Zina yaparken yakalanan bir kadın İsa’nın huzuruna getirilir ve onun taşlanarak öldürülmesi talep edilir. İsa bunun üzerine şöyle der: “Aranızda günahsız olan kimse varsa ilk taşı o atsın!” (Yuhanna İncili 8. Bölüm) Bunun üzerine hiç kimse kadını taşlayamaz ve İsa da kadını affederek gönderir. (T24’ten alıntı)

***

Soykırım, ya da başka akıl almaz insanlık dışı uygulamalar, özellikle 20’nci yüzyılda dünyanın pek çok yerinde, Avrupa’da, daha çok da Balkanlar’da çokça yaşanmış yüz karası olaylardır. 20’nci yüzyıl, imparatorlukların yıkılıp ulus devletlere dönüşme sürecidir. Çok değişik yerde bu uğurda oluk oluk kan dökülmüştür. İnsanlığın unutulduğu bu vahşet yüzyılında ayrıca 2 paylaşım savaşı yaşanmış sadece Almanya’da, savaşta ölenlerin dışında 5-6 milyon insan soykırıma uğramıştır. Amerika’nın Hiroşima ve Nagasaki’ye attıkları atom bombaları ile sebep oldukları binlerce ölüm soykırım değil de nedir? Sonuçta 1915’lerde yaşanan olaylar sadece Ermenilerin başına gelmiş ve diğer ülkelerin hepsi sütten çıkmış ak kaşıkmış gibi davranmak ve buna inanmak cahillik değilse utanmazlıktır.

***

19 ve 20’nci yüzyılda ulus devletlerin kurulma sürecinden en çok nasibini alan, zarar gören Osmanlı İmparatorluğu’dur. Balkanlarda başlayan ve başarıya ulaşan ulusalcı kalkışmalar zamanla imparatorluğun her yöresinde pıtrak gibi çoğalmıştır. Doğu Anadolu’daki Ermenilerin de bu dönemde benzer bir ulusçuluk niyetine girdikleri ve Çarlık Rusyası’ndan aldıkları destekle, bu amaçla tıpkı balkanlardaki gibi komitacılık yaptıkları yadsınamaz. Bu nedenle kim haklıydı, kim kimi daha çok öldürdü gibi konular 20’nci yüzyılın acımasız sürecinde çok da anlamlı sayılamaz. Bugün de bu tartışmaların kapanmaya yüz tutmuş yaraları kaşımaktan öte insanlığa ve ülkemize hiçbir yararı yoktur. Ama bu acıların, sık sık dile getirilmesinin emperyalist güçlere hala sayılamaz yararları vardır.

***

Bu olayları, bugün aynı etnik kimlikleri yarıştırarak, aynı kafalarla izah etmek, anlayışla karşılamak, kabullenmek veya red etmek hala geçerliliğini sürdüren bir kapitalist sömürü modelidir. Bugün tartışmamız gereken konu, bu yüzyılda hala hızla yükselen etnik milliyetçiliğin ne olup ne olmadığını anlamak ve aynı rüzgarlarla 20’nci yüzyılda yaşananları bir daha yaşanmamasının çarelerini aramaktır. “Yurtta barış, cihanda barış” sözcüğü laf olsun diye söylenmemiştir.. Bunun anlamı “Haddini bil, toprağına sahip çık, kavga eden ayıların arasında, ayakaltında dolaşma” demektir. Bugün on adım ötesini görebilen gözler bir sıcak çatışmada ilk saldırılacak olanın bizim ülkemiz olacağını anlayabilir. Son on yılda yanlış dış politikalarla geldiğimiz nokta ne yazık ki budur.

***

Eminim ki bugün Ermenistan’da yaşayanların yarısı “Keşke Türkiye ile ilişkilerimiz gelişebilse de biz de ekonomimizi sıçratabilsek, Türkiye’de tatil yapabilsek” hayallerini kuruyor. Ama ne yazık ki kürtlerin önemli bir çoğunluğunun karşı çıkmasına rağmen etnik milliyetçilikle yani ırkçılıkla yıllardır yol almaya çalışan PKK gibi, Ermeni diyasporası da etnik millliyetçilikle Ermenistan’daki halkın özlemlerini kendi çarpık dünyalarına malzeme etmektedir.

***

Etnik ya da dini milliyetçilik üzerine kurulan hiçbir siyaset ve buna destek veren hiç kimse masum sayılamaz. Etnik milliyetçilik dün de bugün de pandemiden de tehlikeli bir salgındır. Eğer buna rağmen soykırım iddiası nedeniyle Türkiye’nin taşlanması gerekiyorsa taş atacak olan ülkelerin özellikle bu konuda günahsız olması gerekir.

Var mı?