Eğri oturup doğru konuşalım; AKP iktidarının ilk yılları gerçekten hepimizi kıskandıran bir başarı öyküsü idi… Öküz altında buzağı arasak da sağlık sisteminde aldıkları radikal kararlar, hastahane eczanelerinde saatlerce kuyrukta beklenmesi, ölülerin bile rehin tutulduğu sistemin değiştirilmesi, bizlerin “Sadaka Ekonomisi” diye küçümsediğimiz muhtaçlara kömür, erzak ve nakdi yardımın başlatılması, duble yollar, telekomünikasyondaki yenilikler, tüm komşularımızla sıfır sorun boyutunda başarılan dış politika, askeri vesayete karşı direniş, kişibaşı milli gelirin 12 bin dolara çıkarılması, türban yasağına dönük de olsa demokraside ve AB üyeliği için atılan adımlar hemen aklıma geliverenler.

***

Biz solcular, ulusalcılar çok uğraştık ama bu yapılanları inkar ederek, küçümseyerek bir yere varamadık. AKP gitgide kemikleşti. Bir sonraki seçimde daha da güçlü bir seçmen desteği ile 2010-11’e kadar siyasetin rakipsiz partisi oldu. Özellikle bizim solculuğu kendinden menkul CHP’lilerimizin adını bile anmak istemedikleri Kemal Derviş’in kendisine değil de getirdiği ekonomik sisteme sahip çıkılması AKP’yi gerçekten ekonomide hızla başarılara taşıdı. Ekonomide “Anadolu Kaplanları” diye adlandırılan muhafazakar bir sermaye sınıfı oluşturuldu. İstanbul dükalığı önemini yitirdi.

***

Sonra ne oldu? O güne kadar ortak akılla yönetilen AKP, zaman içinde tek akılla yönetilmenin kolaycılığına sarıldı. Varılan başarıda bütün kerameti kendinde gören Recep Tayyip Erdoğan 2011’den sonra etrafındaki kurucu kadroyu yük ve gereksiz olarak görmeye başladı. Fırsat buldukça onları tasfiye etti ya da etkisizleştirildi. Artık Erdoğan tek adam ve tek akıldı. Etrafındaki muhafazakar, ahlaklı kadroların yerini, sonradan yetme, kurnaz, devlet deneyimi ve devleti yüceltmek gibi bir niyetleri de olmayan bir takım figüranlar aldı. Sonuçta, Bahçeli, Diyanet İşleri Başkanı, Süleyman Soylu, Fahrettin Altun gibi bir kadro ile AKP, AKP olmaktan çoktan çıktı. Kendi gitti; adı kaldı yadigar.

***

AKP Keşan Milletvekili Fatma Aksal, “Millet ittifakının tek hedefi var. Erdoğan’ı devirmek” mealinde kendi zekasının ışıltılarını yansıtan bir demeç vermiş. Elbette muhalefet sandıkta AKP ile yarışmayı isteyebilirdi. Ama ne yazık ki ortalıkta övünülebilecek, halka umut verebilecek, ciddiye alınabilecek böyle bir AKP kalmadı. AKP milletvekilleri ve Devlet Bahçeli kendi elleriyle parlamentodaki yetkilerini, denetleme imkanlarını, üretkenliklerini cömertçe Sayın Erdoğan’a devrettiler. O nedenle artık milletvekilleri TBMM Genel Kurullarında Hazır Parmak olmaktan öte hiçbir işe yaramıyorlar. Onun için bugün muhalefet, sandıkta AKP ile hiç oyalanmadan elbette Erdoğan’ı hedef alacak. Bunu muhalefet de halk da çoktan gördü ama Fatma Aksal yeni görüyor.

***

İşin ilginç tarafı bu tek adam rejimine geçilmese ve eski sistem yürürlükte olsa bu defa da AKP, yine birinci parti, Erdoğan da başbakan olabilirdi. Beğenelim ya da beğenmeyelim, AKP Cumhuriyet tarihine ortak akılla yönetilen bir parti olarak çok önemli bir damga vurdu. O hali ile sürdürülseydi siyasi tarihimiz açısından önemli bir çığır açılmış olacaktı. Ülkede varlığı bilinen, ama tek başına hiç iktidar olamamış kesimler seküler kitlelerle bağdaşa bilir, barışabilir, karşılıklı bir güven ortamı gerçekleşmiş olabilirdi. AKP böylece mafyalara doğru savrulmaz, 2000’li yılların AKP’si ile övünenler bu gün hayal kırıklığı yaşamazdı. Sonuçta, “Kendim ettim, kendim buldum” şarkısı söylenmek zorunda kalınmazdı.