Tahammülsüzlük ve totaliterizme kafa tuttu gençlik. 1960 yılında bu kafa tutuş Beyazıt’ta başlamıştı. Bu kez alan değişti Taksim sembol oldu. Bu sembol ülkeyi direniş anlamında sardı.
Gençlik uyur gibi davranmış meğer. Eylemsizliğin nedenlerini sıralarken eleştirir dururduk. Onlara haksızlık etmişiz. Sabırla gün be gün kötüye gidişi izlemişler.
Bir anda çıktılar ortaya. Şarkılar, türküler, marşlarla. Haykırdılar bir ağızdan. Kendilerine çapulcu diyen başbakanı istifaya çağırdılar. Eylemlerin sloganları ortaktı. “Her yer Taksim, her yer direniş.” Somutlandı ülke ölçeğinde.
Yaratıcılığını kullandılar alanlarda. Enstrüman tencere, tava, tabaktı. Müzik oldu döküldü ağızlardan teraneler. Ortak bestelerini seslendirdiler. Çapulcuların 3-5 ağacın sökülmesine karşı tepkilerinin rüzgarı bazılarının çanına ot tıkadı.
Evlerden destek geldi, ışıklar yanıp söndürülerek. Bu zihniyet geçmişte bu tür eylemlere “Gulu gulu dansı” dememiş miydi? En önemlisi gençler kendilerini tanımlarken “Mustafa Kemal’in askerleri” diyorlardı. Şarkılar, türküler, marşlar söylenirken kalabalığa bakıp biz ne kadar çokmuşuz diyordu insanlar. Kendilerine müdahale edilmeyen yerlerde olay çıkmadı. Polisin müdahalesi olayları körükledi.
Gençler içenleri-içmeyenleri, kadınları-erkekleri aynı saflarda buluşturdu. Hep birden haykırdılar. Farklı sınıflardan oldukları halde “Hükümet istifa”.
Kindar ve dindar yöneticilerin baskılarına direndiler. Emekçilerin sembolü Taksim direniş ateşinin yakıldığı yer oldu. Biber gazı, gaz bombası, tazyikli su olan yerlerde polisle çatışmalar oldu. Polisin olmadığı veya müdahale etmediği yerlerde şölen havası hakimdi.
Yaşananlar her yönü ile bir devrimdi. Gençler Mustafa Kemal’den gelen devrimci genlere sahip olduklarını koydular ortaya. Belki biz “Ayyaş”ların torunlarıyız, kendileriyiz dediler.
Mao: Kırmızı biber yiyen halklar mı daha devrimci içki içenler mi? diye tartışma açmıştı.
Gezi Parkı eylemleri gösterdi ki Türkiye’de içenler de içmeyenler de devrimci. Acı yiyenler de, yemeyenler de, gençler de, yaşlılar da, kadınlar da devrimcidir. Sanatçısı, sporcusu, taraftarı, yazarı, ozanı birlik oldular. Gezi Parkı’ndaki direniş sembolü rejimi savunma, Türkiye’yi savunma şeklinde kavramsallaştı.
Bu nedenledir ki sis bombaları, biber gazları, tazyikli sular vız geldi direniş ruhuna. Yiğitçe direnenler o günleri öyle yaşadılar ki tarihe not düştüler. Toplum yaşantımıza derin izler bıraktılar. Bütün bunları yaşatanlar gençlerdir. Kendilerine bakış ağırlıklı olarak “bilgisayar başından kalkmayan asosyal gençlik”ti. Bu yargı tamamen kırıldı. Gençlere bakış açısı değişti diyebilirim.