Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti’nin, elinde bulundurduğu mutlak gücü, ülkenin doğal ve kültürel yaşam alanlarını talan ve yağmaya açmak için kullanmakta bir beis göremeyerek, hukuk tanımaz tavrını sürdürdüğünü savunan ÇEHAV, bildiride şu görüşlere yer verdi:

“Bilindiği üzere, nükleer santraller, üçüncü Boğaz Köprüsü, Ilısu Barajı gibi doğal-kültürel alanlar ve toplum sağlığı üzerinde ciddi riskler doğurabilecek projelerin ÇED sürecine dahil edilmeden tamamlanması amacıyla, Nisan 2011'de Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği'nin Geçici 3.maddesini değiştiren AKP Hükümeti'nin bu hamlesi sonuçsuz kalmış, kimi sivil toplum ve meslek örgütleri ile yurttaşların açmış oldukları davalar sonucunda, Danıştay 14.Dairesi'nin 10.01.2013 tarihinde vermiş olduğu kararla; Çevre Kanunu'nun yürürlüğe girmesinin üzerinden yaklaşık 30 yıl, ilk ÇED yönetmeliğinin yürürlük tarihinin üzerinden ise 20 yıl gibi çok uzun bir süre geçmesine rağmen, aradan geçen bu süre içinde yatırıma başlanmamış projelere, yeniden ve tekrar ÇED sürecinden muafiyet sağlayan düzenlemenin, çevrenin korunması ilkesi açısından hukuki bir dayanağı bulunamadığı gerekçesiyle, Hükümet'in amaçladığı değişiklik iptal edilmiş idi.

 Hukuk devletini ve demokratik denetim süreçlerini içine sindirmiş her hükümetten bekleneceği üzere, AKP Hükümeti'nden de beklenen, Yargı'nın vermiş olduğu bu karara saygı duyarak, kimi projeleri ÇED süreçlerinden kaçırma grayretinden vazgeçmesidir.

Ne var ki, daha Danıştay'ın vermiş olduğu iptal kararının altındaki  mürekkep kurumadan, 05.03.2013 tarihinde ÇED Yönetmeliği'nin Geçici 3.maddesi, Hükümet tarafından bir kez daha değiştirilmiştir. Bu değişiklik ile yargı kararına uymak bir yana, yargının iptal ettiği düzenlemeden bile daha geniş bir muafiyet alanı yaratılarak, daha önce ÇED muafiyeti dışında olan alt yapı ve üst yapı tesisleri de ÇED'den muaf tutulmuştur.

AKP Hükümeti'nin, Yargı kararlarına uymamayı, hukukun çevresinden dolanmayı ve özellikle proje sahalarında yaşayan ve bu projelerden öncelikli olarak etkilenecek yöre halkının tepkilerini ciddiye almamayı ve onlarla çatışmayı alışkanlık haline getiren bu tutumu, endişe vericidir.

Bu politikalara karşı çıkan hak savunucularını, bizzat bakanları vasıtasıyla hedef göstererek, baskı altına almaya çekinmeyen AKP Hükümeti'nin hukuk tanımaz bu davranışlarının temelinde, mahkeme kararlarına uymadığı gerekçesiyle tazminat ödemeye mahkum olan bir başbakanın liderliğinde, doğaya, insana ve hukuka inat, yasadışı uygulamaları devam ettirmekteki ısrarının bulunduğunun farkındayız.

AKP Hükümeti, üzerinde akan suyu, esen yeli, insanı, kurdu ve kuşuyla yoğrulmuş binlerce yıllık bir kültürün taşıyıcısı olan bu kadim toprakların, bir grup haraminin hobi bahçesi olmadığının ayırdına varmalı ve bir an önce doğayla ve hukukla olan inatlaşmasına son vermelidir.

Aksi takdirde, doğanın ve toplumun vicdanında çoktan mahkum olmuş bu Hükümet'in hukuku dolanmadaki bu gayretkeşliğinin, mahkemeler önünde de -daha önce olduğu gibi- bir kez daha mahkum olması kaçınılmazdır.

Saygılarımızla.”