ENEZ MEKTUBU - Ulaş Demiray

Ülke ekonomisi iyiye mi gidiyor, kötüye mi? Bunu nasıl anlarız? Bu konuda, televizyonlarda saatlerce süren tartışmalardan bir şey anlayabiliyor muyuz? Faiz yükselirse, ya da enflasyon düşerse, cari açık bilmem ne olursa, ihracat artarsa, ithalat olmazsa bunlar bizim cebimize nasıl yansıyor? Yani Merkez Bankası’nın kasaları lebaleb dolarla dolsa ama bizim aylık gelirimiz hala asgari ücret seviyesinde ise, işsizlik felaket boyutlarında ise “Çok dolarımız var” diyerek mutlu mu olmalıyız?

Bu laf kalabalıklarını savunanlar bize “Yaz gelir, yonca biter” mantığını yutturmaya çalışıyorlar..  Halkımız da ekonomi denen bilimin yabancısı olduğundan “Bekleyelim, görelim. Reisin bir bildiği var. O bilmezse damat bilir, O da bilmezse yerine gelen biliyordur” diyerek peygamber sabrı ile, kaderini belirleyenlerden umudunu hiç kesmiyor.

***

Ekonomi elbette çok önemli bir bilim dalı… Elbette herkesin ekonomi mühendisi olmasını bekleyemeyiz. Ama bir ülkenin ekonomisi üzerinde konuşacaksak ilk önce bu ekonominin hedefini hep birlikte belirlemeliyiz. Ekonominin ÖNCELİKLİ HEDEFİNİN, devleti zengin etmek mi yoksa bu ülkede yaşayan insanların insanca yaşamalarını sağlamak mı olduğuna karar vermeliyiz.. Bence Anayasamız bir sosyal devlet olmamızı emretmişken insanlarımızın işsiz, sosyal güvencesiz, yoksul olmalarını öteleyemeyiz. Hedefimiz, ilk önceliklerimiz ve ekonomiden beklenen bu olmalıdır..

***

Ekonomiyi bin bir türlü gevezelikle, bilgi yarışması haline sokmadan da tartışmak mümkün. Bunu sadece bilim adamları değil normal düzeyde her vatandaşımız da yapabilir. Çünkü bir aile ekonomisini düzenlemekle devlet ekonomisini düzenlemek çok da farklı değil. Örneğin elinizdeki kısıtlı birikimi oğlunuza bir iş yeri açmak ya da işinizi daha da geliştirmek için kullanmak yerine sahil boylarında sadece 2 ay oturacağınız bir yazlık alarak harcarsanız bu doğru bir tercih değildir ki  “Ayranı yok içmeye…” diye başlayan bir atasözüne konu olur. Ya da kuraklıkla kavrulan GAP bölgesindeki eksik kalan su kanallarını tamamlamak yerine İstanbul Kanalı’nı “İnat ettim, yapacağım” diye diretmenizin sosyal devlet anlayışı ile bağdaşır yanı yoktur. Birileri 3-4 maaşın toplamı olarak yaklaşık 40 kat asgari ücret tutarı maaş alırken, devlete 6 gezi uçağı, onlarca zırhlı araç, kişiye özel helikopterler alınırken; yani çağdaş bir LALE DEVRİ hayalleri ile ekonomiyi yanlış hedeflere yönlendirmenin yanlış mı doğru mu olduğunu her vatandaş anlayabilecek seviyededir. Faiz düşerse mi enflasyon düşer, enflasyon düşerse mi faiz düşer? Bırakalım bunu bilim adamları ve sarayın çok bilenleri tartışsın. Ben cebime giren paranın niye yarı yarıya azaldığının daha net anlatılmasını bekliyorum.

***

Devlet eldeki imkanlarını doğru ve adil kullandığı takdirde yoksulluk çok kısa zamanda gündemden çıkabilir. Ekonomi bilgini olmadan da buna çare bulunabilir. Devlet sisteminde yapılacak düzenlemelerle önemli mesafeler alınabilir. Örneğin Çevre ve Şehircilik Bakanlığının taşra örgütleri kaldırılmalıdır. Bu bakanlığın yerel yönetimlerin tekerine takoz koymaktan, yerel kaynaklara el koyup yandaşlara pay etmekten başka bir işlevi yoktur. Enez - Keşan yolu sıra beklerken geçmediğimiz köprüler otoyollar, hava meydanları yapmak bugünün öncelikleri ve talepleri değildir. Trabzon’da hava meydanı varken Rize’ye de hava meydanı yapmak için henüz erkendir, hatta gereksizdir. Bunlar global planlar yapılmadan günlük kararlarla seçim kazanmaya yönelik popülist yaklaşımlardır. 

***

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.. Kamu lojmanları, kamu vakıfları, dinlenme tesisleri, kamu personel reformu, her ilde açılmış ama hocası bile olmayan üniversiteler, Anlamsız, işlevsiz, gereksiz büyüklükte kamu binaları, kamu taşıt araçlarının enflasyonu, yan ödemeler huzur hakları, hazine arazilerinin kullanımı … Sizler de daha nicelerini ekleyebilirsiniz. 

Mesela “Hastahane” yapmışsın doktoru yok. Bugün tüm Enezlilere sorun bakalım Enez’in önceliği yeni hastahane binası mıydı, yoksa doktor muydu, diyaliz makinası mıydı, tahlil labaratuvarı mıydı, ulturason, MR cihazı mıydı? 

Hastahane yapılmış. Anladık… Ama yeri bile yanlış..