Önceki yazımda “Benim önerim parlamentosu ve yerel yönetimleri güçlendirilmiş başkanlık sistemi” demiştim. İlgi çekeceğini ve oldukça fazla yorum alacağını düşünmüştüm. Sandığım gibi olmadı; hiç yorum almadı. Halbuki paylaşım gruplarımdaki 6 bine yakın arkadaşımın ve bu yazıyı yerel gazetelerde okuyacağını düşündüğüm okurlar arasında milletvekilliği, Belediye Başkanlığı, İl Genel meclisi, belediye meclisi üyeliği yapmış yüzlerce kişi var. Hiç kimseden olumlu ya da olumsuz bir yorum, bir katkı gelmemesi beni şaşırttı ve düşündürdü. Demek ki yokuz.

***

Yazımın özü “Bu ülkenin artık tek elden ve tek merkezden yönetilemeyeceği ve o nedenle de sorunların yerinden ve yerelden çözülebileceği bir sistemin gerekliliği” idi. Bunca yıl Belediye Başkanlığı yapmış veya halen yapmakta olan kişilerin bu görüşüme katılıp destek vereceklerini, eski milletvekillerimizin yapılacak anayasaya birikimlerini aktarmak için bana görüş bildirebileceklerini düşünmüştüm.. Anladım ki onlar da halkın büyük çoğunluğu gibi “Büyüklerimiz bilir” anlayışıyla etliye sütlüye dokunmak istemiyorlar.

***

Yerel yönetimler demokrasinin beşiğidir. Demokrasi yerelde yeşerir ve yaşam tarzı haline gelir. Ama bu anlayış nedense TBMM’de hiç gündeme gelmez. Ya da yerel yönetimlerin güçlendirilmesi dendiğinde bu kavram belediyelerin hazineden aldıkları payın biraz daha artırılması ile sınırlıdır. Bir belediye başkanının en basit konularda bile Ankara’ya gitmesi, bakanlık kapılarında zamanını ziyan etmesi hiç kimsenin onuruna dokunmaz. Örneğin eski dönemde Milletvekili Necdet Budak ile zamanın ilçe yöneticilerinin Keşan’da hava kirliliğinin ölçülmesi için alınacak bir alet nedeniyle heyet halinde Ankara’ya gidişlerini hatırlar mısınız? Ya da Edirne Selimiye Camii önündeki meydan için Ankara’dan müjdelerle dönen şimdiki AKP İl Başkanı’nın cakası size hiç tuhaf gelmiyor mu? Meydan Edirne’de, ama geleceğine Ankara’dan karar veriliyor.

***

Yeni anayasada merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki vesayeti en aza indirilmelidir. Belediyeler yerel meclislerinin ve yerel STK’ların denetimi altında Ankara’ya gitmeden sorunlarını çözebilmelidir. Okullar yapabilmeli, Milli Eğitim alt yapısını kurabilmelidir. Hastahaneler yerel yönetimlerin sorumluluk ve denetiminde olmalıdır. Muhtarlar, bazı meslek kuruluş temsilcileri belediye meclisi üyesi olarak toplantılara ve kararlara katılmalıdır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi merkezi bakanlıkların yetkisi, sahilleri belediyelerin elinden alıp yandaş vakıflara peşkeş çekmek olmamalıdır. Merkezi yönetim yerelde denetleyici, yol gösterici, güvenlik, dış politika ile ulusal ölçekteki büyük projelerle sınırlı yetkilere sahip olmalıdır. Keşan’da esnafa triportör alımı için merkezi hükümetin keyfi beklenmemelidir.

***

Bu önerilerimin hiç biri benim çok üstün zekamın ürünleri falan değildir. Bu tüm gelişmiş ülkelerde biraz daha azı ya da çoğu ile uygulanan kurallardır. Bu yola girildiğinde yerel yöneticilerin, meclis üyelerinin ve hatta muhtarların önemi, yetkisi, sorumluluğu ve dolayısıyla kalitesi daha da artacaktır. Partizanlık, en aza inecektir. Merkezi yönetimi ele geçirenler iktidarda kalmak için kırk türlü takla atmayacaklardır. Ve iddia ediyorum, sorunlar yerelden ve yerinden çözüldükçe enflasyon hızla sıfırlara doğru inişe geçecektir.

***

Atladığımı sanmayın. Bunlardan çok daha önemlisi, olmazsa olmazı öncelikle bağımsız ve tarafsız bir yargı sisteminin oluşturulmasıdır. Böyle bir adalet sistemi oluşturulduğunda en kötü yönetimler bile başarılı olabilir. Ama öyle bir adalet sistemi yoksa ya da kurulamazsa dürüst olmak, çok çalışmak, ülkeyi çok sevmek, vatan, millet, bayrak gibi kavramlar laf-ı güzaftır. Çünkü Devlet demek önce adalet demektir.