Köy çocukları yaş gruplarına göre köyün belli noktalarında toplanırdı. Bu noktalar için mevsim farketmezdi. Yaz kış sıcak soğuk önemli değildi.

İbram ağanın ahırın önü. Nispeten kuytuydu. Toplanılır. Konuşulur, oyunlar oynanır dağılınırdı. Öğretmen yasakladığı için çocuklar kahve önlerine gelemezdi. Ancak büyükler Kaykı’nın kahvenin yanında toplanırlardı. Eğlence güreş tutmak olurdu genelde.

Oyuncakların çocuk gelişiminde önemli yerleri vardır. Oyuncaklarını çocuklar kendileri yaparlardı. Evde ve ev dışında oynanan oyunların oyuncaklarını yapmak ayrı bir heyecandı. Ev içi ve dışarıda oynanan oyunların ortak paydası oyuncakların tarafımızdan yapılmış olmasıdır.

Belki bugün çelik çomak oynanmıyor. Ancak çeliğini çomağını kendimizin yaptığı iyi bir oyundu. En yaygın oyun diyebilirim. Çeliği ve sopasını yaparken kesici aletleri kullanmayı öğrendikten sonra sopa yapmaktı ikinci aşama. Herkesin hayvan otlatırken elinde sopası vardı. Amaç kendimizi dış etkenlerden ve yabani hayvanlardan koruma olarak açıklanabilir.

Kızılcık ağacından ve karaçalıdan yapılan sopalar makbüldü. Sopa için kesilen dal eğri ise ateş yakılır. Ateşte ısıtılır. Sıcak olan ince ağaç dalı doğrultulur. Hatta su yürüme mevsimiyse kabukların bir kısmı soyulur. Ateşte tutulan sopanın geri kalan kabukları çıkarılırdı. Al sana alacalı sopa. Sopayı tamamlayan diğeri ise bez torbalardı. İçinde bir şişe ayran, bir kafa soğan. Ekmek, peynir, tereyağ, haşlanmış yumurta olurdu torbalarda. Yemek vakti geldiğinde kırda bir araya gelinir. Sofra kurulur. Herkes birbirinden yerdi. Yemekler genelde su başlarında yenirdi. O dönemlerde su pek sorun olmazdı. Hangi derenin kenarını kazsak içme suyuna ulaşabilirdik.

Sıra gelir “çitme” oyununa. Karınlar tok. Özel olarak ağaçların en uç dallarından kestiğimiz çitme adını verdiğimiz ince esnek sopaydı çitme. Genelde kızılcık ağacından olurdu. Uçları ince ve esnek. Oturduğumuz yerde esneterek yere vurdurur bıraktığımızda ileri gitmelerini sağlardık. Füzeyi andıran “çıvga” yapılırdı. Ağaçlar birbirine vurdurulur. Ağaçtaki yuvadan ayrılan küçük parça “çıvga” havaya fırlardı. Adeta roket gibi yükselirdi. Havada yükselişi izlerdik. Bizimde roketlerimiz onlardı.

Köy içi oyunları şüphesiz kırdaki oyunlardan farklı olmaktaydı. Zeka gelişimi açısından önemsediğim “dokuz taş” oyunu vardı. Bugünün çocukları satranç başındalar. Bizlerde bir taşın üzerine çizilmiş çizgiler üzerinde oynardık dokuz taşı. Büyüklerinde oyunuydu. Genelde dışarıda oynanıyordu.

Köy içi toplanma alanlarından ara kesme sobe (sobiye) gibi oyunlar olurdu. Bunlar daha ziyade hareketli oyunlardı. Uzun eşek vazgeçilmezdi. Büyükler bu oyunu çok oynarlardı. Zaman nasıl geçecekti köyde. Düşünün koskoca köy bir futbol topu almada zorlanıyordu. Futbol akşam saatlerinin vazgeçilmeziydi. Köyde en iyi kaleci Hamdi Eser’di (Pembe Ömer’in Hamdi) en isabetli pas atan kişi ise Yakup Yılmaz’dı. Topu istediğinin ayağına adrese yollardı.

Hiç unutmam Mahmut Akpınar (Lefter) bir Koyuntepe maçında rakip oyuncuyu tuttu ve aralarında şu diyolog geçti.

-Ne tutuyorsun be.

-Salalım da gol atasın.

Futbol 1970’li yıllarda Hasköy’de üst seviyeye ulaştı. Enez’deki turnuvalarda çok başarılı olan takımımız vardı.

Dönelim çocuk oyunlarına belki bugün yok oldular. Oyun oynayacak sayıda çocuk bir araya gelebiliyor mu, şüpheliyim.

Ev içinde beş taş oyunu genelde kardeşler arasında oynanırdı. Göçeme oyunu vardı. İki kişi ile oynanırdı. Bunlar yaygın olarak herkesin oynadığı oyunlardır diyebilirim. Bu oyunlar günümüze taşındı mı? Yok olup giden oyunlar tekrar geri döner mi?

Kış mevsimi apayrı hareketlilik. Özellikle taranan sığır ve öküzlerin tüylerinden top oynamak vardı. Ardından özellikle beygir kılından tuzak yapmak. Tuzak bir mısır başağının uç kısmına yerleştirilen özel hazırlanan kılların arasındaki açıklıktır. Büyük kışlar yaşanırdı. Karda kuşlara kapan kurmak ayrı bir eğlenceli av olayıdır.

Kartopu, kardan adam, karda meğilli yerlerden kaymak kışın olmazsa olmazlarıydı. Kartopu ile savaş yapılırdı. Kardan adam nadiren yapılır, fakat buz ve kar üzerinde kaymak risk taşısada yapılırdı. Üşütüp rahatsızlık olursa ne olurdu?

Ayva yaprağı kaynatılır, içirilirdi.

Tarım

İnsan, hayvan, toprak üçgeni. Sonuçta üretim ve tarım tpolumu. Hasköy tam bir tarım toplumu idi. Tarımın hayvancılık kolu ağır basıyordu.

Neden?

Tarımsal üretimde kullanılan toprakları hayvan insan gücü ile işlemek çok zaman alıcı bir o kadar yorucu olurdu. Karabasan, pulluk ve ağaç sabanla işlenen toprak miktarı azdı.

Sonuçta geniş bir otlakiye alanı, doğal orman alanları vardı. Çocukluk yıllarımızda yapay orman yoktu. Ormanlar genellikle meşe ağaçlarıyla kaplıydı. Hayvanların beslenmesi açısından koşullar çok uygundu.

Hemen hemen her evde küçükbaş sürüleri vardı. Bunlar koyun ve keçi olurdu. Hem koyunu hem keçisi olanlar vardı. Binlerce hayvan beslerdi Hasköy. Ve köyün beslenmesinin temel dayanaklarından biri hayvansal gıdalardı.

Koyun, keçi sürülerinin sütlerini yöredeki mandıralar alırdı. Onların genellikle beygir koşumlu süt arabaları (sütçü) vardı. Köyün belli noktalarına sütler gerdeller veya ağzı meşe yaprağı ile kapanmış tenekelerle sütçüye getirilir. Sütçü ölçer. Kaç litre çıkmışsa süt defterine kayıt yapardı.

Keçinin bakımı koyuna göre az masraflıydı. Koyun yemsiz olmazdı. Keçiye yem az verilir. Kazalla beslenirdi. (Gazel) Kazal körpe kesilip kurutulan meşe dallarındaki yapraklardı. Bunlar yığın yapılırdı. Kışın karlı günlerde keçilere verilirdi. Kazal temin etme işine kazal kesme denirdi. Koyunlar genelde arpa, çavdar gibi tahıllarla beslenirdi. Çavdar kaplıca sapları korunurdu. Kışın koyunlara yem olarak verilirdi. Hayvancılık kış koşullarında zorlu işti. O dönemde inek sütünden peynir yapılmazdı. Peyniri yalnızca sürü sahipleri yapardı.

Koyun, keçileri güden çobanlar bir yıllık tutulurdu. Kasım’dan Kasım’a (eski Kasım) çobanlık deneyim gerektiren meslekti. Çoban aynı zamanda veterinerdi. Sürüdeki hayvanların sağlıklarını izler ve yakından ilgilenirdi.

Koyun ve keçiler zamanı geldiğinde kırkılırdı. Makasla yapılan işlem yardımlaşma şeklinde yürütülmekteydi.

Sürünün güvenliği için beslenen köpeklere gelelim. Onların adı çoban köpeği idi. Köpekler için fırında kepek ağırlıklı ekmekler üretilirdi. Köpeklerin beslenmesi bir sorumluluktu. Sürünün vahşi hayvanlardan korunmalarını sağlamaktadılar.

Koyun ve keçilerin barınakları ağıllardı. Özellikle kışı buralarda geçirirdi. Her ağılda çobanın barındığı bir kulübe vardı. Keçi ve koyunları yırtıcılardan köpekler korur ve bu görev için ağıllara bakarlardı. Bir anlamda güvenlik sağlarlardı. Ağıllar köyün çeşitli yönlerinde ve köy dışında yapılmışlardı. Ağıllar (jime) denilen ağaçlardan çatılırdı. Üzerleri etrafları sazlar çavdar kaplıca saplarıyla çevriliydi. Her türlü hava koşullarında hayvanlar barınabilecek özellik taşımaktaydılar.

Ağılların hepsinin koruları vardı. Korular olmazsa olmazı gibiydi ağılların. Genellikle kendiliğinden çıkmış büyümüş budanmış bakılmış meşe ağaçlarıydı. Poyraz rüzgarlarını kesici özelliklere sahiplerdi. Her ağılın korusu poyraz tarafında bırakılmıştı.

Korular teker teker yok edildi. Hasköy’ün gizli değerleriydi onlar. Ağaçlar yok edildi. Anılarda kaldı o meşe ağaçları. Üzerlerindeki kuş türlerinin yuvaları. Koyunları ve keçileri gölgesinde barındıran ulu ağaçlar. Ağıl sahiplerinin yanında herkese her canlıya yararları vardı. Maalesef kıymetleri bilinmedi.

Büyükbaş hayvanlar katagoriye ayrıldı. En önemlisi öküzlerdi. Öküzün o dönemde kırsal insanında yeri bir başka idi.

En çok gücünden yararlanmak için bakılırdı. İnek ve manda seyrek koşulurdu. Eti ve sütü için beslenirdi. İnek manda ve diğer dana malak gibi hayvanlar öküz kadar iyi bakılmazdı. Öküzler öncelikliydi. Beslenir taranır altı temizlenir. Samanı yemi bol bol verilirdi.

Bir çift öküz bir ev için çok önemliydi. Bir anlamda evin olmazsa olmaz parçasıydılar. Tüm tarımsal üretimin her safhasında öküzlerin izi vardı. Tüm nakliye işlemleri öküzlerle yapılırdı. Büyük baş hayvanlar saman çayır otu mısır sapı gündündü kafası ve tahıllardan öğütülen “yarma” denilen yemlerle beslenirlerdi. Yarma genelde çavdar kaplıca arpa gibi tahilların öğütülmesinden elde edilirdi. Öküzler ayrı otlatılırdı. Diğerleri toplu halde köy sığırına gönderilirdi. Her yıl bir sığırtmaç tutulur ve üretici hayvan başı ödenirdi. İneklerden başka danalar için danacı, mandalar için mandacı tutulurdu. İ bir nevi istihdam alanı oluyordu köylüye. Öküzler gidilen tarlaya göre beslenme ve sulamaları yapılırdı.

Bizim mahalle kızanları önceleri”pomağın meşelik”te bu işe başlar. Yaşlar ilerledikçe Romantepe, Karakütük, Buzalık, Derindereler gibi uzaklaşırdı. Bazende Pırnal, Sarpça, Çayırdere, Künkdere gibi gelirdi.

Sığırlarını ayrı otlatan ailelerde vardı. Otlakiye çok genişti. Binlerce hayvanı barındırırdı.

Tarla

Traktörler tarıma girene kadar tarlalar hayvan gücü ile işlenirdi. Ekim alanları dardı. Karasaban pullukla yapılan tarım verimi düşüktü. Gübre yalnızca hayvan gübresi atılıyordu. Ağaç saban genelde ayçiçeği mısır susam ekiminde ve ara sürmede kullanılırdı.

Meşakkatli işti çiftçilik. İnsan ve hayvan gücüne dayanmaktaydı. Orak ayı gelip çattığında haftalarca orak biçilirdi. Demet yapılan buğday arpa çavdar kaplıcalar dokurcun yapılır tarlada bekletilirdi.

Angıç denilen özel aparatlı öküz arabalarıyla demetler tarladan harmana toplanırdı.

Orak ayı ve harmana nakil çok zorlu geçmekteydi. İnsanlar bir anlamda her şeylerinden özveride bulunmaktaydılar.

Harmanlıklar harmanların toplu olduğu yerlerdi. Yukarki, aşağıki, mezarlık, kavaklar harmanlıkları. Demet arabaları harmana gelir. Sıra onları yığın yapmaktadır. Yığınların üst kısmı başaklarla süslenirdi adeta. Demet çekme köy yaşamında önemli bir süreçti.

Harmanla birlikte en az bir aylık zor günler başlardı. Harman yeri kırpılır. Ottan çöpten arındırılır. Fıçılarla su getirilir. Harman ıslanırdı. Yuvarlak (silindirtaş) özel aygıtı ile çekilir. Harmanın tabanı sıkıştırılır. Tohumlar kumdan arındırılırdı bu yöntemle.

Ardından harman yayma. Yine özel aparatlarla “düven” koşulur. Öküz gücü ve düvenle saplar ezilmeye başlar. Önce direnle aktarılır. Diren ve yaba yapmak diye bir iş vardı. İkinci ve üçüncü aktarımlar sonrası harman yabaya düşer. Yaba ile yapılan aktarmaların ardından kürekle (tahta kürek) aktarılır. Yağmur yağarsa harman dövmeye ara verilirdi. Harmanın bu aşamalarında komşular birbirine insanı olmayanlara yardım ederlerdi. Harmanda yardımlaşma tavan yapardı.

Harmanın olması sapın saman olması tohumların başaklardan ayrıldığı anlamını taşırdı. Sıyırgı denilen tahtadan aparatlarla saman bir araya toplanır. Buna tınaz denir. Tınaz sabaha karşı rüzgarlı havada savrulurdu. Sabah rüzgarı olmazsa tınaz savrulamaz kalırdı.

Harman yine yayılır. Ertesi gün bir önceki günün kopyesidir. Samanlar ve taneler rüzgarda tahta küreklerle savrularak birbirlerinden ayrılır. Tohumlar teneke hesabı ölçülerek çuvallara konulur. Evlere götürülür. Uygun yerlerde stoklanırdı. Kışın gerektiği oranda kullanılırdı. Samanlıklar genelde çitten (örme) yapılmıştı. Üstleri sazdı. Eğrelti yapılardı. Yediğimiz ekmeğin hammaddesi güvenceye alınıyordu. Genelde buğday çavdar mısır unundan veya paçal yapılarak ekmek yapılırdı.

Unlu yiyecekler önemli yer tutardı yaşamımızda. Kış hazırlıkları devresi vardı. Kadınlar yardımlaşma ile tarhana, kuskus, makarna yaparlar ve bunları özenle saklarlardı. Bazen torbalar kullanılırdı bu iş için genellikle.

Harman bitince saman taşınır. Samanlıklara doldurulurdu. Bu süreç son derece zorluydu. Harmanın her aşamasında komşudan gelen harman tozu beraberinde sap saman yemeklerin üzerine düşerdi. Yemek yerken olan bu durumda insanlar bir nevi bu toz ve samanların yemeklerine tat tuz kattığını düşünürlerdi.

Tarla ziraatında gündöndü ve mısır önemli yer tutardı. Bir yıl kazık bir yıl otsu köklü bitkiler ekilerek münavebe sistemi uygulanırdı. Ayçiçeği ve mısır hasadı ayrı bir süreçti. Ayçiçeklerinin kafaları tek tek kesilir. Özel özel bıçkıları vardı. Öbeklenir öbeklerden keleterle arabanın döşemesine doldurulur. Harmanda yayılır. Kurutulur dövülmeye hazır hale getirilirdi. Ayçiçekle elde kısa sopalarla veya düven gezdirilerek dövülür. Tohumları savrulur çuvallanır ver elini tüccar. Gündöndü kafalarının parçaları kışın hayvanlara vermek üzere bir kısmı eve taşınırdı.

Mısır harmanı ayrı bir görüntü. Mısır başakları tek tek kırılır. Harmana taşınır. Harmanda kurutulur. Sırık denen özel uzun sopalarla dövülerek koçaklarından tohumlar ayrılırdı. Mısır harmanı döverken komşular arası yardımlaşma öne çıkmaktaydı. Çuvallanan mısır tohumları evlere taşınırdı. Mısırın sapları kesilir. Demet yapılır. başakları saran kavuzlar alınır. Hayvanlara kuru yiyecek olarak verilirdi.

Mısır harmanının en unutulmaz ve harika olan yanı ise mısır sapları üzerinde uyumaktır. Hele birazda çiy düşmüşse değme keyfe. Mis gibi bir koku olur. İnsanı o kadar etkiler ve dinlendirir ki.

(Sürecek)