AYŞİN SEÇİL GEZER

Bitkilerin ve hayvanların susuz yaşayamayacağını ifade eden Karagöz, “Hayvanlar ve bitkilerin önce yaşaması ve sonra ürün verebilmeleri suya bağlıdır. Yeterli su alırlarsa yaşar, ürün verebilir yoksa yaşamaz ve ürün veremezler. Bakın 1 kg buğday üretimi için 1827 litre, 1 kg arpa için 1.420 litre, 1 kg mısır için 1220 litre, 1 kg patates için 290 litre, 1 kg şekerpancarı için 132 litre su gerekiyor. Bu suyu alamayan bitkiler yaşayamaz ki verim versin. Nasıl bitkiler su olmadan yetişmiyorsa, hayvanlar da, su olmadan hayatını sürdüremez. 1 kg sığır eti için 15,5 ton, 1 kg süt üretimi için 940 litre,1 kg koyun eti için 10.400 litre,1 kg yumurta için 3.300 litre,1 kg peynir için 560 litre su gerekir ve ürünler ancak su ile bereketli olur. Su tarımda verimliliği doğrudan etkiler. Bitkisine göre; değişmekle birlikte bazı bitkilerde %100, bazılarında %400’e varan verim artışı sağlar. Yağış rejiminin yeterli ve düzenli olduğu yerlerde ve durumlarda bitkileri sulamak hayvanlara su vermek gerekmez. Ancak doğal yağışlarla karşılanamayan suyu çiftçiler, bitkilerin istediği zaman ve miktarda vermesi sulamadır.” dedi.

ÇİFTÇİYE PARA KARŞILIĞI ŞİRKET SATACAK

Hasan Karagöz sözlerini şöyle sürdürdü: “TBMM Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu’nda görüşülmekte olan 1/929 esas numaralı ‘Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı ele aldı, görüşüyor. Tasarının 5. Maddesi Komisyonda kabul edildi. 5. Maddesi ile 6200 sayılı DSİ Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 28. Maddesi değiştirildi. Buna göre; tarla içi sulama hizmeti almak isteyen gerçek ya da tüzel kişilere, sulama tesisinin sağladığı hizmetten yararlanabilmeleri için sulama tesisinden faydalanma sözleşmesi imzalaması zorunlu hale getirildi. Sulama tesislerinin özel şirketler tarafından işletilmesi durumunda, çiftçiler bu sözleşmeyi sulama tesisini işletme yetkisini alan şirketler ile imzalayacaklardır. Tasarı, açık bir biçimde ‘su özelleştirilecek, şirketlere verilecek. Şirketler Allah’ın suyunu, para ile kul olan çiftçiye satacak.’ diyor. Yani tasarı; ‘gökten yağan yağmurun birikmesi ve düşen karın erimesinden oluşan suları çiftçiye para karşılığı şirket satacak.’ diyor.”

SU KAYNAKLI İCRA, ÇİFTÇİNİN ENSESİNE BİNDİRİLİYOR

Açıklamasına, “Tasarının 6. Maddesi Komisyonda kabul edildi. 6. Madde ile 6200 sayılı DSİ Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 32. Maddesinde değişiklik yapılıyor.” diyerek devam eden Karagöz, şöyle konuştu: “Bu değişiklikle, sulama birliklerinin işletme, bakım ve yönetiminin özel şirketlere devredilmesinin önünü açıyor. Ayrıca su kaynaklarını ele geçiren özel şirketlere hiçbir sınırlama getirmeksizin, ücret belirleme ve belirlenen ücreti istediği zaman tahsil etme yetkisi veriyor. Yani bir de su kaynaklı icra, çiftçinin ensesine bindiriliyor. Tarlaların kenarlarına su sayaçları takılıyor. Sulama birliklerinin demokratik bir işleyişe ve yapıya sahip olmadığı doğrudur. Ama çiftçilerin katılımıyla kurulmuş birliklerdir. Bu konuda, çiftçilerin beklentisi; birliklerinin demokratik olmayan öğelerini ayıklamak, seçimlerinin ve yönetimlerinin demokratik olarak belirlenmesi iken suyun yönetiminden tamamen dışlanmaktadırlar. Bu kabul edilemez, dünyanın her tarafında bunun adı su gaspıdır. Hükümet, tasarının 1. Maddesi ile ‘ey şirketler dünyada bırakmayız sizi, bir kere size çektiğimiz bu ziyafet yetmez; üzerine bir de şöyle güzel bir kaymaklı ekmek kadayıfı da verelim.’ diyor. Çünkü tasarının 1. Maddesinin kabul edilmesi ile barajlar, göletler ve su kanallarının etrafına ve üzerine güneş enerjisi sistemlerinin kurulması için, kamu arazilerinin enerji firmalarına kiralanması ve bu sistemlerin ilgili firmalarca işletilmesi mümkün kılınıyor.”

ÇİFTÇİLİK ORTADAN KALDIRILIYOR

Hasan Karagöz, sözlerine şöyle devam etti: “Şirketlerin suya sahip kılınmaları yetmiyor, aynı tasarı ile çiftçilerin topraklarına el konulmasının ve şirketlere verilmesinin önünü açan bir düzenleme de yapılıyor. Yani bu düzenleme ile Türkiye’de toprağa ve suya şirketler sahip kılınıyor. Kısacası çiftçilik ortadan kaldırılıyor. Tarım ve gıdanın kontrolü tamamen şirketlere sunuluyor. Şöyle ki; tasarı ile Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yürüttüğü arazi toplulaştırması işlemleri DSİ’ye devrediliyor. Aynı kişiye veya aileye ait, ekonomik üretim yapılamayacak kadar parçalanmış arazilerin bir araya getirilmesi işlemleri için DSİ’de yeni daire başkanlıkları kurulacak. Arazi Toplulaştırma ve Tarla İçi Geliştirme Hizmetleri Daire Başkanlığı, Değerlendirme ve Destekleme Dairesi Başkanlığı kuruluyor. Yürürlükteki yasada var olan toplulaştırma için arazi sahiplerinin yarısından bir fazlasının onayının gerekmesine karşın tasarıda, ‘DSİ tarafından bağlı olduğu bakanlığın talebi ve Bakanlar Kurulu Kararı ile isteğe bağlı ya da maliklerin muvafakati aranmaksızın zorunlu arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri yapılabilir’ hükmü yer alıyor. Tasarıya göre; Bakanlar Kurulu’nun arazi toplulaştırmaya ilişkin kararı ‘kamu yararı’ statüsünde kabul edileceği için kamulaştırmanın yolu açılacak. Kısacası, çiftçi istesin istemesin, izni olsun olmasın toprağın toplulaştırılması ve bu yolla gasp edilmesinin önü açılıyor. Çiftçinin toprağı elinden alınıyor.”

DÜZENLEME YAPILMASI ÇİFTÇİLERİN UZUN YILLARDIR BEKLENTİSİDİR

Hububat-Sen olarak yaşanan süreçle ilgili değerlendirmelerde bulunan Karagöz sözlerini şöyle tamamladı: “Sulama birlikleri çiftçilerin de katılımıyla kurulmuş olan birliklerdir. Yani nispi anlamda demokratik kuruluşlardır. Yönetimlerin seçimi ve işleyişi daha da demokratikleştirilmeye muhtaçtır. Bu amaçlı bir düzenleme yapılması çiftçilerin uzun yıllardır beklentisidir. Suyun şirketlere verilmesi yerine çiftçilerin beklentisi olan sulama birliklerinin demokratikleştirilmesinin gerçekleştirilmesidir. Su tarımın vazgeçilmezi ve verimliliği artırıcı ana girdisidir. Ticarete konu edilemez, sulara şirketler sahip kılınarak çiftçiler su şirketlerinin kölesi haline getirilmek isteniyor. Su doğanın canlılara bahşettiği yaşam iksiridir, toplumsal varlıktır. Özelleştirilemez, kullananındır. Toprak çiftçinin ana üretim materyalidir. Geçim kaynağıdır. Üretimin rahmi, üretim hakkını sürdürme aracıdır. Bir takım katakullilerle şirketlere aktarmak gayri ahlakidir. Gasptır. Çiftçilerin ve ailelerinin rızkına el koymaktır. Toprak işleyenindir, çiftçilerin topraklarının gasp edilmesi değil, borcuna karşılık dahi el konulmaması gereken ana üretim aracıdır. Çiftçilerin toprakla bağının sürdürecek her daim üretim yapmasını sağlayacak biçimde yasal güvence altına alınmalıdır diyoruz.”