KESK’e bağlı Eğitim-Sen Keşan Temsilciliği ve DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası Keşan Temsilciliği yetkilileri dün saat 15.30’da Eğitim Sen Keşan Temsilcilik binasında basın açıklaması yaptı. Açıklamada Eğitim-Sen Keşan Temsilciliği Başkanı Mustafa Bayır, DİSK Genel İş Trakya Şube Başkanı Salim Şen ve yönetim kurulu üyeleri hazır bulundu. Son dönemde Güneydoğu’da gerçekleşen olaylara dikkat çekilen açıklamada savaşın vermiş olduğu tahribata vurgu yapıldı.

BAYIR: “10 EKİM KATLİAMI PROTESTOLARIYLA İLGİLİ BİZLERE SORUŞTURMA AÇILDI”

Günün, savaşı durdurma ve barışı inşa etme günü olduğunu belirten, Bayır açıklamada şunları söyledi: Siz basın emekçileri de yakından tanıksınız ki; emek ve meslek örgütleri olarak defalarca kez, siyasi iktidarın, savaş politikalarını tırmandırarak ülkemizi sürüklediği ‘uçuruma’ dikkat çektik. Çocukların, kadınların, gençlerin, yoksulların kanının aktığı, anaların gözyaşının kurumadığı, insanlarımızın yıllarca unutamayacakları acılar yaşayacakları ve iki halkın bir arada yaşama umudunun gittikçe tükendiği bir savaşa ne içeride ne de dışarıda asla razı olmadığımızı her alanda dile getirdik. Endişelerimizi, taleplerimizi ve çözüm önerilerimizi her fırsatta ve her zeminde dile getirdik. Halkın barış isteğini haykırmak için 10 Ekim'de Ankara'da yapmaya çalıştığımız uyarı mitingi kana bulandı, isimlerini tek tek burada sıralamanın mümkün olmadığı, onur duyduğumuz 101 insan katledildi, onlarcası yaralandı. Dünya kamuoyunda lanetlenen bu cani saldırı açığa çıkartılıp tüm sorumluların yargı karşısına çıkartılması gerekirken, 10 Ekim Katliamı protestolarıyla ilgili bizlere soruşturma açıldı. Dünyanın başka bir köşesinde göremeyeceğiniz öyle bir hukuksuzluk ki bu, sendika yöneticilerimizin yanı sıra avukatlarımız da soruşturma kapsamına alındı. Biz emek örgütleri olarak, sadece üyelerimize değil, halkımıza karşı da duyduğumuz sorumluluk ve vicdanlarımız gereği, bugün burada bir kez daha ülkemizin yüz yüze kaldığı bu trajediyi dile getirmek, sizin aracılığınızla kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

“TÜRKİYE’DE BARIŞ DÜŞMANLARI, SAVAŞA TAPANLAR BİRLEŞMİŞ DURUMDALAR”

Ülkenin her yanından ağıtlar yükseldiğini, kentlerin, yaşam alanlarının kuşatıldığını çatışma ve katliamlarla ülkenin savaşa sürüklendiğinin altını çizen Bayır, “Gençlerin, yoksulların kanının aktığı, analarımızın gözyaşının kurumadığı, halklarımızı geri dönülmez biçimde kaosa sürükleyen bu gelişmelere seyirci kalınamaz! Bugün bir kez daha siyasi iktidarın ülkemizi sürüklediği ‘karanlığa’ dikkat çekmek için buradayız. Ülkemize ve halklarımıza karşı duyduğumuz sorumluluk gereği, içinde yaşadığımız büyük “tehlike” konusunda Meclis’i uyarmak ve sorumluluklarını hatırlatmak üzere buradayız. Özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra, iktidarını korumak, yeni baskıcı/otoriter bir sistem kurmak için savaş ve çatışmalardan medet uman siyasi iktidar içeride ve dışarıda savaş konseptini tırmandırarak yükseltmeye başladı. Bunu çok iyi biliyor ve bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz ki; Türkiye’de savaş karşıtları da birleşmediği, savaşa, çatışmalara, katliamlara, çocuk, kadın, genç ölümlerine, okul, hastane, yurt ve ilçe boşaltmalarına, bir halkın kendi ülkesinde sığınmacı yapılmasına karşı çıkmadıkça barış olmayacaktır! 10 Ekim katliamının hesabı sorulmadan, gerçek katiller açığa çıkarılmadan yeni katliamların önü alınamayacaktır. Bugün bu nedenle buradayız! Savaş, ölüm, acı, gözyaşı ve yıkımdır demek için, ‘İnadına barış!’ demek için buradayız. Barışın sağlanamaması demek, Saray’dan alınan icazetle, namluların çocuk, genç, yaşlı, kadınlara çevrilmeye devam etmesi, kıyım ve katliamların artırılması demektir.” şeklinde konuştu.

“EĞİTİM VE SAĞLIK BAŞTA OLMAK ÜZERE TÜM KAMU HİZMETLERİ SAVAŞ DÜZENİNE GÖRE YENİDEN DİZAYN EDİLMEKTEDİR”

İktidarın belirttiği gibi sorunun sadece hendek olmadığını asıl niyetlerinin Güneydoğu’dan Ortadoğu’ya uzanan büyük bir bölgenin savaş alanı haline getirilmek istenildiğinin değinen Bayır, “Güneydoğu illerinde yaşananlar tüyler ürperticidir. Aylardır tanık olduklarımız vahşet boyutlarındadır. Toplam 1 milyon 300 bin kişinin yaşadığı 17 ilçede toplam 52 kez süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasakları ilan edilmiştir. Şimdi artık hesabını tutamayacağımız kadar çoğaldı sokağa çıkma yasakları. Milletvekillerinin, basının dahi delemediği bu yasaklarla, işlenen insanlık suçları gizlenmektedir. Sokağa çıkma yasakları ilan edilip üzerine operasyon yapılan, elektriksiz, susuz kalan, açlık tehlikesiyle burun buruna gelen, evleri kurşunlanan, bombalanan, keskin nişancıların hedefi olan hatta yakınlarını yitiren insanlarımızı çok daha büyük tehlikeler beklemektedir. Devlet, yaklaşık 3 bin 800 öğretmeni savaş boyutundaki operasyon öncesi hizmet içi eğitim adı altında ilçelerden çıkarırken 40 bin öğrenciyi kaderlerine terk etmekle ve sağlık emekçilerini hastanelere hapsetmekle çok tehlikeli bir mesaj vermiştir. Artık köyler değil, ilçeler, şehirler boşaltılmakta, özellikle çocuklar ve kadınlar hedef alınarak katledilmektedirler. Şimdi de toplumsal hafızanın yok edilmesi amacıyla tarihi eserler tahrip edilmekte, okullar, hastaneler, öğrenci yurtları boşaltılarak şehirler polis karakolları ve askeri karargâhlar haline getirilmektedir. Büyük bir cezaevi haline getiriliyor ülkemiz. 19 Aralık 2000 yılında cezaevlerinde yaşanan vahşet, on beş yıl sonra bugün 29 Aralık 2015’te ilçeleri ve illeri kapsayarak yaşanmaktadır.” dedi.

SAVAŞ, ÖLÜM, ACI, GÖZYAŞI VE YIKIM DEMEKTİR!

Hükümete ve Meclis’e bu konuda uyarıda bulunan, gidilen yolun, kanın ve gözyaşlarının sel olup akacağı bir yol olacağını söyleyen Bayır, şunları kaydetti: “Bir kez daha söylüyor ve uyarıyoruz: Savaş, ölüm, acı, gözyaşı ve yıkım demektir! Savaş, cinayet demektir! Savaş, baskı, şiddet ve sömürünün katmerleşerek artması demektir! Savaş, emekçilerin ekmeğinin küçülürken zenginlerin kasalarının dolması demektir! Savaş, emeğin haklarının tamamen ortadan kaldırılması demektir! Savaş, demokrasi ve özgürlüklerin bitirilmesi demektir! Savaş, insan haklarının, hukuk ve adaletin hiçe sayılmasıdır! Savaş, çevrenin, doğanın tahrip edilmesi demektir!

Savaş, savaş kararı alanların çocuklarının değil, emekçi halk çocuklarının gönderildiği bir cehennem demektir! Savaş sürdükçe halk konuşamayacak! Savaş sürdükçe kan ve gözyaşı akmaya devam edecek! Savaş sürdükçe onlar kasalarını dolduracak, halk yoksulluğa mahkûm olacak!

AKAN KAN VE GÖZYAŞLARINI DURDURMANIN TEK ÇARESİ, HALKLARA KARŞI AÇILAN BU SAVAŞI DERHAL DURDURMAKTIR

Mustafa Bayır, açıklamanın sonunda şunları söyledi: “Duymayan kulaklara, görmeyen gözlere de sesleniyoruz: Bu topraklarda kimsenin ölmesini istemiyoruz! Sendikalar olarak, meslek örgütleri olarak, demokratik kitle örgütleri olarak biz barışın tarafındayız! Görevimiz, insanlarımızın öldürülmesine seyirci kalmak değil, insanları yaşatmaktır! Bu iktidarın demokrasiye tahammülü yoktur. Yok ederek, yok sayarak, kırarak, ezerek, dökerek sorunları bitirmek, muhalefeti sindirmek istemektedir. Oysa çözümün ne olduğunu herkes biliyor. Çözüm, evrensel bir hak olan insan haklarının tanınması, temel sorunlarda demokratik çözüm için acil adımlar atılmasıdır. Çözüm, herkesin diline, kültürüne, doğasına özgürce sahip olmasıdır. Bunun bahşedilen bir lütuf değil bir ülkenin zenginliğinin açığa çıkması olduğunun herkesçe anlaşılmasıdır çözüm. Kısaca çözüm, Türkiye’nin gerçek bir demokrasiye kavuşmasıdır. Biz umudun, insanı insan yapan gücünü de biliyoruz. Bir gün insanlık umudun bilinmeyen gücünü ortaya çıkaracak; adaletsizlikleri kökünden söküp atacak; insanlık açlıktan, yoksulluktan, aşağılanmaktan kurtulacaktır. Savaş isteyenler, katliam ve cinayetleri yaygınlaştıranlar şunu çok iyi bilsinler ki, bizler kardeşlerimizin elini sımsıkı tutacak, her koşulda birlikte olacak, birlikte mücadele edeceğiz. Son kişi kalana kadar barış ve demokrasi mücadelesini sürdürmekten geri kalmayacağız. Gün yaşananları seyretme günü değil, “içeride ve dışarıda savaş” çığlıkları atanlara karşı yüksek sesle ve cesaretle “öldürülenler bizim çocuklarımız, yaşasın halkların kardeşliği” diye haykırma günüdür. Gün, savaşı durdurma, barışı inşa etme günüdür. Bu görev önümüze en son 10 Ekim barış karanfili yoldaşlarımız tarafından kondu. Vasiyetin gereklerini yerine getirmek için gece gündüz mücadele etmek dışında ne bir seçeneğimiz ne de başka bir yol var.”