Ahh be Keşan!
Sen benim çocukluğum
Ergenliğim, gençliğim, ilk göz ağrım
dünüm, bugünüm, yarınlarım,
üzüntüm, sevincim
................hayalim... gerçeğimsin!
Köylerde,
gündöndü saplarıyla ördüğüm tuvalet

........................asaletimsin!
Doğduğum yer, doyduğum yer
.........................memleketimsin!
Yeni nesil seni nerden bilsin!
Bu yüzden anlatırım seni
çocuğumla aramdaki mesafe silinsin
Örneğin,
II. Dünya Savaşı sonrasında
geçinmek, kimine zor, kimine kolaydı
Varsıllar ile yoksular arasındaki fark
köylü şapkası ile
fötr şapkalar arasındaki fark kadardı!
Sinemalarda
orta direk, tahta iskemlelerde
Varsıllar, tahta masalarda otururlardı.
Ve zenginler, sobayı gündöndü kabuğu ile
Fakirler ise çalı-çırpıyla yakardı
Fakir ölüleri Halk Mezarlığı'nda
Zengin ölüleri Asri Mezarlık'ta yatardı
Ama, ortak yönleri de vardı.
Örneğin; odunları tutuşturmak için
sobaya doldurdukları gündöndü kabukları,
........... "pofff! "diye patlardı.
Ne TV, ne bilgisayar
Ne buzdolabı, ne otomobil... Ne taksi.
Ne de şimdiki pek çok tüketim malı yoktu
Deve ve eşeklerle satılan
...................meşe odunları çoktu
Tek katlıydı kırmızı kiremitli binalar
Kapıların üstüne kadar birikirdi karlar
Bir tas boza içmeden
……. geçmezdi zemheri akşamlar
Evinde gaz ocağı yakan adam varsıldı
Fitili, isli alevler çıkararak yanan
..................gaz lambaları, asıl’dı
Kilimden önce yere serilirdi hasırlar
Zifir karanlıktı ara sokaklar
Geceleri korkarak gezerdi insanlar
Ve inle, cinle, öcüyle doluydu
uyumazdan önce
.............çocuklara anlatılan masallar
İşte bu yıllardaydı bizim panayırlar
Bilmem ki, ne diye kayboldular
Yıldızlar vardı maytaplı akşamlar gibi
Aşklar vardı, Ferhat'la Şirin'in aşkı gibi
Düğünler vardı cümbüşlü hülyalar gibi
Sofralar vardı; Halil İbrahim Sofrası gibi
Gülen yüzler vardı, dolunay gibi
Bir haftalık panayırlar, sürerdi bir ay gibi
Testi ile su satardı Tahsin Soysal
Köfte, boza, gazoz kokardı panayırlar
Büyükler için sallanan gondollar
Çocuklar için atlı karıncalar
Çocuklar için susamlı helvalar
Çocuklar için tahta bacaklı adamlar vardı
Kırk dokuz köy birden Keşan'a akardı
Zincirli salıncaklarda saçalar uçuşur
...........................etekler saçılırdı
Çığlıklar, havadaki kuşları kaçırırdı
Ağzına kılıç sokan adam, afallatırdı
Çıktııı! Çıktı! Diye bağıran
ama çıkan armağanı verir gibi yapıp
...............vermeyen adam, şaşırtırdı
Dönen motosikletteki adam
...................gözlerini bağlatırdı
Başını kaldırırdı Sivri Tepe
Başını kaldırırdı Yumurta Tepe
Başlarını kaldırırdı bütün tepeler;
ve hep beraber
zincirli salıncaklara, gondollara bakardı
Köylüyü, köyden Keşan’a
Keşan’dan köye taşıyan
.................öküz-manda arabaları vardı
Sarı-boz, çelimsiz öküzlerin çektiği
öküz arabaları,
.................. yollara tezek saçarlardı
Ve mandalar,
siyah feraceli yaşlı kadınlar gibi
...........................çökerlerdi toprağa
Kurban bayramında
ve panayırlarda gün doğardı cambazlara
Kısaca,
ilk perdesi böyleydi panayırların
İsterseniz,
biraz da ikinci perdesine bakalım
.........................bu ilginç mekanların
1938'lerde
şimdiki Atatürk Ortaokulu'nun
bulunduğu alanda kurulurmuş panayırlarım
1955'lerde
Ziraat Bankası'nın yerine uzanıvermiş
İp cambazları atlı karıncalar,
Zincirli salıncaklar ve dönme dolaplarım
1960'da, lise bahçesindeydiler;
dönen motosikletler, atlı karıncalar
memleket tiyatrosu ve esnaf çadırları…
...............................dün gibi hatırlarım
1968'lerde,
at arabalarının bulundduğu yere taşındı
hayvan pazarı, yılan kızları, atlı karıncalar
.....................ve bütün oyuncaklarım
Bu son muhacırlıkta!
Yani Orhan Veli’nin,
Cumhuriyet Hanı’nda kaldığı tarihten
10-15 yıl sonra…
Son kanat çırpınışıydı hanların
Örneğin;
Gagaburun Hasan'ın, Cumhuriyet Hanı’nın
Rasim Kahya Hanı'nın, Ali Ağa Hanı’nın
At ve öküz arabaları birikirdi önlerinde
Ve arabacılar/ Ve bakırcılar/ Ve demirciler
Ve nalbantlar/ Ve marangozlar
Taka tak tuk! sesleriyle
..........."hoşgeldiniz!" derdi köylülere
Keşan gazozları, limonata
"Sarıkız suyu, buz gibi buz!
.........................Bardağı beş kuruşa"
"Sütlü mısıır, dumanı tütüyoor..."
"kuzu bunlar kuzuu!"
"Dondurma kaymaak!"
Hey bre Şakir Aga nur içinde yat!
ve testi ile su taşırdı esnaflar
Demir raylı patlangaçların
pat! pat! sesleri arasında
..................sağır gibi olurdu insanlar
Dönen motosikletlerin
.............son çırpınışlarıydı bu yıllar
Ve memleket tiyatrosunun anonsları
Ve zil takıp oynayan panayır kadınları
Ve ağzından alevler çıkaran adam
Ve horoz şekerleri...Ve pamuk helvaları.
Ve yılan kızları
-Çıktıı! Çıktı! çağırışları
-Bir bilete dört film! haykırışları
-Hasan Aktaş Amca
..........dök bir Keşan bozası bardağa
-Kızanlıklı Mehmet!
........"ver bir horoz şekeri daha!
Coca cola yoktu o zaman
Bağırırdı, yerli imalât
-İhracat yapacağız dünyaya
Bahar ve Gamsız Gazozları
içi buz dolu tahta fıçılardan

.......demir raylı patlangaçlarla yarışırdı
"pat! pat!" sesleri
..........patlangaç seslerine karşırdı
Seyyar manifatura sergileri
Divitin, pazen, bürgülük, feracelik
diril, kazalina, Nazilli Basması satardı
Ve köylüler;
harmanda ödemek üzere
veresiye mal alırlar, hanlarda yatardı
Ve kokucu Niyazi Amca
...........ter kokusunu bastırmak için
insanların üzerine
-Neleeer vaar neleeer! diye,
......................esans saçardı.
Keşan, O’nun sayesinde güzel kokardı!
Kısaca, herkes eteğindekini satardı
Bir çadır dibinde bağdaş kuran
darbukalar, zurnalar, cümbüşler, klarnetler
Panayırlara neşe,
Keşan Panayırları da ömre ömür katardı.
Ve sinemalar, Cânım sinemalar;
"parça geçiyoor, parçaa" diye haykıran
Aile, Park, Yeni Işık, Zafer, Emek,
Borsa ve Orduevi Sinemaları...
Panayırlara, davetkâr gözlerle bakardı
ve öküz arabalarıyla panayıra gelenler
"bir bilete üç film!" anonslarında
............ mutluluğu yaşardı.