Anacığımı da yanıma alıp, Enez’in göz değmemiş ücra yerlerini dolaşmaya çıktık. Kısmetimize yeşillikler arasında bir dere kenarı düştü. Bir güç bizi almış, periler ülkesine bırakmış gibi, büyülenmiş halde manzarayı seyre daldım. Kuşların sesi, mis gibi hava, az ilerde keçi sürüsü, doğanın güzelliği karşısında ben Leyla Leyla ortamı özümserken; anam daha detaylı farklı keşiflerde imiş.

“Anneciğim, ne kadar değişik ağaçlar var, şekilleri farklı, yaprakları farklı demi? Pikniğe gelelim buraya” dedim.

Anam fısıltı ile “Araba da çuval var mı?” dedi.

“Araba da çuval niye olsun ki? Poşet var” dedim.

Yine fısıltı ile “Ağaçların şekline bakacağına dalına bak, armut dolu. Hadi ağacın dalını görmüyon, yerlere düşenleri de mi görmüyor minik gözlerin? Ziyan olmuşlar. Göz hakkıdır, getir poşetleri” dedi.

Ben “Hakikaten de öyle. Doksanlık anamın şahin bakışları gördü de, ben manevi boyuttayım zaar. Geçmiş yıllarda birileri sahipsiz yere ekmiş, Leyla ile anası gelsin toplasın demiş sanki…

“Madem hakkımız, niye fısıltı ile konuşuyon? Keçiler mi duyacak? Göz hakkı bir iki poşet olsun. Çuval ne abi ya?” diye söylenerek getirdim üç poşet. Hadi beş olsun. Üj beş. Vallahi beş; ama güççük poşet.

Yerdekiler ziyan olmuştu ya, en tepede güneş gören kocamanlar tek tek, nazikçe toplandı, ama en sevdiğim İtalyan kumaş elbisemin kolu yırtılarak. Armut’u satın alsan elli TL, elbise onun on misli… Amma velakin yeter ki anamın gönlü olsun. Yemişim elbiseyi.

O armutların yeri devlet sırrı gibi saklanmak üzere ant içilerek konu komşuya dağıtıldı.

Sabah oldu annem:

“Ay çok güzel yerdi. Yere düşüp ziyan olacaklardı. Milletin kursağına gitti yavrımm. Ne kadar sevaba girdin. Falanca komşu da gördü göz hakkıdır, hadi yine gidelim’’ diyerek verdi gazı.

Giderken birden “’Dur!’’ dedi. İndik arabadan. Kaş göz arasında arabaya sakladığı çuvalları çıkardı. “Nerde armut var?” diye bir ağaçlara bakıyorum, bir de şaşkın ve ürkek halde çuvallara.

Anam fısıltı ile “Tüm gece uyumadım, çok güzel gübre. Çiçeklerim coşacak. Göz hakkıdır çalalım, pardon! Alalım” dedi.

Dedim “Aney gönül çalınır, saz çalınır da gübre çalınmaz ki”

Dedi “Tezeğin günahı olmaz”

Ne kadar olmazdı, olurdu, günahtı, sevaptı, keçiler görüyor öbür tarafta şahitlik edecek desem de;

O açtı çuvalı, ben doldurdum. Yeter ki anamın gönlü olsun.

Buğday hasat zamanı imiş. Traktörler yanımızdan fink fink geçmeye başladı mı?

Dedim “Aney pok için bu kadar adrenalin fazla. Göz değmemiş yere gezelim diye geldik, sen el değmemiş pok anladın herhalde. Biri bir şey derse ne diyek?”

Dedi “Yolda meyve görsen bir tane göz hakkı için al”

“İyi de bu meyve değil, yesen yenmez, çiçek değil koklanmaz. Sahibi gelirse mantıklı bir cevap bul. Yoksa seni de bırakıp gidiyom”

Dedi ki: "Evladım, komşu komşunun tezeğine muhtaç imiş. İki saksı çiçeğime alıyorum. “Helal eyle" derim. “Yeter ki sen ağzını açma” dedi.

“Üç çuval gübre, iki saksı çiçeğe çok değil mi anneciğim?”

…………….

Uleyn çuvalın (kelamın ) neresinden tutsam elimde kalıyor...

Pok için af dilenir mi bilmem amma

“ALLAHIM SEN AFFEYLE”