Savaşın unutulmaz acılarını yaşayan
................tüm çocuklara yazdırdığı gibi
Babama da destan yazdırtmış
………………………………………..yüce Yaradan
Ancak, babamın destanı sıradan!
Çünkü babam, hanı-hamamı olmayan
ve I.Dünya Savaşı öykülerini
başkalarından dinlemiş çilekeş bir adam.
Askere gidip dönmeyen babası Mehmet'i,
………………...............daha süt kuzusu'yken
-1912 yılındaki Balkan Savaşı’nda-
Anası Azimeyi de
mübadele yollarında / 1927 yılında
Keşan'da almış 0'nun kollarından
...........................................yüce Mevlâm
Bu yüzden
sürekli ter akardı babamın sırtından
Bir tek öküzle, ne kadar ulaşabilirse
“iskan hakkı “olarak verilen
toprağın ciğerlerine bir insan
o kadar kazanabilen bir adam.
Ve öc almak istercesine
atalarının çektiği acılardan
eşi Rükiye anama,
..............................on bir çocuk doğurtan
buğday tenli bir kahraman!
13 yaşımda kaybettim 0'nu,
…………………………….….tadına varamadan
Ne
Millet Mektepleri'ne gidebilmiş babam
Ne de Köy Enstitüleri’nden birine
Ne Necip Fazıl Kısakürek’ten haberi vardı
Ne de Nazım Hikmet'ten
Kısaca, karınca misali
işi gücü çalışmaktı sabah-akşam
Buna rağmen okuma-yazmayı
çobanlık yaparken öğrenen babam
Tükürüklediği mor renkli kopya kalemiyle
…………………..ne güzel yazardı anlatamam
Bazı geceler / ocak başında
ve gaz lambası ışığında,
bizlere "merhaba yüz kazlar "bilmecesi ile
kırk katırı dokuz kazığa eşit olarak bağlama"
....................................gibi bilmeceler sorar
ve başkalarından dinlediği
.................öyküleri anlatırdı zaman zaman
Örneğin;
Ömer Seyfettin'in "yüz akı" öyküsünü
.........................................hala unutamam
1961 yılında,/Yazlık Emek Sineması’nda,
bize göz kırpan yıldızların altında
İsmail Dümbüllü filmi izlediğimiz babam
İnançlı adamdı vesselam.
Beş vakit namaz kılamasa da
Besmelesiz
eşikten dışarıya adımını atmazdı
……………………………………..…..hiç bir zaman
İhtiyat askerliği arkadaşı
Yusuf Katıksız Amca’yla birlikte yaptıkları
samanla karışık çamur harçlı,
moloz taşlı yuvasında
ağızları açık kuşlar misali
ekmek bekleyen çocuklarına
ekmek sağlamanın uğraşısındaydı
...............................................her zaman
Gel zaman git zaman
Değirnen taşı misali dönerken devran
Bu yuva, oldu altı odalı bir han!
Tarla bekçiliği ,bakkallık, berberlik
çeltik işçiliği ve çerçiliğin ardından
1947 yılında
seyyar manifaturacılığa başladı babam
Dört yanı saçla kaplı
Bir atın çektiği basma arabası vardı
Basma arabasının üzerinde
…………………………Mısırlıoğlu İsa yazardı
ve elleri
…..….her zaman Nazilli basması kokardı
Nedense saçımı okşamazdı
Oysa saçlarım vardı!
Emindim, okşasaydı;
saçlarım, yatmayan tarafa bile yatardı!
Ama bilirdim,
Nazili basması, toprak gibi
……………………………….elde nasır yapardı
Ve babamın ellerindeki nasırlar,
bu nasırlara takılan saçlarımı acıtırlardı.
İşte bu nedenle, babam,
saçımı elleriyle değil, yüreğiyle okşardı!
Sakin adamdı babam, şakacı adamdı
evi yansa hasırı yanmazdı!
Kendine güveni tamdı.
Yıkılanın yerine yenisini yapardı
Gereksiz konuşmazdı, susardı
Ama yeri gelince de
………………………......taşı gediğine koyardı!
Henüz 12 yaşımdayken,
sabah ezanından önce uyandırarak beni
sandık yüklü eski bir kamyonun tepesinde
yeşil bir brandanın altında
pazar pazar gezdirmeye başladı
..…………………………….…körpecik bedenimi
Ver elini Uzunköprü/ Ver elini Enez..
ver elini Malkara Pazarı…
Amacı bana eziyet çektirmek değil,
…………………………beni hayata hazırlamaktı.
Bir gün dedi ki bana:
-Bizim gibiler için hayat,
mayın tarlası gibidir evlat!
İnsanı, sırtından vuran sevda gibi
hoyrat mı hoyrat!
Çocuklar için canını dişine taksan da,
……………………………………………...heyhaat!
Bir de bakarsın
elinden alıvermiş onları hayat.
Bizim gibiler için babalık
zor zanaat evlat, zor zanaat!
Bu yüzden, altı kez
ölüp ölüp dirildiğini söylerdi babam.
Canından kopan altı gonca gül gibi
düşünce toprağa kollarından
....................................bir kız, beş oğlan!
İşte
böyle günlerden birinde gördüm babamı;
Rüzgarda, yaprakları hışırdayan
………………….…………..…..yaşlı bir çınar gibi
altıncı kez nasıl sallanır bir adam.
Yaşamaz dedim babam için, yaşadı.
Sanırım benim yüzümdendir!
İnatçı bir sarmaşık gibi
………………………..hayata yeniden başladı
Biraz da bencildi babam!
Sevgisini göstermezdi.
Ama ben hissederdim, severdi.
Çünkü dövmezdi.
*
Koşumu, Balkanlardan
eyer kaplaması eski kaftanlardan
kemikleri
Nil nehri kıyılarından kalma atıyla(!)
espitleri, dingili, özeki ve rafları
gürgen ağacından yapılma ,
üstü teneke kaplı arabasıyla
köy köy dolaşıp
Nazilli Basması, diril, kazalina
bürgülük, feracelik, pazen, divitin
keten, seten,  mermerşahi
patiska, çiftlik sattıran
ve Amerikan Bezi türünden bezler satardı
Parasını, genellikle harmanda toplardı.
Ve evlatlarına şıralık üzüm yapmak için
bağ toprağını kazma işini
haftanın yedinci gününe saklardı..
Ama işleri ters gidince
kestane renkli gözlerini benden saklardı
Oysa benim
……………..onlara bakmaya ihtiyacım vardı
Dedim ya, babam bencil adamdı!
Öleceğini bile anlatmazdı!
Uzunköprü Pazarı’ndan gelirken
Karapınar Köprüsü'nün altına yuvarlanan
kamyondan çevreye saçılan
yüz elli kiloluk basma sandıklarının altında
……………………………….......................o vardı
Ben ilk onda gördüm; kırılınca gönül direnci,
nasıl söner
bir babamın gözlerindeki yaşama sevinci
Ve ilk o zamanlar düşündüm:
Benden çok mu sevmişti
ard arda toprağa düşen
en küçük kardeşlerim
Mehmet’i, İsmail’i ve Saadet’i..
Anladım ki saçımı okşamayan babamın
sevgi doluydu yüreği.
Her akşam,
ihtiyat askerliği yapmış olmanın
…………………………………..…gururlu bakışıyla
ve çocuklarına
ekmek getirme mücadelesinden
………….üstün çıkmış bir savaşçı edasıyla
ya da yüz elli kiloluk basma hararlarını
sırtında taşıyan bir hamalın bakışıyla
ya da
Deve Bağırtan Bayırı'ndan tırmanan
bir devenin ağır aksak adımlarıyla
ikinci dünya savaşının tüm yükünü
……………………………..….sırtında taşır gibi
eğri bir baston gibi gelirdi eve
ve esmer bir postaki gibi serilirdi yere
Çamur harçlı-moloz taşlı
duvar içindeki ocakta yanan
odunlarının alevi ısıtırken odamızı,
derdi ki:
-Hadi oğlum çık bakalım üstüme!
Çıkardım….Acımazdım!
Sarıkız Deresi’nde
çamaşır yıkayan kadınlar gibi
babamın baldırlarına, beline
insafsızca basardım!
Omuzlarını ovarken
ve
eve getirdiği bağ üzümlerini yudumlarken
saçımı okşamayan nasırlı ellerinde
dev gibi yüreğinin sesini duyardım!
Neden çiğnetirdi kendini babam,
sormazdım. ….…/ Susardım.
Ama 0’na göstermeden
yuvadan düşmüş yavru kuş gibi
sessiz sessiz ağlardım.
Saçımı okşamazdı babam, yanardım!
Ancak ben yine de
neden okşamaz, anlardım.
Çünkü babamın, evlat acısıyla yanan
ve yaşama tutunma uğraşıyla çırpınan
yüreğinin sesini duyardım.