İşsizlik konulu yazımızda Yükseköğretim Sistemimizin de şişirildiğine, gizli işsiz barındırdığına ve hatta sonrasında da eğitimli işsiz ürettiğine değinmiştik. Bir üniversite değerlendirme kuruluşu tarafından dünyanın en iyi 500 üniversitesi açıklandığında ve Türkiye’den hiçbir üniversite bu listede yer almadığında Cumhurbaşkanı bu konudan şikayetçi olmuştu. Konu yüzeysel olarak birkaç gün tartışılıp her önemli sorunumuzda olduğu gibi unutuldu.

Dünyada yükseköğretim kalitesini ölçen çeşitli kuruluşlar bulunmaktadır. Cumhurbaşkanının referans aldığı Birleşik Arap Emirlikleri merkezli CWUR (Center of World University Rankings- Dünya Üniversiteleri Sıralama Merkezi) kuruluşudur. Bu kuruluş 2012 yılından beri bu derecelendirmeyi yapmaktadır. Değerlendirme 7 kriter üzerinden yapılmaktadır. İlk iki kriter üniversite mezunlarının başarısı, kalitesi ve etkinliğini (%30), diğer 5 kriter ise üniversitenin bilimsel araştırmalarının başarısı, kalitesi ve etkinliğini (%70) ölçmektedir ve sıralama buna göre yapılmaktadır. Bu kuruluşun 2018-2019 sıralamasında ilk 500’de maalesef hiçbir Türk Üniversitesi bulunmamaktadır. Listede ABD ve Avrupa ağırlığı göze çarpmaktadır. İlk 100 sıralamasında 51 Amerikan ve 34 Avrupa üniversitesi, ilk 500 içinde ise 139 Amerikan ve 218 Avrupa üniversitesi yer almaktadır.

Bugün Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre 25,6 milyon öğrenci öğrenim görmektedir. Bunun 1,5’i okul öncesi, 11 milyonu ilköğretim, 5,5 milyonu Lise ve 7,6 milyonu yükseköğrenim öğrencisidir. YÖK rakamlarına göre 2,77 milyon ön lisans, 4,24 milyon lisans ve 0,65 milyon master, doktora olmak üzere 7,6 milyon öğrenci 206 üniversitedeki yükseköğretim kurumlarına kayıtlıdır. Bu rakamların belirlenmesinde ülkemizin ne bugünkü ne de gelecek yıllardaki ihtiyaçları göz önüne alınmamaktadır. Dünyada yükseköğrenimdeki öğrenci sayısının lise seviyesindeki öğrenci sayısından daha yüksek olduğu başka bir ülke bulunmamaktadır. Mevcut sayı da oran olarak hiçbir ülke ile karşılaştırılamayacak düzeydedir. Örneğin Almanya’da 3 milyon yükseköğrenim öğrencisi mevcuttur. Bunun 1,8 milyonu lisans, 1,2 milyonu master ve doktora öğrencisidir. İngiltere’de 2,3 milyon yükseköğrenim öğrencisinin 0,27 milyonu ön lisans, 1,6 milyonu lisans kalanı yüksek lisans ve doktoradır. Fransa’da 0,5 milyon ön lisans, 1 milyon lisans ve 1 milyon yüksek lisans ve doktora olmak üzere 2,5 milyon yüksek öğrenim öğrencisi bulunmaktadır. Ortalama olarak Avrupa ülkelerine göre 2,5 kat daha fazla öğrencimiz bulunmaktadır. (Veriler Avrupa Birliği Eurostat istatistiklerinden alınmıştır) Yine YÖK verilerine göre 2014 yılında 5,5 milyon olan öğrenci sayısı 2018’de 7,6 milyona çıkmıştır. Yani 4 yılda 2,1 milyon artmıştır. Bu artışın kendisi bile İtalya, İspanya gibi ülkelerin toplam öğrenci sayısından fazladır; İngiltere ve Fransa toplam yüksek öğrenim öğrenci sayısına yakındır. Zaten bilimsel altyapısının yerlerde olduğu üniversitelerimizin kontenjanları artırılmakta ve yenileri türetilmektedir. Bunun sonucu olarak da dünya bilim arenasında esamesi okunmayan bir yükseköğrenim sistemine sahip durumdayız.

İçinizi biraz daha karartayım. Çok gelişmiş ülkelerden vazgeçtim. İslam coğrafyasından ilk 500’de 6 üniversite var. 3’ü Suudi Arabistan, 2’si İran ve 1’i Mısır’dan. Türkiye’den SIFIR. (Geçtiğimiz yıllarda bu listeye girebilen bir ODTÜ vardı, onu da alaşağı etmeyi başardık.) Sadece İsrail’in 3 tanesi ilk 100’de olmak üzere 6 tane üniversitesi ilk 500 listesinde yer almaktadır. Yunanistan’ın da 2 üniversitesi listeden bize el sallamaktadır. Sırbistan, Slovenya, İzlanda gibi ülkeler de kendilerine yer bulmakta, en azından dünya bilim çevrelerinde adlarından söz ettirmektedirler.

Kısacası dostlar, eğitim kalitesi zaten yerlerde olan sistem, aşırı şişirilerek bilimselliğin değil gizli işsizliğin yuvaları haline getirilmektedir. Bunun neticesinde de Hukuk Fakültesinde okuyan bir öğrenci şiddet içermeyen bir görüşünü paylaşan gazeteciyi savcılığa ihbar edebilmektedir. Kopya çeken bir öğrenci kendisine izin vermeyen öğretim görevlisini öldürebilmektedir. ‘Ben cahil insanın ferasetine güvenirim, okumuş insan görünce tüylerim diken diken oluyor’ diyen üniversite hocası sistemin iyice içine etmesi için YÖK üyeliği ile ödüllendirilebilmektedir. Vicdanı hür olması gereken savcı ve hakimler emir kulu olabilmektedir. Sadece örnekler bile sayfalar sürer. Ve haksızlık karşısında sesini çıkarması gerekenler sessizliğe bürünebilmektedir. 

Türkiye’nin geleceğine, kalkınma planlarına ve istihdama yönelik hiçbir paralelliği bulunmayan bu artışlar neticesinde belki üniversite mezunu sayımız artmaktadır, ancak üniversiteli işsiz sayımız da korkunç boyutlara ulaşmaktadır. İstihdam olanağı sağlamadan gençleri üniversitelere doldurmak sadece onların hayallerini köreltmekle kalmamakta, işsiz ve bunalımlı kuşaklar da ortaya çıkarmaktadır. En iyimser yaklaşımla mezun olup mesela mühendis oldum diye caka satarken asgari ücretle çalışmaya başlayınca feleği şaşmakta ve onca sene neden okuduğunu sorgulamaya başlamaktadır. 

Şaşırma duygumu yitirdim ama yine de şaşırmış gibi yapayım. 16 yıl tek başına bu ülkeyi yönetip bu sorunu çözmesi gerekenler, daha da ağırlaştırdıkları bu tablo karşısında hesap vermek yerine şikayetçi olmaktadırlar. 

Sözün Özü; EĞİTİM ŞART ANCAK BİLİMSELLİKTEN UZAKLAŞAN EĞİTİM EĞİTİM DEĞİLDİR.