1961 Anayasası gerçekten mükemmel bir Anayasa mıydı? Bu benim irdeleyebileceğim bir konu değil. Ancak bildiğim şu ki artık 1950’li yıllarda 1924 Anayasası ile bu ülkeyi yönetmek ve bu yönetim şeklinden “DEMOKRASİ” diye söz edebilmek mümkün değildi. Anayasa’nın değişmesi, demokrasinin çağdaş kural ve kurumlarıyla donatılması gerekiyordu. Örneğin artık çağımızda “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ULUSUN” değildir. Egemenliğin HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ŞARTI gözetilerek kullanılması gerekir. Bu amaçla 1961 Anayasası’nda Anayasa Mahkemesi yer aldı. Bağımsız yargı ve hakim teminatı için HSYK, seçimlerin tarafsız yapılabilmesi için Yüksek Seçim Kurulu gibi bağımsız kurumlar oluşturuldu. İnsan hakları, basının sansür edilemeyeceği, siyasi partilerin gelişi güzel kapatılamayacağı, Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığı gibi kavramlar güvenceye alınmaya çalışıldı. 

***

1961 Anayasası’nın yanlışları yok muydu? CHP’nin 6 Okunu getirip bu Anayasa’ya monte etmenin hiçbir mantığı olamazdı. Ama oldu. Çoğunluğu Askerlerden oluşan Milli Güvenlik Kurulu’nu Anayasa’da kurumlaştırmanın demokratik ülkelerde bir karşılığı yoktu. Bu kurulun Anayasa’da yer almasıyla demokrasiyi vesayet altına sokma niyetlerini meşrulaştırmanın yanlışlığı sonraki süreçte daha iyi anlaşılacaktı. Yani 1961 Anayasası mükemmeldi, ya da değildi demek Osmanlıdan beri oluşan inatlaşma konusundaki iki grubun at gözlükleri ile gördüklerinden başka bir şey değildi. Gerekli olanlar da vardı, yanlış olanlar da vardı. Ama çok partili demokrasiye göre hazırlanacak bir anayasa  mutlaka gerekliydi. Bugün Anayasa Mahkemesi’nin işlevini ve yetkilerini tartışabilirsiniz ama artık Anayasa içinde vücut bulmasını, güvence altına alınmasını, gereksizliğini tartışamazsınız. 

***

27 Mayıs darbesinden elbette ki CHP’liler çok mutlu oldular. Çünkü onlar için DP iktidarının sonlandırılması bayram yapmaları için yeterliydi. Kaldı ki darbenin 2-3 ay öncesinden zirveye tırmandırılan yalan –yanlış haberlerin yanında, doğru ve gerçek olanlar da vardı. Bütün bunlar ülkede sinir bozucu bir hava yaratmıştı. CHP lideri İnönü’ye yapılan alçakça saldırılar, 27-28 Nisan’da başlayan öğrenci olaylarına gösterilen sert tavırlar, sansür edildiği için bembeyaz çıkan gazeteler, ocak-bucak başkanlarının devlet memurları üzerindeki tahakkümleri, akıl almaz partizanlıklar görmezden gelinecek konular değildi. Ayrılan camiler, kahvehaneler, aileler arasında bile beliren düşmanlıklar kuralsız oynanan Demokrasinin, yani 1924 Anayasası’nın yetersizliği olsa da bunun görünen müsebbibi Demokrat Parti iktidarıydı. Atatürk Devrimleri’nin gerekli ya da gereksiz şekilde sulandırılası, hatta terk edilmesi de özellikle aydınlar ve üniversite gençliği arasında huzursuzluğun nedenlerindendi.

***

CHP’lilerin darbeden hoşnut olmaları kesinlikle darbenin planlayıcıları oldukları anlamına gelmez. Tam aksine İsmet İnönü; tarihin derinliklerinden gelen deneyimiyle, daha ilk aşamada “Askerler gelir ama gitmesini bilmezler” diyerek endişesini belirtmiş ve askerlerin bir an önce gitmeleri için de elinden geleni yapmıştır. Özellikle idamların önlenmesi konusundaki gayretleri hem Menderes’in hem de Bayar’ın aileleri tarafından sonraki yıllarda doğrulanmıştır. MBK ne yazdığı idamların yanlış olduğu, infazların durdurulması konusundaki mektup gündeme alınmamış, “İsteyen okusun” diyerek bir masa üzerine bırakılmıştır. Bu mektup Devlet arşivlerinde mevcuttur.

***

Yassıada diye bildiğimiz UTANÇ Adası, geçtiğimiz günlerde DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK Adası ismi verilerek yeniden düzenlendi Törene MHP lideri Devlet Bahçeli de katıldı. Bana çok ilginç geldi. Doğal olarak 27 Mayıs Darbesi’nin lanetlendiği bir törende Bahçeli’nin ne diyeceğini gerçekten merak ettim. Bahçeli MHP’nin ikinci Genel Başkanı’dır ve bu görevi, partinin kurucu Başkanı Alparslan TÜRKEŞ’in ölümü üzerine devralmıştır. Alparslan Türkeş ise 27 Mayıs Darbesi’nin baş mimarlarından ve hatta en önde gelen kurmaylarından biridir. Darbecilerin, NATO’ya bağlılığının da vurgulandığı ilk darbe bildirisini TÜRKEŞ hazırlamış ve bizzat radyoda kendisi okumuştur. O dönemin en önemli icraat makamı olan Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenmiştir. Darbenin “KUDRETLİ ALBAYI” olarak öne çıkmıştır. Böyle bir ortamda Bahçeli’nin 27 Mayısı hepten kötüleyen ve aşağılayan bir konuşma yapması şöyle dursun o ortamda bulunması bile kendi mazisinin inkarından başka bir şey değildir.

DARBE YAPANLAR DA,  MAĞDUR OLANLAR DA VATANSEVER İNSANLARDI..

(DEVAM EDECEK)