Keşan Devlet Hastanesi’ni pek severim. Yolum düştükçe şöyle bir uğrarım.

Bu sefer piyango ortopediye düştü. Birinin kapısın da müthiş bir kalabalık var. “Bu doktor süper demek ki” deyip ben de geçtim sıraya. Bekleyenler gazi gibi mübarek, kolu bacağı kırılan, parmağı çıkan, dizleri kireçli yaşlılar… Ne ararsan var, görünürdek en sağlam olan benim.

Doktorun adı Recep… Dillerinden düşürmüyorlar, bizim yedi düvele nam salmış çıkrıkçı Hüsmen amcadan da meşhur. O kadar övüyorlar ki kasıtlı sağlarını sollarını kırdıklarını bile düşündüm biran.

Acil bir hasta geldi, doktoru çağırdılar. Odadan çıkan doktor manzarayı görünce “Bu ne bea! Çanakkale Savaşından mı çıktınız bugün? On dakika müsaade alçı odasına gidicem” dedi.

Kalabalıkta dahi fark edilecek, gri parlak grand tualetli, fötr şapkalı, ağzın da tek dişi kalmış, Ciguli’nin ana bir baba ayrı benzeri bir amcam, atıldı hekimin önüne. Mesleği müzisyen, örneğin klarnetçi olsa gerek… Elinde bir tomar kâğıdı göstererek:

“Doktor İrecebi ararım, imzalıcak te bunları”dedi.

Doktor “Allah o Recebin belasını versin, boyu devrilsin onun” dedi ve gitti.

Herkes gülerken, her şeyden habersiz Ciguli’nin kardeşi amcam:

“Ne der bu pezevenk bea?” dedi.

Yaşlı ama matrak bir teyze:

“ Aha o sorduğun doktor Recep idi, nah atar sana şimdi imzayı bea”

Ayağı alçılı bir amca:

“Epten kafanız da çatlak sizin, gülmekten sağlam kalan yerlerimiz de kırıldı bea”

Parlak amcam elin de kağıtlara bakarak:

“Duymamıştır bea o dediğimi, öttürecem şimdi bir yerlerinizi alay mı edersiniz benle?”

Dedim ya ben, Klarnet Sanatçisi diye.

Matrak teyzem:

“Doktor gelince ‘Recebim recebim’ şarkısıyla karşıla”

Parlak  amcam çok sinirli  halde:

“Ne sülücem bea, adında hayır yok . Biri der Recep, biri der İrecep”

Çal bi 9/8lik be amca…