12 Kasım tarihli yazımızda iktidarın ‘Gerçek Ötesi’ kavramını kullanarak gerçeklerin nasıl çarpıtıldığını ve karartıldığını, toplumun gözü önündeki gerçeklerden nasıl koparıldığını paylaşmıştım. Bu süreçte elinde iktidarı sarsacak yüzlerce yolsuzluk, usulsüzlük, kayırmacılık hatta hırsızlık olayı olmasına rağmen muhalefetin ‘Öğrenilmiş Çaresizlik’ içinde olduğuna değinmiştik.

Çaresizlik sorunlar karşısında çözümsüz kalma, çıkış yolu bulamama, acizlik ve yetkin olamama duygusudur. Öğrenilmiş çaresizlik ise çeşitli denemelere rağmen başarısızlıkla karşılaşılınca durumu yani yenilgiyi kabullenme halidir. İlk kez 1967 yılında sosyal bilimciler Seligman ve Maier tarafından ortaya atılan kavram köpekler, pireler, filler, köpekbalıkları, maymunlar ve bebekler üzerinde test edilmiş ve hep aynı sonuca varılmıştır. Ben maymunlar ile yapılan testi irdeleyeceğim.

Testte beş maymun bir kafese kapatılmıştır. Daha sonra kafesin ortasına bir merdiven ve merdivenin tepesine muzlar yerleştirilmiştir. Maymunlardan biri muzları kapmak için merdivene koştuğunda diğer dört maymun soğuk su ile ıslatılmıştır. Bu olay birkaç kez tekrarlanmıştır. Akabinde soğuk su verme işlemi kesilmiş olmasına rağmen muz konulduğunda hamle yapan maymun cezalandırılacaklarını bilen diğer maymunlar tarafından dövülerek engellenmeye başlamıştır. Ortaya iştah açıcı muzlar konulmasına rağmen ya ıslanacağını ya da dayak yiyeceğini düşünen maymunlar denemekten vazgeçmişlerdir. Bu tipik olarak öğrenilmiş bir çaresizlik durumudur.

Ülkemize baktığımızda siyasi iktidarın 16 yılda (2003-2007 dönemi kısmi başarıları hariç) siyasi ve ekonomik tüm başarısızlıklarına rağmen muhalefet partileri etkin çözümler üretememiş ve üst üste 9 seçim kaybetmişlerdir. Eski yazılarımızda devletin nasıl FETÖ’ye teslim edildiği, ordunun nasıl tarumar edildiği, ayakkabı kutuları, ihale yolsuzlukları, Man adası belgeleri, Paradise belgeleri, 18 adanın Yunanistan’a verilmesi gibi bu iktidar döneminin hesap sorulması gereken icraatlarından bahsetmiştik. Halen belediyelerde yapılan yolsuzluklar Sayıştay raporları ile sabittir. Başka bir ülkede bu olayların sadece biri bile iktidarı yerinden edebilecekken bizde tam tersine muhalefetin etkisizliğinden iktidar partisi girdiği tüm seçimleri kazanmaktadır.  Üstüne üstlük tüm devlet kurumları ve basının ele geçirilip tek adam rejiminin inşası aşamasında dahi etkin bir duruş sergileyememiştir. Zaten muhalefetin bir kolu iktidarın payandası olmayı seçmiştir. Sosyolojide bunun bir tanımı var mı bilmiyorum ama ‘muhalefete muhalif muhalefet partisi’ kavramı sanırım sadece ülkemizde vardır. Asıl kükremesi gereken ana muhalefet partisi de ıslanmaktan ya da dayak yemekten korkup köşesine sinmiş maymunlar kıvamındadır. Bu parti ve tüm seçmenleri arasında artık iktidarın bir şekilde her seçimi kazanacağı ve iktidarı bırakmayacağı, ana muhalefetin bu yapısı ile de halkın umudu olamayacağı görüşü yaygın hale gelmiştir. İşte bu ‘Öğrenilmiş Çaresizlik’ kavramının toplumsal boyutudur.

Öğrenilmiş çaresizliğin diğer boyutu ise eğitimle aktarılabiliyor olmasıdır. Deneyin ikinci kısmında ataletsizleşmiş maymunlardan biri değiştirilerek ıslanma tecrübesi olmayan yeni bir maymun kafese konur. Doğal olarak bu maymun hemen muzlara hamle yapar. Islatma olayı olmamasına rağmen eski maymunlar yeniyi her hamle yapışında pataklarlar. Tabi o da bir süre sonra vazgeçer. Sonrasında ıslanma tecrübesi olan maymunlardan biri daha yenisiyle değiştirilir. O da klasik hamlesini yapar. Yine ıslatılma olmamasına rağmen diğer maymunların dayağı ile karşılaşır. İlginç olan, ilk değiştirilen ve ıslanma tecrübesi olmayan maymun da yeni geleni pataklar. Sırayla tüm ıslanma tecrübesi olan maymunlar yenileri ile değiştirilir. Kafesteki maymunların tümü birer birer değişmiştir.  Hiçbirinin geçmişinde soğuk su ile ıslatılma deneyimi olmamasına rağmen, yeni gelen ve muzlara hamle yapan maymunu pataklayarak vazgeçirirler. Öğrenilmiş çaresizlik aktarılarak kültürün bir parçası haline gelmiştir.

Bugün asıl tehlike de budur. Ana muhalefet partisi söylem ve eylemleri ile sosyal demokrat kimliğini askıya almış, sağ söylem ve örgütlenme yapısına sarılmıştır. Delege ağalığı ile partide yenilenmenin önü tıkanmış, örgütler etkisizleştirilip genel merkezin ağzına bakar hale getirilmiştir. Bugün yeni birilerinin ortaya çıkması durumunda bizzat örgütte çöreklenenlerin dayağı ile karşılaşılmaktadır. Aradan sıyrılanlar da genel merkez duvarında heba olmaktadır.

Çare ise basittir. Cumhuriyetin kurucu unsurlarının ve Atatürk’ün devrimci ruhuna geri dönülmelidir. İşe ıslanmaktan ya da dayak yemekten korkup örgütün her kademesinde koltuklarına yapışanlardan temizlemekle başlanmalıdır. Kaybettiği seçim sayısını bile bilmeyenler koltuklarını devretmelidir. Tüm partide belirleyici kriter iyi insan olmanın yanında başarı da olmalıdır. Başarısızlığı kanıksamış insanlar devre dışına çıkmalıdır. Örgüt yapısı kökten değiştirilip, mücadeleci, ıslanmaktan ve dayak yemekten korkmayanların önü açılmalıdır. Bu yenilenme olmadığı takdirde halen mücadeleci ruhunu sürdüren tüm devrimci ve demokrat kitleler adım adım Tükenmişlik Sendromu’na sürüklenecektir. Bu da tüm Cumhuriyet değerlerinin yitirileceği dönüşü olmayan yoldur. Vebali büyüktür. Hatırlatayım dedim.

Sözün özü; demokrasiye ve cumhuriyet değerlerine sahip çıktığın sürece çare tükenmez.