HABER MERKEZİ

Bu yılki Dünya Su Günü temasının, “Yeraltı suyunu görünür yapmak” olarak belirlendiğini aktaran Aksungur, “İklim değişikliği kötüleştikçe, yeraltı suyu kaynakları giderek daha kritik hale gelecektir” dedi.

DÜNYA NÜFUSUNUN YÜZDE 18’İ TEMİZ SUYA ULAŞAMIYOR

Dünyadaki suyun sadece yüzde 2,5’ini tatlı suların oluşturduğunu belirten Aksungur, "Kullanılabilir su miktarı ise yüzde 1’den daha azdır. Dünya nüfusunun yüzde 18’i temiz suya ulaşamıyor. Su kaynaklarının azalması, göç ve salgın hastalıklar gibi olumsuz etkilere yol açmakta; kirli suların neden olduğu hastalıklar nedeniyle her yıl 485 bin ölüm gerçekleşmektedir" bilgilerini verdi.

TÜRKİYE'DE SON 20 YILDA KIŞI BAŞINA DÜŞEN SU MİKTARI AZALDI

Türkiye'nin de su sorunu yaşayan ülkelerin dışında olmadığını vurgulayan Aksungur, "Türkiye'de son 20 yılda kişi başına düşen su miktarı 4000 metreküpten 1346 metreküpe indi. Türkiye kişi başına kullanılabilir su miktarı bakımından henüz su fakiri bir ülke olmasa da su stresi yaşayan bir ülkedir. Ve eğer etkili adımlar atılmazsa, 2030 yılındaki nüfus tahminlerine göre ülkemiz su fakiri bir ülke olacaktır" uyarısında bulundu.

Su varlığına göre ülkeler, yılda kişi başına düşen kullanılabilir tatlı su miktarına göre sınıflandırılıyor. Bu değerin 1000 metreküpten az olması su kıtlığı, 1000-1700 metreküp arasında olması su stresi, 1700 metreküpten fazla olması ise su zenginliği olarak nitelendiriliyor.

"ZEYTİNLİKLERİN MADENCİLİĞE AÇILMASI KABUL EDİLEMEZ"

Aksungur, kişi başına düşen su miktarındaki düşüşün sebeplerini ise şöyle sıraladı: “Küresel iklim değişiminin yanında yeşil alanların azalıp betonlaşmanın artışı, yeşil alanların madenlere açılması, vahşi sulama, su kaynaklarının bilinçsizce kullanımı ve kirletilmesi, temiz su kaynaklarımızın özel sektörün rant alanı haline dönüştürülmesi.

Bunun örneklerden birisinin de Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliğiyle, zeytinliklerin madencilik faaliyeti için kullanılmasının önü açılması olduğunu belirten Aksungur, "Bu değişiklik, içinde bulunduğumuz iklim krizi ve ekolojik yıkım çağında, yapılabilecek en trajik hatalardan biridir. Enerji Bakanlığı, zeytinlikleri maden ve kömür santrali yatırımına açacak yönetmeliği geri çekmelidir.”

TARIMDA VAHŞİ SULAMA TERK EDİLMELİDİR

Türkiye'deki su varlığının yüzde 73'ünün tarıma harcandığını aktaran Aksungur, "Temiz su kaynaklarımızın korunması için tarımda vahşi sulama yerine basınçlı su sisteminin kullanımını sağlamalıyız" dedi. Aksungur son olarak şunları kaydetti: "Doğa ve emek sömürüsünün sonucu haksız paylaşım, insanların temel ihtiyacı olan su ve gıdaya erişimi etkiliyor. Bu olumsuz tabloyu ortaya çıkaran en önemli etkenin insan faaliyetleri olduğunu yapılan çalışmalar açıkça göstermektedir. İklim krizi, savaşlar, pandemi, ekonomik kriz gibi hayatımızdan eksik olmayan olumsuzluklar, su ve gıdaya erişimde sorunlar yaratmakta ve bu sorunların sonuçlarından da en çok yoksullar etkilenmektedir. Giderek artan gıdaya ve suya erişim güçlüğü, göçlere neden olmaktadır. Ortadoğu’dan, Afrika’dan ülkemize ve Avrupa'ya yönelik artan ve artmaya devam edecek olan göçler bunun somut örnekleridir. Dünyada ve ülkemizde; doğaya, insana, çevreye, eşitliğe, özgürlüğe, demokrasiye dayanan bir toplumsal yaşam ancak kısıtlı kaynakların korunmasını ve eşit paylaşımını sağlayabilir. İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şubesi olarak, vazgeçilmez insan hakkı olan su ve gıdaya erişimin hakkaniyetli kullanımı ve doğal varlıklarımızın korunması için mücadelemizi eksik etmeyeceğiz."

60 yılda 60 göl kurudu, sulak alanlar tehdit altında

Türkiye, 2022 yılını  kuraklık krizi ile karşıladı. İklim krizi gerçeğinin artık yadsınamaz bir şekilde bilimsel olarak ortaya konduğu ve yıkıcı etkilerinin her geçen gün daha fazla hissedildiği dünyamızda sulak alanların önemi de aynı oranda arttı. Bu ekosistemler hem su varlıkları hem barındırdıkları biyoçeşitlilik hem de karbon yutak alanları olmaları nedeniyle iklim krizi olgusunda anahtar bir role sahip. Hal böyle iken ülkemizde sulak alanların, göllerin ve nehirlerin durumu ne? Geçtiğimiz günlerde TBMM’ye sunulan bir Meclis araştırma raporu durumun hiç de iç açıcı olmadığının son kanıtı durumunda. Avrupa ve Asya’nın en önemli sulak alanlarından birisi olarak kabul edilen İğneada Longoz (Subasar) Ormanlarının öyküsü bu yaşamsal önemdeki alanların değerinin bilinmemesine örneklerden sadece birisi.

2 Şubat 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzalanan Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi’ne (Ramsar) Türkiye 17 Mayıs 1994 tarihinde Mersin Göksu Deltası’nı bu koruma kapsamına alarak taraf oldu. Ülkemizde Ramsar korumasına alınan son alan ise 2013 yılında Bitlis’te ki Nemrut Kaldera’sıydı. Türkiye’de 93 sulak alan bulunurken, bunların 14’ü Ramsar alanı, 59’u ulusal öneme haiz sulak alan ve 20’si mahalli öneme haiz sulak alan olarak tescillenmiş durumda.

TÜRKİYE, YÜKSEK SU STRESİ ALTINDA

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı Dr. Erol Kesici, '22 Mart Dünya Su Günü' nedeniyle UNESCO ve BM'nin hazırladığı 'Su Raporu'nda Türkiye'nin, yüksek su stresi altındaki ülkeler arasında yer aldığını söyledi.

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı Dr. Erol Kesici, ' 22 Mart Dünya Su Günü' nedeniyle UNESCO ve BM'nin hazırladığı 'Su Raporu'nda Türkiye'nin, yüksek su stresi altındaki ülkeler arasında yer aldığını söyledi. Dr. Kesici, su krizinde iklim değişikliğinin yüzde 20, yanlış su kullanımının yüzde 80 etkili olduğunu kaydetti.

Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Su Ürünleri Fakültesi emekli öğretim görevlisi ve TTKD bilim danışmanı Dr. Erol Kesici, su kıtlığı, tasarruf yöntemleri, kuraklığa karşı alınabilecek tedbirler konusunda uyarılarda bulundu.  Dr. Kesici, doğal göllerin su üretmek yerine depo görevi yaptığını belirterek, "Sularımızı kurutmaya, kirletmeye hakkımız yok. Yağışlar ise fırsattır" dedi.

Kaynaklar: Evrensel Gazetesi, Haberler.com