulaşıyor. Kredilerin hızlı şekilde alınması, geleceğin satın alınması beni en çok rahatsız eden konulardan bir tanesi. Kendi bölgemde icranın anormal şekilde arttığını görüyorum ve üzülüyorum. Tabii ki organize sanayi büyüyecek. Ancak bunu yaparken biraz daha vatandaşın korunması gerek. Fakirleşen bir esnaf yapısı fakirleştirir. Herkes para kazanırsa ben de para kazanırım. Buğday fiyatı biraz yükselsin herkesin geliri artıyor. Çeltik fiyatları 2 yıldır aynı ve kimse memnun değil. Gelecekteki başarılı işletmeler organize işletmeler olmayacak. Tekrar geri dönüş olacak.” diye konuştu. Yapılan bu konuşmaların ardından, panelin birinci kısmı da, katılımcılardan gelen soruların cevaplandırılmasıyla sona erdi. Panelin ikinci oturumunda bölge ekonomisine ağırlık verildi.

GÖKÇE: “GÖÇLER, BAZI STANDARTLARI DA DEĞİŞTİRDİ”

Toplantının ikinci bölümünde, Trakya Bölgesi’nin ekonomisiyle ilgili değerlendirmelerde bulunurken, bu konuda yine ilk olarak Deniz Gökçe’ye söz verildi. Bölge ekonomisinin ne tür bir düzene bağlı olduğunu iyice araştırdıktan sonra elde edeceği veriler üzerine konuşabileceğini dile getiren Gökçe, şunları söyledi; “1950’li yıllarda, Türkiye’nin kentsel nüfus oranı %15, kırsal oran ise %85 seviyelerindeydi. Ancak bu rakamlar günümüzde tam terse döndü. Bu nedenle Keşan’ın ekonomik durumuna bakarken neyle ilgilendiğini de bilmek gerek. Günümüzde inanılmaz bir göç var ve bu göçler, bazı standartları da değiştirdi.”

DOĞAN: “ÜRÜNLERİN İŞLENECEĞİ TESİSLERE İHTİYAÇ VAR”

BU bölümde yeniden söz alan Davut Doğan, Biga’da yaptıkları yatırım örneğini vererek, Keşan’da da oda ve borsaların destekleri ve girişimleriyle, işlenmiş ürün üretecek fabrikaların yapılabileceğini belirtti. Keşan’da da ticaret ve sanayi odalarının desteği ve girişimiyle işlenmiş ürün üretecek fabrikaların yapılabileceğinin dile getiren Doğan, “Oda başkanlarımıza, bölgede ne yatırım yapabileceğime dair soru sordum. Bu soruyu bilerek sordum. Maalesef Türkiye’den sanayi envanteri yok. Her bölgenin kendine özgü ürünlerini devlet tarafından desteklenebilir. Keşan’da hangi ürünün değerlendirilmesi gerektiği belirlenmeli. Ürünlerin işleneceği tesislere ihtiyaç var. Bu tesisi de girişimcilerin yapabilir. Keşan’da girişimcilerin sayısının fazla olduğunu görebiliyorum. Girişimcilerimize ticaret odaları ve borsalar melek yatırımcı olabilir. Keşan’da birileri girişimde bulunmalı ve desteklenmeli.” dedi.

ŞEFTALİ: “2000 YILINDA BİR ARAYA GELİP KEŞAN’A BİR HİZMET YAPMAK İSTEDİK VE PROJELER HAZIRLADIK”

Toplantının ikinci bölümünde yeniden söz alan Semih Şeftali bölge ekonomisinin gelişmesinde önemli olan konunun teşvik olduğunu ifade ederek, “İş adamları için başlangıç teşvikleri çok önemlidir. Bence ilgili kurumların teşviğe daha çok önem vermesi lazım. Bu sadece parasal teşvik olmamalıdır. Tarıma her yerden teşvik var. Bu bölge için en büyük potansiyel tarım ve turizmdir. 2000 yılında bir araya gelip Keşan’a bir hizmet yapmak istedik ve projeler hazırladık. Bunları hazırladık sunumlar yaptık. O zamanlar çok sorun yaşadık. Bölgemizin neye ihtiyacı varsa onu yapmak gerekir. Hava kirliliğiyle anılmak istemiyoruz. Bu şekilde yatırım gelmesi zor. İyi şeylerle anılmalıyız. Bence bu işler bu tarz panellerle değil de uzun vadeli uzun soluklu amacı belli olan devletin arkasında durduğu şekilde yapılmalıdır. Yatırım bekleniyorsa gönülden teşvik edilmek gerekir.” dedi.

MERCAN: “KEŞAN’IMIZA GIDA OSB GELİYOR

Toplantının ikinci bölümünde son söz Tolga Mercan’a verildi. Keşan 2000 planını “Harika” olarak nitelendiren Mercan, sözlerini şöyle tamamladı; “Keşke yapılabilseydi. Belki sorunlarda çözülürdü. Ancak CHP’liymiş iktidar partiliymiş diye bakmamak lazım. Mühim olan Keşan. Keşan’da ortak paydayı nasıl çekici hale getiririze bakmamız lazım. Çerkezköy, Çorlu’da yerel halk kalmadı. Artı çevre felaketi var. Tarımı geliştiririz diyoruz. Bugün Çorlu Ergene’yi mahvetmedi mi? Oradan Meriç’i de mahvetti. Orada bir çevre felaketi var. Keşan’ımıza Gıda OSB geliyor. Çok önemli. Bizim de gıda OSB’yi desteklememiz lazım. Bu şekilde yatırım alacağız. Çevreyi kirletmeyen fabrikalar gelmeli. Gıda OSB çevreyi kirletecek olsa ilk ben hayır derdim. Bu topraklar bizim. Gıda OSB ile gelen firmalar ile marka üretmez, kendi markasını devam ettirir. Bizim buradaki yerel üretim ile alakalı çalışmalar yapmamız gerekecek. Markalaşma için uğraşmalıyız. Yoksa burada sadece un yapmakla iş bitmiyor. Undan bisküvi yapıp Keşan markasını vurdunuz mu iş tamamdır. Geleceğimizin tarımda, turizmde olacağını düşünüyorum. OSB’nin bölgemizin için fırsat olduğunu düşünüyorum. Buğday, ayçiçeği ve çeltik dışında farklı ürünler üretilebilir.”

Panel, konuşmacılara, “İpsala Pirinci” hediye edilerek, hatıra fotoğrafı çektirilmesinin ardından sona erdi.