Başlığa bakınca suratınızın ekşidiğini görür gibiyim. Sakın yanlış anlamayın. Enez’in tarihsel kimliği ile ilgili bir tartışma başlatmak niyetinde değilim. Tam tersine, amacım bu çok zengin tarihsel kimliğe karşı bizlerin sorumluluğumuzu yeterince yerine getirip getirmediğimizi sorgulamak.

Tarihsel ismi Ainos olan Enez 8500 yıllık bir tarihe sahiptir. Taşoz’dan Çanakkale’ye kadar uzanan bölgede tek doğal liman olması tarih boyunca stratejik bir konuma sahip olmasına yol açmıştır. İlk yerleşim Trak kabilelerince kurulmuş olup Homeros’un ünlü İlyada Destanında da Trak şehri olarak geçmektedir. Yine Antik çağ yazarlarından Strabon da dönemin Trakkralından (Poltys) dolayı o çağdaki adının Poltyobria olduğunu yazmaktadır. Sonrasında Aioller tarafından Mytileneliler ve Kymeliler ile birlikte koloni olarak kurulmuş ve Ainos adını almıştır. M.Ö. VII. Yüzyıldan itibaren Eski Yunan kültürü içinde bir şehir devleti olmuştur. Sonrasında Persler, Attik-Delos Deniz Birliği, Büyük İskender, Roma, Bizans ve Cenevizler hakimiyetinde tarihsel sürecini sürdürmüştür.

Enez 1456 yılında, Keşan’ın Osmanlı İmparatorluğunca fethinden (1359)97 yıl sonra karadan Fatih Sultan Mehmet ve orduları ile denizden Donanma komutanı Has Yunus Bey tarafından kuşatılıp Osmanlı İmparatorluğuna katılmıştır. Tüm bu tarihsel süreci internette daha detaylı araştırabilirsiniz.

Fatih’in fethinden sonra çok fazla bahsedilmeyen bir dönem daha vardır. 1469 yılında Venedikliler Enez’e saldırmış, Müslüman-Hıristiyan ayırt etmeksizin kılıçtan geçirmiş ve kente hakim olmuşlardır. Enez II. Beyazıt döneminde muhtemelen 1500 yılı civarında yeniden ele geçirilmiştir.

Bu süreçten sonra Enez 1829’da bir yıl, 1877-1878 yıllarında ise iki yıl Rus işgalinde kalmıştır. 1912-1913 yıllarında Bulgar işgalinde olan şehir, 1920-1922 yılları arasında da Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. 23 Kasım 1922’de işgalden kurtarıldıktan sonra tüm yabancı nüfus göç etmiştir. 1926’da Keşan’ın bucağı olan Enez, ancak 1953 yılında ilçe olabilmiştir. Antik çağdan 19. Yüzyıl başlarına kadar görkemli büyüyen ve bir ticaret merkezi olan kent neden bu tarihten sonra önemini yitirmiştir? Kayıp tarihimiz ne anlama gelmektedir?

Osmanlı İmparatorluğunun 1850’li yıllarda Dedeağaç’ı, İstanbul ve Selanik’i (Avrupa ile ticareti arttırmak amacıyla ve bazı askeri gayelerle) Avusturya ve Sırbistan’a bağlayacak demiryolu inşaatı ve liman projesi için en önemli merkez seçmesi, Dedeağaç’ın makus talihini değiştirirken Enez için ise ölüm fermanı olmuştur. 1871-1873 yıllarında Dedeağaç-Edirne ve Dedeağaç-Avusturya hattı bitirilmiştir. Aynı yıllarda liman da inşa edilmiştir. 1860 yılına kadar bir balıkçı köyü olan Dedeağaç, bu stratejik karar sonrası özellikle Enez’den büyük göç almıştır. Bugün Dedeağaç’ta sorduğunuzda şehrin Enezliler tarafından kurulduğu bile söylenmektedir. Bu arada Dedeağaç’a giden Yunan kökenli Enezliler bir sürü dini ve tarihi eseri de beraberlerinde götürmüşlerdir.

Benzer şekilde 1800’lü yıllarda iki Rus işgali ve özellikle 1912-1913 Bulgar işgali yıllarında Enez’in tarihi varlıkları tam bir yağmalamaya tabi tutulmuştur. Akabinde 1922’de Yunan işgalinin sona ermesiyle tüm Yunanlılar Enez’den sürülmüş, tarihi ve kültürel kayıplar onlarla da sürmüştür.

Bugün maalesef Enez’den götürülen eserlerin takibini yapamamaktayız. Ne acı ki işgal döneminde Bulgaristan’a kaçırılan Enez eserlerinin yakın zamanda Bulgar müzelerinde sergilenmeye başlanacağını Dedeağaç’taki Enezliler Derneğindeki Yunan arkadaşlarımızdan öğreniyoruz. En kötüsü de en az bilgi sahibi olduğumuz yakın tarihimizin canlı tanıkları ebediyete intikal ederken onların anlattıkları, yetersiz de olsa, sadece Kartopu Derneği tarafından kayıt altına alınmaya çalışılmaktadır.

Bu konuda hem yakın tarihimizi kaybettirmeyecek, hem de Kültür Bakanlığı işbirliği ile kayıp tarihimizin peşine düşecek bir yerel yönetime ihtiyaç bulunmaktadır. Sizce mümkün mü?