Büyük Önder Atatürk’ün 24 Kasım 1928 tarihinde Millet Mektepleri Başöğretmenliği’ni kabul etmesinin 85’inci bu anlamlı günün Öğretmenler Günü olarak kutlanmaya başlanmasının ise 33’üncü yılında Başöğretmenimiz Atatürk’ü saygı ve şükranla anıyor, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü'nü kutluyoruz.

Bugün eğitimin birikmiş sorunlarını sırtında taşıyan 800 binin üzerindeki eğitim emekçisi  Öğretmenler Günü’nün de umutsuz ve mutsuzlar.

Bilindiği gibi siyasi iktidar planlı ve bilinçli bir şekilde gerici ve piyasacı eğitim sistemini gerçekleştirmek için; 12 Eylül 2010 referandumu ile yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmış, 652 sayılı KHK ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın teşkilat yapısını değiştirerek Bakanlığın görevleri arasından, Atatürk İlke ve devrimlerine uygun programlar hazırlama görevini çıkarmış,  4+4+4 gerici eğitim yasasıyla da Öğretim Birliğine son darbeyi vurmuştur.

Bu çerçevede okullarımız medreseye dönüştürülürken, haremlik selamlık okullardan bahsedilmeye başlanmış yasanın getirdiği yeni uygulamalarla, eğitim çalışanları üzerinde baskılar artmıştır.

Gerek Gezi parkı olayları gerekse iş bırakma eylemleri bahane edilerek yurtsever, aydın, cumhuriyetçi, demokrat öğretmenlerimiz hakkında soruşturmalar açılmıştır.

Öğretmen ve derslik açığının 2013-2014 eğitim yılında da giderilememesi nedeniyle kalabalık sınıflarda ders vermek zorunda bırakılan öğretmenlerimiz, mesleklerini verimli ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirememektedir.     

Bakanlığın zaman zaman yaptığı resmi açıklamalarda öğretmen açığının 121 bin olduğu belirtilmesine rağmen 40 bin öğretmen alımı yapılması öğretmenlerimizi yine esnek ve kuralsız çalışmaya mahkum etmiştir.

Siyasi iktidarın 11 yıldır benimsediği emek düşmanı politikalar sonucunda eğitim emekçileri açlık sınırına yakın bir ücrete mahkûm edilmiştir. Dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırı, Ekim 2013’te 3741 TL olarak açıklanmıştır.

Milli Eğitim Bakanları her fırsatta öğretmenleri aşağılamış, yaptıkları işi küçümsemiş, öğretmenlerin aldığı ücretin fazlalığından, çalışma saatlerinin de azlığından yakınarak, kamuoyunu yanıltmışlar.

Duruma bir bakalım;

Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştırılmış, bunun sonucu olarak öğretmene şiddet artmıştır.

Bir öğretmen maaşıyla; 1930 da 24 tam altın, 2002’de 5,12 tam altın, 2013’te 3,68 tam altın alınabilmektedir.

Ülkemizde öğretmenin yıllık zorunlu çalışma süresi 1816 saat iken, OECD ülkelerinde, bu süre ortalama 1669 saattir.

Özellikle eğitimde 4+4+4 dayatmasının ardından öğretmenler okullarda çok sayıda angarya iş yapmak zorunda bırakılmış, çalışma yükü daha da ağırlaşmıştır.  

Eğitim iş kolunda örgütlü bir sendika olarak bizler;

Öğretmenlerin sosyo-ekonomik statülerini yükseltecek önlemler alınmasını, son 11 yıl içinde satın alım gücündeki azalmayı telafi edecek adaletli bir ücret artışı sağlanmasını, 666 sayılı KHK’da unutulan eğitim emekçilerinin hak kayıplarının giderilmesini ve ek göstergelerinin yükseltilmesini,

Eğitimde esnek, kuralsız ve angarya çalışma uygulamalarına son verilmesini, performans değerlendirme ve rotasyon uygulamalarından vazgeçilmesini,

Eğitim çalışanları arasında ayrımcılık yaratacak uygulamalara son verilmesini, 
Gerici, ırkçı ve bölücü kadrolaşmanın önlenmesini, eğitim yöneticiliği için nesnel ölçütlerin geçerli kılınmasını, 

Eğitim kurumlarımızın personel ihtiyacının gerçekçi bir biçimde belirlenerek, yeterli sayıda öğretmen ve yardımcı personel istihdam edilmesini, 

Ülkemizin koşulları göz önünde bulundurularak, yeni bir öğretmen yetiştirme sistemi geliştirilmesini, 

Eğitimde etnik kimlik ve mezhep-tarikat gibi kimlikleri öne çıkartacak ithal müfredat programları yerine, ulusal, laik, bilimsel ve halktan yana programlar uygulanmasını, 

Eğitim çalışanları ve tüm kamu çalışanlarının örgütlenme haklarının önündeki bütün engellerin kaldırılıp, grev ve toplu sözleşme hakkının tanınmasını İSTİYORUZ! 

23.11.2013

                                

Erol YAZLA

Keşan Eğitim-İş

Temsilcilik Başkanı