Enez’imin denizi, kumsalı, doğal güzellikleri keşfedildikçe yeni yüzler görüyorum. Emekli teyze ve amcalardan vazgeçmiş değilim elbet. Gözüm, kulağım üstlerinde. Ama yeni kanlar gerek. Ne hikâyeler çıkar bu yaz; aman da aman.

Bazı tip kadınlara hasta oluyorum,  onlardan biri kalemime düştü işte. (Avını bekleyen avcı gibi oldu ama vallahi şezlonguma uzanmış romantik romantik mavi bulutları seyrediyordum)

Denizin hafif soğuk kokusunu özümseyerek solurken ağır bir parfüm kokusu genzimi yaktı. “Kim bu kokarca?” diye başımı kaldırdığımda; “Ana! O da ne? O da kim?  Yolunu şaşırmış Banu apla” (Banu Alkan’ın kızılı bu)

Hemen hemen aynı yaştayız ablayla ama “abla” demek geliyor içimden. Pek bir samimi geldi ilk izlenim. O kadar samimi ki bikinisi iç çamaşırı gibin. Hani unutmuş da öylece gelivermiş sanki…

Durun yahu! Hayal gücünüz stabil kalsın şimdilik.

Enez’in Karagöz balığı meşhurdur. Şöyle en iricesinden. Benim en az iki mislim ağırlığında (68 kg olduğuma göre, hadi matematiksel lobunuz girsin devreye)

Dedim ya baştan, hasta oluyorum bazı tip kadınlara diye. Milyarlık Chanel, Bottega marka çantasını kolunun dirseğine takıp, içinde bebek uyuyormuş da uyanmasın gibi aheste aheste yürümelerine hasta oluyorum. Banu abla da onlardan biri… Özgüven fışkırıyor şeffaf pareosundan fışkıran yağlardan. Ama o ne hava, ne hava öyle karşıdaki Semadirek adasına çarpıp çarpıp geri geliyor.

“Pşştt Apla! Hangi rüzgar savurdu seni buraya bilmem ama Maldivler değil, Enez bura Enez” diyesim varda Maldivler de halt etmiş Enez’imin yanında. Hoş gelmiş sefa gelmiş. Belli ki çok zengin parasını harcamak için keşfe çıkmış. Yerleşecek buraya.

Belki bir şato ve şatodan denize inen yol yaptırır, hazır eli değmişken her sene yamalanan Enez- Sahil arasında ki lambur lumbur yola da el atıverir. Deniz ve ormanın aynı anda keyfine varmak için orman yoluna çevirir rotasını… Türkiye’nin en muhteşem gün batımını izlemek için şarabını alıp Karagöl’e gitmek ister belki. Arabamın altını dağıtan çukurları doldurur. Hatta benim arabaya da el atar. Belki tarihi eserlere hayrandır Kral Kızı Bazilikasını restore ettirir o harikulade yeri müzeye çevirir.

Terrier cinsi köpeği yok kolunda ama belki hayvan severdir. İhtiyaçlarını karşılar. Belki binlerce kuşun barındığı Gala Gölü çevresini düzenler. Deniz ve göllerin birleştiği flamingoların eşlik ettiği “Ne hali varsa kimse keşfetmesin” misali tabiat harikasına el atar. Balık restaurantları çoğalır; ayranın hatırı sorulur ha! Olma mı?

………..

Aplam geldi; yanıma oturdu, (Var bende bir çekim gücü)

Aaa! Bu da diğerleri gibi düzenbaz çıktı ayol! Çanta çakma, vallahi de billahi de çakma.

Sinekli dereye düştü benim hayaller. Kızıl saçlı Banu apladan ne beklenir ki?

Rüzgarlı güneşten gevredim kalkamıyorum. Biri şu ablaya kolundakinin pazar çantası olduğunu söyleyip bir silkelesin yav, zahmet olmaz ise. İnsanın hayalleriyle bu kadar da oynanmaz ki. Chanel marka çantanız yoksa gelmeyin buraya. Orjinali varsa çıkın çıkın gelin. Başımız hayalimiz üstüne.