Gazetemizin 17 Mayıs 2014 Cumartesi günkü sayısında köşe yazısı yazmadım... Sebebi; kimliği belirsiz bir bayandan gelen ‘kara’ bir yazıydı... İçimdeki bütün yazma ilhamımı aldı götürdü... Birkaç kez klavyemi zorladım ama bir türlü sonunu getiremedim...

Bu kadın, Keşan’da geçtiğimiz hafta içinde yapılan “Temizlik-2” operasyonundaki şantaj ve tehdit olayı ile ilintili yazdığım “Şantaja maruz kalan, sübyan kahramanı adam!” başlıklı köşe yazımdan bahsederek, kendi hayatından kesitler aktarmıştı bu kara yazısında... Belli, öfke doluydu... İçinde sadece intikam vardı... Bütün babalardan, bütün ağabeylerden intikam almak istiyordu... Onun için yaşamak demek; intikam demekti...

Babasını tanımıyordu, ağabeyi var mı yok mu bilmiyordu... Ama hayat onu öyle bir noktaya getirmişti ki; herkes babası, herkes ağabeyi olmuştu!

İlk babasıyla 12 yaşlarında tanışmıştı... İlk ağabeyi ile de 17 yaşlarında... ‘En çok baba da ağabey de bende! Hepsini çok seviyorum... Hayatıma giren bütün baba ve ağabeylere hayranım! Bugünkü hayatımı da onlara borçluyum!’ demiş, o kara yazısında...

12 yaşlarındaymış... Haziran ayının 3. haftasıymış... O gün Babalar Günü’ymüş... O, üç-dört basamaklı bir merdivende oturmuş, gözlerinden yaşlar süzülürken, 50-60 yaşlarında bir baba oturmuş yanına... Eteğini sıyırıp, başlamış bacağını okşamaya!.. O babasını tanımamanın hüznünü, onu kucaklayıp hediye verememenin burukluğunu yaşarken, babası yaşındaki o adam; ilk taciziyle tanıştırmış onu hem de Babalar Günü’nde... Hediye de vermiş ona bacaklarını okşamasına karşılık! Babasından aldığı ilk harçlığı da saklıyormuş 37 yıldır!.. Maddi değeri bugün için hiç yokmuş ama, manevi değeri bugünkü hayatına malolmuş o ilk harçlığın!..

Ve... 12 yaşında, bir Babalar Günü’nde yaşadığı bu olayın ardından çok babalar ve ağabeyler görmüş bu kadın... ‘Hepsinden nefret ediyorum’ diyor ve hayatını; bütün babaların ve ağabeylerin yuvasını yıkmaya adadığını söylüyor... ‘Onlar’ diyor... ‘O babalar evlatlarını şefkatle kucaklarken, onların yanaklarından, gözlerinden öperken, benim bacağımı okşadılar... O ağabeyler, kardeşlerini, bacılarını kucaklarken, onları korurken, benim boynuma yapıştılar! Onlar, bana bugünkü hayatımı bağışladılar, ben de onların yuvalarını yıkmaya adadım kendimi...’ diyerek, içindeki öfke, kin ve nefreti paylaşıyor o kara yazısında...

Sübyan kahramanı iş adamının kimliği konusundaki yorumda ise, ‘Bende yığınla var o kahramanlardan’ deyip, ekliyor o kara yazısına... ‘Cücesi de var devesi de, cüsselisi var sıskası da, bıyıklısı var bıyıksızı da, sakallısı var sakalsızı da, keli var saçlısı da, göbeklisi var göbeksizi de, ama hepsinin ortak bir özelliği var ki; hepsi şerefsiz! Hiçbirinin CD’si yok ama hafızamda bir bir yerleşik... Ne ben onları unuturum ne de onlar beni... Çünkü hepsinin yuvasına saldım zehri... İçimdeki kini, nefreti ve intikamı...’ şeklinde devam etmiş kara yazısında...

İşte bu yazıdan sonra, bütün babalara ve ağabeylere... Bir çocuğun bacağından okşayan baba, boyundan öpen ağabeyseniz eğer; kötü yola düşen bir kadının kaderinin en büyük payı sizden... Her bacağını okşadığınız ve boynundan öptüğünüz çocukların, kendi evlat ve kardeşleriniz olma ihtimalini gözardı etmeyin, o evlatları kendi evlat ve kardeşlerinizin yerine koyun... Haa, eğer umurumuzda değil diyorsanız, o zaman; kına satan bir dükkana uğrayın da alıp boydan boya yakın!..