BÜLENT SAYLAM-NAZAN KAPLAN-GİZEM GÖRÜR

Trakya’daki çevre mücadelesi ile adından söz ettiren Avukat Bülent Kaçar’ın Uzunköprü’deki bürosunda, kendisiyle uzmanı olduğu çevre konusunda geçtiğimiz günlerde bir röportaj gerçekleştirdik. Kaçar, Ergene kirliliğinden Mecidiye taş ocaklarına, Trakya’da kurulmak istenen termik santrallerden nükleer santrale kadar birçok çevre mücadelesi hakkında bilgi verirken çevre ile ilgili Trakya insanının ne yapması gerektiği konusunda da görüşlerini açıklayarak Trakya, Trakyalılar ile birlikte planlanır” şeklinde konuştu. Kaçar, gündemde yer alan gelişmeler hakkında da değerlendirmelerde bulundu. Bülent Kaçar’la gerçekleştirdiğimiz söyleşimizi, aşağıda satırlarda bulabilirsiniz.

Trakya’da çevre mücadelesi dendiğinde ilk akla gelen kişilerden birisiniz? Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz? Bülent Kaçar kimdir?

Ulusal toplumsal uğraşlar vermeye çalışıyorum. Bu mücadeleye katkı vermeye çalışıyorum. Gerek Uzunköprü Çevre Gönüllüleri Derneği, gerek Uzunköprü Kent Konseyi, Marmara Çevre Platformu, Ergene Platformu ve şu anda da bu birikimlerin devamı olan, o birikimlerin üzerinden yükselen Trakya Platformunun da gönüllü ve katılımcılarındanım. Aynı zamanda Edirne barosu çevre ve kent komisyonu Türkiye barolar birliği çevre kent komisyonu içerisinde de üye olarak çalışma ve katkılarımı sürdürüyorum. Bu çabaları avukatlık mesleğini profesyonel olarak yaparken bu çabaları da aslında daha iyi bir yaşam Trakya’nın çok özel ekolojik değerlerinin korunması ve devamı için yapıyorum çünkü bu yöre de oturuyorum çalışıyorum buradaki hava su toprak kirliliği beni, yaşamımı ilgilendiriyor yani bu kirliliğe dur demezsem çünkü hayatım, yaşamım, sağlığım elimden gidecek. Bu mantıkla yaklaşıyorum ama bu mantık çerçevesinde de kişiselliği değil bir dayanışmayı birlikte ortak aklı birlikte mücadeleyi geliştirmek gerekliliği açık bu yüzden de Trakya platformu olarak bu mücadeleyi bilimsel, hukuksal, toplumsal bir düzeyde sürdürmeye çalışıyoruz.

2 Mart 2017 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Edirne İl Müdürlüğü sayfasında bir duyuru yayınlandı ve siz de bunu sosyal medyadan yayınladınız. Genel ve yerel siyasetçileri de eleştirdiniz. Eleştiriniz ne içindi, bunun hakkında bize bilgi verebilir misiniz?

Mecidiye’de açılacak yeni kalker ocağı hakkında. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü bu konuda önce proje tanıtım dosyasını 2 Mart günü internet sitesinde yayınladı. Ben bunu inceledim yüzlerce sayfalık bir proje tanıtım dosyası inceledim. Uzunköprü Kent Konseyi başkanımız ve bir diş hekimi ve bir çevre mühendisi arkadaşımızla Keşan Kent Konseyi ile irtibat kurduk ve onlarla birlikte ertesi gün Pazar günü Turizm Çevre ve Kültür Varlıklarını Koruma Geliştirme Derneği Başkanı İrfan Balaban Mecidiye’de buluştuk. Mecidiye’de halk daha önceki açılan taş ocaklarının faaliyetleri çerçevesinde bu yeni ocağa karşı da bir şey yapılamaz psikolojisi içinde sanırım. Bizim oraya gidişimiz sohbet etme isteğimiz ancak İrfan Bey ve birkaç arkadaşı ile sınırlı kaldı.

HER GÜN 60 KAMYON GİDECEK VE GERİ GELECEK

Proje tanıtım dosyasını incelediğimizde görüyoruz ki her gün 60 kamyon gidecek, 60 kamyon geri gelecek Mecidiye’nin 1250 metre yakınına kurulan bu ocağın tozu, gürültüsü mecidiyenin bahçelerini, tarım alanlarını, insanını, hayvanını her şekilde etkileyecek. Tabi en önemlisi de bir turizm beldesi olarak yeni bir kimlik edinmeye çalışan Mecidiye’nin en güzel ormanlık alanı içine açılıyor bu kalker ocağı ve İbrice Limanının da çok yakınında dalış noktalarının ve balık adam faaliyetlerinin çok yakınına kurulacak. Gidip gördüğümüzde zaten limanın hemen arkasının büyük oyukla talan edildiğini gördük. Oradaki var olan orman yaklaşık olarak 20 hektar zarar görecek ve bu patlatma ve delme yöntemiyle yapılacağı için o bölgedeki yer altı su kaynaklarını, yer altı su kaynaklarının geçiş hatlarını zedelememesi mümkün değil. Bir şekliyle Mecidiye Köyü’nün içme suyu da tehlike altında su yön değiştirebilir. Her türlü canlı yaşam sağlığı, halk sağlığı, trafik güvenliği birçok konuda hukuka aykırılık mevcut orada. Orası biliyorsunuz özel bir bölgenin parçası daha önce Saros özel çevre koruma bölgesi ilan edildi. Bu çerçevede o mantığa aykırı bir uygulama ayrıca ekolojik bir sürü değere de hançer gibi saplanacak.

YEREL YÖNETİMLER DE SORUMLULUK VE İNİSİYATİF ALMALI

Burada üzerinde konuşmamız gereken bu hukuka aykırılığı bürokrasi ve sermaye çok rahat yapabiliyor niye çünkü orda daha önce 2 den fazla taş ocağını rahatlıkla açmış, hiçbir karşı duruş sergilenememiş, hiçbir hukuksal idari cevap ve mücadele de verilememiş. Bu çerçevede sadece halktan orada tepki göstermesini bekleyemeyiz çünkü bu bölgede il genel meclisi üyeleri, belediye başkanlıkları, yerel yönetimler de sorumluluk ve inisiyatif almalı.

KEŞAN ÇEVRESİYLE BİR BÜTÜN, KEŞAN BELEDİYESİ ‘BANA NE’ DİYEMEZ

Örneğin Keşan Belediyesi’nin Çevre Koruma Müdürlüğü var. Belediyenin mutlaka çevre mühendisleri var kendi mücavir alanında olmasa bile, o faaliyet sonuçta Keşan’ı da etkiyor. Keşan ve çevresiyle bir bütün Keşan Belediyesi ‘Bana ne’ diyemez diye düşünüyorum bu sebeple Keşan Belediyesi uzmanlarıyla birlikte bu projeleri incelemeli bu projelere karşı bakanlık ve valilik nezdinde idari yazılı başvuru ve itirazlar geliştirmeli hatta dava açmalı, açılacak davaya katkılar sunmalı çünkü Keşan Belediyesi’nin de hukukçuları var.

İL GENEL MECLİS ÜYELERİ BU TAŞ OCAKLARINA KARŞI MI, DEĞİL Mİ?

Maalesef acı bir nokta şu var Edirne İl özel idaresi oranın o taş ocakları ve kalker ocağının gayri sıhhi müessese izinlerini veriyor. İl genel meclis üyeleri bu taş ocaklarına karşı mı, değil mi? Bu kalker ocağına karşı mı değil mi? Eğer karşı iseler, il özel idaresinin böyle bir izni nasıl verdiğini, Edirne Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü’nün böyle bir proje tanıtım dosyasının nasıl onaylayabildiğini bilmeleri gerek. Birkaç gün önce de Edirne Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü bu proje için ÇED gerekli değildir, yani çevresel etki değerlendirmesi yapmaya bile gerek duymadı. Demek ki çevreyi kirletmeyecek olarak görüyor. Dolayısıyla yerel yöneticiler, bizi temsil edenler seçilmişler bu konuda mutlaka inisiyatif almalı, sorumluluk duygusu ile hareket etmeli ve harekete geçmeli çünkü sadece köylüden, üreticiden bir şey beklemek doğru değil halk onlara bir şekliyle bir yetki vermiş o yetkiyi, o kurumsal gücü böylesi bir çevre felaketine yol açacak projenin önlenmesi için kullanmalıdır.

İl Özel İdaresi CHP’li üyesi Abdülaziz Çıkıkçı açıklamada bulundu. Keşan’da yerel gazetelerde çıkan açıklamasında kalker ocağının ruhsatını Edirne İl özel İdaresinin vermediğini iddia etti. Siz de bunun tam tersini Edirne İl Özel İdaresinin mücavir alanına girdiğini söylüyorsunuz. Şimdi burada doğruyu nasıl bulacağız, Edirne İl Özel İdaresinin izni verip vermediğini nasıl anlayacağız?

Abdülaziz Bey o zaman Edirne İl Özel İdaresi genel sekreterliğine bir dilekçe verecek ve oranın gayri müessese izninin kimin verdiğini soracak ve o izinleri isteyecek. Bu konunun tartışılmasına gerek yok ama acı olan şu ki İl Genel Meclis üyelerimiz bu konuyu kendi görev ve yetkilerini bilmiyorsa o gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken bir nokta. Bu güne kadar il genel meclis üyelerimizin veya belediyelerimizin de bu çerçevede önceki taş ocaklarının kapatılması içinde bir şeyler yapmaması da acı.

SAROS’TAKİ KATLİAMLARI İNCELEME GEZİSİ YAPTIRACAK MISINIZ?

Sadece basın açıklaması bir siyasi şovla bir şey çözülmüyor ben daha önceki açıklamamda da söyledim ‘Asla izin vermeyeceğiz’ diyenler şimdi ne diyecek merak ediyorum. Çünkü ÇED gerekli değildir kararı çıktı. Bu konuda şov değil yapılması gerekenler var. Örneğin şu an ÇED gerekli değildir kararına karşı ivedi yargılama usulüne göre 30 gün içinde iptal davası açılması lazım bunu yapacak mısınız? Örneğin doğa hakları ile ilgili insan hakları ile ilgili CHP’nin özel bir genel başkan yardımcılığı var TBMM’sinde çevre komisyonu üyesi olan CHP Milletvekilleri var yani TBMM çevre komisyonunun İbrice’deki, Mecidiye’deki, Saros’taki katliamları inceleme gezisi yaptıracak mısınız? Bir Milletvekili olarak yasama faaliyeti çerçevesinde bakanlığa başvurularda bulunacak mısınız? Ya da bunun hukuksal mücadelesi için oradaki derneğe muhtarlığa destek verecek misiniz? Asıl çözücü girişimler bunlar bu konuda ciddi olarak İl genel Meclisin de Türkiye Büyük Millet Meclisin de mutlaka yasal girişimler yasama girişimleri bürokratların bu konuda ne yazısı yazdığı ne görüş verdiği, neden olumlu görüş verdiği yönünde mutlaka ilgili meclis üyeleri, ilgili milletvekilleri açıklamalarını istemeli ve bunun takipçisi olmalı.

Bununla ilgili Mecidiye’de sivil toplum kuruluşu Keşan baro temsilciliğine bir dilekçe de bulundu bir çalışma başlatıldı bir de sizden dinlesek. Neler yapılacak?

Mecidiye Beldesi, Saroz körfezi turizm çevre ve kültür varlıklarını koruma geliştirme derneği başkanı İrfan Balaban bir yazılı dilekçe ile Edirne barosuna müracaat etti. Edirne Barosu da Keşan temsilciliği aracılığı ile bir yönetim kurulu karar aldı ve benimde içinde olduğum Edirne Barosu Çevre ve kent hukuku komisyonunu bu konuda hukuksal girişimlerde bulunmak üzere görevlendirdi. Biz Edirne Barosu olarak bu konuda ÇED gerekli değildir kararının iptali için açılacak davaya hukuksal katkı sunmaya hazırız. Ama bunun için başta dernek, muhtar o köyde yaşayan, çalışan, turizm ile uğraşan, tarım ile uğraşan kişilerin ve kuruluşların da davacı olması gerekiyor.

ÇEVRE MÜCADELESİNDE DAVAYI AVUKATLAR DEĞİL, HALK KAZANIR

Eğer dava açacak bize bu konuda vekâlet verecek davacı sıfatı ile bizimle hareket edecek insanlar olmazsa tek başına Edirne Barosunun dava açması uygun değil. Çünkü bu kurtarıcı zihniyetinin tekrar geliştirilmesine bu işin öznesinin sahaya inmemesine hizmet eder. Biz bu anlayışta değiliz.      

Yani, bu iş olursa halkla, üreticiyle, muhtarla, dernekle birlikte olur. Öteki türlü sadece dava açılmış olur. Gerçek bir mücadele, sahaya öznenin inmesi ile olabilir. Ancak bir halk desteğinin olması ile mücadele olur. Çünkü çevre mücadelesinde önemli bir söz var. ‘Çevre mücadelesinde davayı avukatlar değil, halk kazanır.’ Yani, son sözü halk söyler. Davayı kazansanız da kaybetseniz de, halk sahada değil ise hukuksal kazanımlar çok çabuk bürokrasi ve devlet tarafından bertaraf edilebilir. Bu çerçevede Mecidiye halkına, turizmcilere, ziraat odalarına, üretici birliklerine büyük iş düşüyor. Onlardan büyük bir inisiyatif almalarını bekliyoruz. Bu bölge en başta onların olmak üzere, hepimizin.

Cumhuriyet Halk Partisi Edirne Milletvekili Erdin Bircan, geçen hafta kalker ocağının açılmasından sonra, Edirne barosunda bulunan Keşanlı avukatlara davaların sürdürülebilmesi için bir ekip oluşturmak istediğini söyledi. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Biz Edirne Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu olarak,  Keşan’daki meslektaşlarımız bu konuda bir komisyon kurarsa birlikte çalışmaya hazırız. Doğrusu da zaten Keşan’daki meslektaşlarımızın kendi yörelerine hukuksal olarak sahip çıkması, bu davayı birlikte açması, birlikte takip etmesi ve bu refleksi Keşan’daki hukukçular olarak hep birlikte göstermesidir.

KEŞANLI MESLEKTAŞLAR DA ERDİN BİRCAN’IN ÇAĞRISINA KULAK VERMELİDİR

Avukatlık yasasına göre baroların görevi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve hayata geçmesini sağlamaktır. Bu çerçevede Keşanlı meslektaşlar da Erdin Bircan’ın çağrısına kulak vermelidir. Bu çağrıyı olumlu buluyorum ve ben de ona İl Genel Meclisi, Bakanlık, Edirne Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Edirne Orman ve Su İşleri İl Müdürlüğü, Orman ve Su İşleri Bakanlığı nezdinde etkili, idari, hukuki ve yasama düzeyinde faaliyetlere başlamasını öneriyorum. Keşanlı hukukçu meslektaşlarımız eminim bu mücadeleye etkili, hukuksal bir destek sunacaklardır. Bu çalışmada birlikte olmaya hazırız.

Siz Trakya’nın her köşesinde çevre ile ilgili mücadelenize devam ediyorsunuz. Birçok yerde, örneğin İğneada’da nükleer santral, Şarköy ve Malkara’da termik santrallere karşı Trakya Platformu çerçevesinde mücadeleniz var. 2000’li yıllarda başlatılan İstanbul Metropolitan Projesi var. Bununla ilgili Yalçın Bayer’den  -Trakyada’ki bütün İl Genel Meclisi üyelerinin bu projeye evet dediğini ve bu yüzden de Trakya’nın İstanbul’un arka bahçesi olacağı’’şeklinde bir eleştiri gelmişti. Konu hakkında görüşleriniz nedir?

Yalçın Bayer’in tespitleri son derece doğru tespitlerdir. Şu an bölgemizden binlerce dönüm arazi belli şirketler tarafından toplanıyorsa, bu Yalçın Bayer’in uyarılarında ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Yalçın Bayer şöyle diyordu: ‘TRAKAB planları Trakya’ya yapılan en büyük ihanettir.’  Maalesef Trakya üst ölçekli bölge planlaması,  AKP’ye teslim edildi. Siyasi iktidar, 2002’den beri bütün Türkiye’yi planlıyordu. Ve buna karşı muhalefet partilerinin ciddi bir karşı çıkışı olmadı. Trakya'da da İstanbul Metropolitan Planlama merkezinin hazırladığı Edirne, Kırklareli, Tekirdağ il planlarında o dönemin il genel meclisleri ve il belediye meclislerindeki çoğunluk CHP meclisindeydi. O dönem içinde bulunduğumuz Marmara Çevre Platformunun onlarca toplantıda, bilimsel hukuksal olarak neden uygulanmaması gerektiğine dair tüm uyarılara rağmen planlar onaylandı. Açalım basının arşivlerini, Kırklareli’de ve birçok yerde, bu planların reddedilmesi gerektiği, konunun uzmanları tarafından anlatıldı. Ama maalesef bu planları bütün belediye ve il genel meclis üyeleri onayladılar ve yürürlüğe girdi. Şimdi bütün bu taş ocakları, kalker ocakları hukuksal dayanağını nereden alıyor bir bakmak lazım. 

ŞİMDİ, YAMALI BOHÇA 100000’LİK BİR PLAN VAR

TRAKAB’ın açılımı, ‘Trakya kalkınma birliğidir.’ Trakya kalkınma birliği 7 kişilik encümeni, aldığı bir kararla bir protokol yapılmasına karar verdi.  TRAKAB encümeninden Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ olmak üzere 3 ilin valileri ile Trakya’daki belediyelerden Tekirdağ, Kırklareli, Lüleburgaz ve Keşan belediye başkanlarından oluşuyordu. Yani çoğunluk CHP’de idi. TRAKAB yönetimi İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile bir protokol gerçekleştirdi. Ve Trakya İl Planlamasını İstanbul Büyükşehir İMP merkezine devretti ve sonra o planlamada bir sürü garip madde bu planlara işlendi. O dönemde ısrarla biz bu planlara dava açacağımızı, bilime aykırı maddeler olduğunu, onaylanmaması gerektiğini söyledik, dinlemediler. Sonra da Danıştay 6. Dairesi Trakya 1/100000’lik Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni planının 26 ana maddesini iptal etti, tekrar başa dönüldü. Şimdi, yamalı bohça 100000’lik bir plan var. Neden böyle diyorum? Çünkü 26 maddenin bir kısmı vizyon maddesi, bir kısmı amaç maddesi, bir kısmı ise planlama ilkeleri ve politikalarına dair maddelerdi. Bana göre şuan omurgası çökmüş, ana stratejisi büyük bir hukuksal darbe almış bir plan var. O iptal edilen maddeler aslında planın ruhu idi.

BUNU ARTIK VİCDANIMIZ KALDIRMADIĞI İÇİN, TRAKYA PLATFORMU GÖREV EDİNDİ

Şu an bu konuda bakanlık bir çaba içinde değil çünkü, başta Trakya Belediyeleri, Trakya’daki İl Genel Meclisleri ve Tekirdağ Büyükşehir Belediye Meclisi olmak üzere, Trakya’nın özel ekolojik değerlerini, tarımsal faaliyetlerini, kültür ve doğa varlıklarını gözeten bir anlayışla demokratik bir plan yapılsın talebi yok. Bunu tabi ki muhalefet partileri dile getirecek. Böyle olunca da AKP, istediği plan değişikliğini yapabiliyor, istediği kararı İl Müdürlüklerine aldırtabiliyor. 2009 Bakanlık Planı’na açtığımız davada verilen yürütmeyi durdurma ve iptal kararından sonra, 2013’de, 2015’de ve 2016’da 3 defa termik santral için, 2013’de dair yürütmeyi durdurma kararı aldığımız halde, o kararı uygulamadan yeni yeni termik santraller için plan değişikliği yapıyor. Bu konuda hiçbir muhalefet partisi etkili bir mücadele vermiyor. Bunu artık vicdanımız kaldırmadığı için, Trakya Platformu görev edindi. Biz artık birisi gelsin bizi kurtarsın mantığıyla da yaklaşmıyoruz. Biz burada yaşıyoruz, buradaki yaşamı savunmak zorundayız. Dolayısı ile etkili siyasi figürler de yola çıkmadığı için tabi ki bütünlüklü dayanışma temelinde bir mücadele verilemiyor.

BUNA TRAKYA HALKI DUR DİYECEK

Trakya platformunun açtığı üç önemli plan değişikliği davası var. Bunun yargı kararları var, yürütmeyi durdurma kararları var. Danıştay kararları var. Yani Trakya Platformunun hukuksuzluğu engellemek için ciddi bir mücadele yürütmüşlüğü var. Elde ettiği bir birikim var. Bunlardan neden faydalanılmıyor?  Neden Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi, Tekirdağ Ziraat Mühendisleri odası veya Tekirdağ Barosu ile birlikte bu çalışmayı yürütmüyor? Ben ilçe belediyelerinin bile bu çalışmalara dahil edilmediğini düşünüyorum. Dolayısı ile bu anlayışın bir an önce terk edilmesini ve eleştirdiğimiz AKP planlamasının, bir izdüşümünü de ana muhalefet partisinin yapmamasını diliyorum. Ama maalesef iki yıldır yapıyor. Buna kim dur diyecek? Buna Trakya halkı dur diyecek. Yoksa yeni bir planla karşı karşıya kalacağız ve ona karşı da bir mücadele içine gireceğiz.  Buna gerek yok. Aklın yolu birdir. Trakya, Trakyalılar ile birlikte planlanır. Bunun yolu açık. Toplantılar yapılır, yazılı görüşler istenir, gerekirse danışmanlıklar alınır ama bu konuda demokratik ve katılımcılığı, başta Tekirdağ Büyükşehir Belediyesinin ve bu planlamaya dahil olan kurum ve kuruluşların, bu ilkeleri gözetmesi lazım.

Uzunköprü’nün hatta Trakya’nın en büyük sorunu,  Ergene’de mücadeleniz sürüyor. Şu an son durum nedir?

Ergene Nehri,  yaklaşık 40 yıldır havzası ile toprakları ile birlikte kirletiliyor, Bir de buna yetkililer göz yumuyor. Çünkü biliyorsunuz, Türk Ceza kanunu 181. Maddesi’ne göre çevrenin kasten kirletilmesi bir suç. Fakat yetkililer sadece bu kirliliğe karşı bazı tesislere idari para cezaları keserek müdahale ediyor. Sonuç veriyor mu? Hayır. Oysa Danıştay 6.Dairesi, açtığımız davalarda, verdiği kararlarda idareyi, bakanlığı, valilikleri etkin idari tedbirler almalısınız diye uyardı. Elimizde birçok böyle yargı kararı var. Etkili idari tedbirler nedir? Örneğin, o sanayi tesisinin faaliyetinin geçici sürelerle durdurulması. Ya da kimyasal, biyolojik, ileri arıtma sistemlerinin kurulması. Bu yöntemlere başvurmadan, Ergene nehrinde kirlilik de bitmez, bu kirliliğe göz yumma da bitmez. Sanayi tesisi, cezasını öder, ama kirletmeye de devam eder.  Acı olan da şu, sen bir köfteciye iyi bir duman bacası takmadan faaliyet izni vermezken, şuan biliyoruz ki,  yüzlerce sanayi tesisinin bireysel arıtma tesisi yok. Ama bu zorunludur. Eğer doğaya bir atık bırakan faaliyetin varsa, bunu engellemek senin başlı başına görevin, yükümlülüğün. Maalesef, Uzunköprü bunun sonuçlarını ağır bir biçimde, tarımsal kayıplar ile halkın ciddi rahatsızlıklarla karşı karşıya kalması ile ödüyor. Göç ile ödüyor. İçme sularımız ve halk sağlığı tehlike altında.

ÇÖZÜM, SANAYİ KİRLİLİĞİNİN KAYNAĞINDA

Bu konuda Ergene Platformu, Marmara Çevre Platformu, Trakya Platformu etkin çaba gösterip davalar açtıkça iktidar dâhice bir çözüm buldu. Bu çözüm de, Türk Tabipler Birliği ve TUMOB ile birlikte, Türkiye Barolar Birliği olarak bizim de katkı sunduğumuz,  Ergene Derin Deşarjı projesini açıkladılar, buna dair bir anonim şirket kurdular.  Beton tünel ve çelik borular ile Ergene Nehri’ne bırakılan atıkların bir kısmını Marmara Denizi’ne derin deşarj edecekler. Projenin raporlarını incelediğimizde, projenin biyolojik arıtma olduğunu görüyoruz. Renk ve tuzluluk giderilmeden, halının altına, aslında kirli bir iç denize, daha da büyük bir ekolojik yıkım getirecekler. Bana göre bu proje de hukuka aykırı. Ama bizim buraların kurtuluş projesi. Bu proje ile ne olacak? Bu defa da, Türkiye’nin önemli bir iç denizi olan Marmara Deniz’i zarar görecek. Orası da kirletilecek. Yani bu da bir çözüm değil. Çözüm, sanayi kirliliğinin kaynağında. Yoksa bu tür projelerle, kamu yararı içermeyen projelerle, bu kirlilik asla sona ermez. “

Son olarak, çevre mücadelesi konusunda bireylerin ne yapmasını istersiniz?

“Trakya’da her bir birey mutlaka kent konseylerinde, çevre derneklerinde, çevre mücadelesi veren platformlarda, mesleğine göre katkılar sağlamalı. Çünkü Trakya’da yaşamı savunmak, platforma bırakılmayacak kadar değerli ve önemli. Bu iş, halk tarafından kazanılacak bir mücadele. Çünkü karşınızda ciddi kirletici güçler var. Ve bunlar hem maddi hem de siyasi olarak çok güçlü kirleticiler. Bu kirleticilere, bu yıkım projelerine, bu hukuksuzluğa, bu talana ancak gerçekten örgütlenmiş halk toplulukları karşı durabilir ve engelleyebilir. Tabi bu konuda, bölgemizdeki tüm belediyelere, il genel meclislerine, yerel yönetimlere de görev düşüyor. Onlar da halkın bu mücadelesine, bürokrasi ve iktidar nezdinde, mutlaka destek olmalıdır. Yani Trakya’da bir bütün olarak dayanışmayı örgütlemeliyiz.  Dayanışma temelinde, birlikte ortak akıl ile, bilim ve hukukun rehberliğinde toplumsal bir mücadeleyi başaramaz isek, Trakya, toptan bir yok oluşa gidiyor.

30’A YAKIN ÇOK ÖNEMLİ YIKIM PROJELERİ VAR

Trakya’da hali hazırda, 30’a yakın çok önemli yıkım projeleri var. Tek tek sayabilirim. Örneğin, Kıyıköy’den geçecek, İpsala’ya kadar uzanacak trans boru hattı, İğneada nükleer santrali, sayıları 10’a yaklaşan kömürlü termik santral projeleri, buhar üretim santrali adı altında Ergene İlçesi’ne kurulmak istenen santraller, Ergene Nehri kirliliği, kalker ocakları, taş ocakları, granit ocakları, Dereköy altın madeni, Demirköy bakır madeni. Bu çerçevede, gerçekten, samimi bir şekilde Trakya’da olmaktan gurur duyuyorsak, Trakya’nın denizinin, dağlarının, ovalarının, ekolojik değerlerinin korunması bize bağlı. Tek tek herkes, ben ne yapabilirim diye düşünmeli,  bir şey yapmalı. Yoksa siyasilere havale ederek, kurtarıcı bekleyerek, Trakya bu yok oluştan kurtarılamaz. Düşünün ki,  4 5 yıl öncesine kadar sadece Ergene Nehri kirliliği ile boğuşurken, şimdi bu sorun çeşidi 30’a yaklaşmış durumda.  Bunlarla ilgili, hep birlikte, ortak bir akıl ile etkin, idari ve hukuksal bir mücadele ortaya koymak zorundayız. Bizim dayanışma ve mücadele çağrımıza, Trakya’nın tüm kesimlerinin samimi olarak katılmasını bekliyoruz.