Her çağda ve her toplumda, şahsi çıkarlarlarını toplumun çıkarlarından üstünde tutan sefil ruhlu insanlara rastlanır. Bu tür insanlar, böyle davranmayı uyanıklık olarak gördüklerinden, bu şekilde yaşamaktan utanç duymazlar. Ruhlarını, kişisel çıkarlarına ipotek etmiş olan bu tipler, kolay yollardan yaşamayı bir yaşama biçimi haline getirdiklerinden çoğu kez yaşadıkları topluma ihanet ettiklerinin farkında bile olmazlar ya da öyle görünmek işlerine gelir…
Örneğin; işgâl yıllarında, Türk Kuvvetleri’nin, Kars’ı Ermenilerden geri almasını eleştiren makalesinden ötürü HALKIN, bir Ermeni ismi olan “ARTİN” lâkabını taktığı ve bu nedenle ARTİN KEMAL olarak anılmaya başlanan gazeteci ALİ KEMAL, sultan Vahidettin’in göreve getirdiği sadrazam Damat Ferit, Şeyhülislam Dürrüzâde Abdullah Efendi, Adliye Bakanı Ali Rüştü Efendi ve İskilipli Atıf Hoca gibi kişiler bu tiplerden bazılarıdır. Gönül gözü, yaşamakta olduğu İstanbul’un işgal altında olduğunu, Yunanlıların yaşadığı topraklara
saldırdığını göremeyecek kadar körelmiş, yüreği betonlaşmış olan Ali Kemal, bir gün İSTANBUL’daki Peyami Sabah Gazetesi’nin geniş odasında oturan kelli felli dostlarına: “ANKARA’dakiler yine köpürecekler…
Haydutların işi gücü savaş.Siyasetten zerre kadar anladıkları yok. Elerinde derme-çatma bir ordu, bir kaç tane de düzme kahraman, dövüşüp duruyorlar. Osmanlı hükümeti ölçmüş biçmiş, uygun görmüş, SEVR Antlaşmasını imzalamış.. Size ne a zırzoplar! Beyhude yere kan dökmenin âlemi var mı?” der ve devam eder: “Öğrendiğime göre Londra’da, çocuk gibi “İzmir’i isteriz”, “Edirne’yi isteriz”, “Adana’yı isteriz”, hatta “tam istiklâl isteriz” diye tutturmuşlar..” deyince, oturanlardan biri haykırır:……“ÇILGIN BUNLAR!” Bu haykırış ARTİN KEMAL’in hoşuna gider ve ekler: “Tabii canım! Çılgın olmasalar, CİHAN SAVAŞI’nı biz kazanmışız gibi koskoca LlOYD GEORGE’a barış şartlarını dikte ettirmeye yeltenirler miydi? Ne demiş Arap: “Galibin dediği olur… İşte bu kadar… Bu kavrayışta, bu bilgide, bu çapta adamlar, değil devleti, ufak bir aşireti bile idare edemezler.. Edebilseler , Yunan Ordusu şimdi Eskişehir Yolu’nda olur muydu?  “Diyerek, tarihteki yerini belirler. Bu olaydan daha önce sadrazam DAMAT FERİT, Şeyhülislâm Dürrizade Abdüllah Efendi’ ye verdirdiği; “Padişahın izni olmadan işgalcilere karşı duranları, asker ve para toplayanları tek tek veya topluca öldürmek, dinin gereği ve görevidir… Milliyetçileri öldürenler gazi sayılır, bu yolda ölenler şehit” fetvalarını, İngiliz ve Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya attırır, işbirlikçi gazetelerde yayımlattırır ve Hürriyet ve İtilâf Partisi’nin adamlarına dağıttırır. Damat Ferit Hükümeti’nin Adliye Bakanı Ali Rüştü Efendi, Yunan Ordusu’nun
başarısı için dua edilmesini ister. Trakya, Balıkesir, Bursa ve Uşak’ın Yunanlılarca işgal edilmesini “Yunan Ordusu’nun ilerlemesi programımıza uygundur” diyerek, işgâl edilmeyen illeri de KURTARILMAMIŞ İLLER olarak tanımlar. Bu kadarla kalmaz, İSTANBUL HÜKÜMETİ, bir devlet için dünyanın en ağır ve hazırlayanlar için bile utanç vesilesi olan, bir milleti tarih sahnesinden silme şartlarını içeren SEVR ANTLAŞMASI’nı kabul ve imza eder… Ancak yeterli paranın , askerin, cephanenin olmadığı günlerde olaylar, emperyalistlerin ve onlara güvenenlerin ve mandacıların arzuladığı gibi değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki milli kuvvetlerin zaferiyle sonuçlanır… ve gün gelir, büyük komutan ve Balıkesir milletvekili Kazım Özalp ile yarbay Salih Omurtak’ın bulunduğu Genel Kurmay Binası ile Celalettin Arif Bey ile Mustafa Necati Bey’in içinde bulunduğu TBMM Binaları, batı cephesi komutanı İSMET İNÖNÜ’den gelen telgraf haberi üzerine, görülmemiş sevinç çığlıkları ile çınlar…

“Heyyy!…Zafer biziiiim!...Kazandıııık!......
……………Yunanlılar çekiliyoooor!.”
Ve bunların arkasından, Yunan Orduları yalnız çekilmekle kalmaz, Atatürk’ün kurduğu Türk Orduları’nın , 30 Ağustos BÜYÜK TAARRUZUYLA denize dökülürler.Ardından CUMHURİYET rejimi kabul edilir ve yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti , kuruluşunu, LOZAN’da yedi düvele onaylattırılır.
Demem şu ki; “Yunan Ordusu Mustafa Kemal’i yenecektir. Öyle sanıyorum ki, bir kaç gün sonra, şu asi Mustafa Kemal ile birlikte Türkiye sorunu tarihe gömülecektir” diyen İngiliz başbakanı LlOYD GEORGE’un beklentisini anlarım da, Damat Ferit gibi, Adliye Bakanı Ali Rüştü Efendi gibi, şeyhülislam Dürrzizade Abdullâh
Efendi gibi, Artin lâkaplı ALİ KEMAL ve İskilipli Atıf Hoca gibi memleket çocuklarının, vatanı işgal eden işgalci ordularını, yurttan def etme mücadelesi veren başta Mustafa Kemal olmak üzere bütün milli kuvvetlerin verdikleri mücadeleye neden karşı çıktıklarını anlayamam!… Son sözüm şu olsun: Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, “geldikleri gibi giderler! “ diyecek yüreklilikte, ileri görüşlü, öz güveni yüksek, bağımsız yaşamaya aşık ve hâkimiyeti kayıtsız-şartsız milletin eline veren evlâtlar yetiştiren bu kâdim Türk Milleti, bağımsız yaşamayı ve cumhuriyeti sonsuza dek sürdürecektir. Bilgi Yayınevi’nin 456.baskısını yaptığı, değerli yazar merhum TURGUT ÖZAKMAN’ın “ŞU ÇILGIN TÜRKLER” kitabından aktardığım bu tarihi sahneleri Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda olanların dikkatine sunmak istedim. Bunları bildiğinizi biliyorum ama bir kez daha
… okumakta ne zarar var ki?

En derin saygılarımla…