“BİREYLERİN HAYATINA MÜDAHALEYE BAŞLANDI”
AKP Hükümetinin, iktidara geldiğinden bu yana uygulamaya koyduğu Neo-liberal politikalarla başta İstanbul olmak üzere ülkemizin tarihi ve kültürel değerlerini, doğasını yağmalamakla kalmayıp büyük sermaye kuruluşlarına rant alanı yaptıkları belirtilen açıklamada şöyle denildi: “İnsanların hem ekonomik hem de sosyal yaşamlarına, gerici bir anlayışla müdahale etmeyi amaçlayan uygulamaları, baskıcı, halka tepeden bakan despotik yönetim anlayışını da çıkardığı kanunlarla ve polisiye tedbirlerle kontrol altına almak istemiştir. Özellikle 4+4+4 ile eğitim alanı başta olmak üzere, sağlık ve sosyal güvenlik gibi insanlar için hayati önem taşıyan konularda, bilimsellikten uzak, insan merkezli değil para ve rant merkezli politikalarıyla bir yandan uluslararası tekelci kapitalizme hizmet etmekte, öte yandan kendine mutlak biat edecek dindar bir nesil yaratmaya çalışarak bireylerin hayatına müdahaleye başlamıştır. Başbakan sandıktan kendisine % 50 oy çıktığını söyleyip, her istediğini yapmaya hakkıymış sanıp; Gezi Parkını yıkıp Topçu Kışlası yapmayı, AKM'yi yıkmayı, Taksim'e cami yapmayı, 3. Köprüyü yapıp adını da "Yavuz Sultan Selim" koyarak ülkemizde yaşayan milyonlarca Alevi yurttaşımızı rencide etmeyi, İstanbul'u doğası, çevresi ve tarihi dokusuyla boydan boya kazıp bir şantiye alanına çevirecek uluslar arası ve yerli işbirlikçisi sermayeye rant kapısı açacak olan "Kanal İstanbul Projesini" yapmayı hedeflemiştir.”
“HALKIMIZ HOR GÖRÜLDÜ, AŞAĞILANDI”
Halkın, AKP iktidarının Gezi Parkı’ndaki yaşam alanına müdahalesine karşı tepki gösterdiğinin altı çizilen açıklamada, iktidarın yıllardır uyguladığı gerici politikaların reddedildiği belirtilerek şöyle denildi: “Halkımızın demokratik olan bu talepleri, Başbakan tarafından <Çapulcu, alçak, yağmacı...> diye hor görülmüş ve aşağılanmıştır. Hatta bununla da yetinilmemiş, üzerine esası kimyasal silah olan gaz bombaları atılmış, TOMA'larla tazyikli su sıkılmış ve plastik mermilerle halkımız sindirilmeye çalışılmıştır. Yaklaşık 1 aydır devam eden bu şiddet ve saldırılar sonucu, Hatay'da Abdullah Cömert, İstanbul Ümraniye'de Mehmet Ayvalıtaş, Ankara'da İrfan Tuna ve polis kurşunuyla başından vurulan genç işçi Ethem Sarısülük yaşamını yitirmiş, 7.832 kişi yaralanmış, 2.448 kişi gözaltına alınmış 11 yurttaşımız gözünü yitirmiş ve 100 yurttaşımız ise kafa travması sonucu hastanelere kaldırılmıştır.”
“ULUSLARARASI FINANS KURUMLARIYLA PARA ALIŞVERİŞİ YAPANLAR GEZİ DİRENİŞÇİLERİ DEĞİLDİR”
Açıklamanın devamında, yandaş medya suçlanarak, “Ancak tüm bunlara rağmen gittikçe sıkışan ve yalnızlaşan Başbakan ve yandaş medyası; ‘Bölgenin yükselen gücü olan Türkiye'nin ekonomik ve siyasi istikrarına karşı dış ve iç güçler bir tuzak, bir komplo kurmuştur. Gezi Parkı direnişi bu komplonun bir ürünüdür; arkasında yerli ve yabancı güçler, faiz lobisi ve borsa spekülatörleri vardır! Camiye ayakkabıyla girip, içki içtiler, türbanlı kadına saldırdılar’ gibisinden adi yalanlarla ekonomide, iç ve dış politikada düştüğü derin çukurun üstünü örtmeye çalışmaktadırlar. Kuşkusuz uluslararası fınans kurumlarıyla para alışverişi yapanlar Gezi direnişçileri değildir. Bu hareketi bir darbe girişimi olarak görmek tam bir aymazlıktır. Darbe mağduru edebiyatını yaparak siyasi itibarını artıracağını sanan Başbakan, halkı, muhalefeti, medyayı, basını, yargıyı, üniversiteleri hizaya getirmek için darbeyi aratmayan yöntemler kullanmaktadır. Halkın bu haklı ayağa kalkışını itibarsızlaştırmak ve meşruluğuna gölge düşürmek üzere başvurulan bu geleneksel yöntemler artık tutmamakta, halkımız artık bu yalanlara inanmamaktadır.” denildi.
“BAŞBAKANIN
Başbakanın 12 yıldır başarıyla sahneye koyduğu
“HAK VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİN YÜRÜYECEĞİ YENİ BİR YOL AÇILDI”
Artık Gezi Parkı adıyla adlandırılan ve milyonların katıldığı özgürlük mücadelesinin, halkın kendi kaderine, kendi taleplerine sahip çıkmasının adı olduğu ve bundan böyle hak ve özgürlük mücadelesinin yürüyeceği yeni bir yol açıldığı ifade edilen açıklamada şu görüşlere yer verildi:
“Bu yüzden Başbakan
Halkımız; ifade ve örgütlenme özgürlüğü için, gerçek bir laiklik uygulaması için, içte ve dışta savaş değil barış için, evinin, kentinin, mahallesinin, parklarının, ormanlarının, akarsu ve derelerinin yağmalanmaması için, kısaca kendi hak ve özgürlüklerinin sadece seçim sandıklarında olmadığını görmüştür. Gezi Parkı direnişi bu özgürlük mücadelesinin, halkın kendi kaderine, kendi taleplerine sahip çıkmasının adı olmuştur.”
KOLLUK GÜÇLERİ MEYDANLARDAN GERİ ÇEKİLMELİ
Artık iktidarın halka yönelik saldırılarının bir an önce son bulması gerektiğinin altı çizilen açıklamada son olarak şöyle denildi: “Kolluk güçleri meydanlardan geri çekilmeli, saldırıların sorumluları yargılanmak üzere görevden el çektirilmelidir. Olayların siyasi sorumlusu Başbakan Erdoğan ve AKP hükümetidir. Başbakan ve hükümet halktan özür dilemeli ve halkın taleplerini kabul ettiğini açıklamalıdır.
Emek Partisi olarak ülkemizin emek ve demokrasi güçlerini ve vicdan sahibi tüm yurttaşlarımızı halkımızın meşru, demokratik taleplerine yönelik bu devlet terörüne son vermek için birleşmeye ve mücadelesini sürdürmeye çağırıyoruz.”