HÜSEYİN ÜNSAL YÜCEL

Kadına şiddet konusunda toplum bilinci oluşturmak amacıyla Keşan Kent Müzesi önünde saat 12.00’de, kortej oluşturan kadınlar, ellerinde taşıdıkları dövizlerle sloganlar atarak Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü ve kadına şiddeti protesto etti. Yürüyüşe, erkekler de destek verdi. Yürüyüşte afişlerle KADES uygulamasının önemine de dikkat çekildi. Cumhuriyet Meydanı’nda şiddet sonucu hayatını kaybeden kadınlar için de 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

KADINI EZMEK, ONA ZULMETMEK VE HATTA CANINA KIYMAK YOKSUNLUK EMARESİDİR

Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı önünde bir konuşma yapan Keşan Belediye Başkanı Mustafa Helvacıoğlu, “Dini, dili ve milliyeti ne olursa olsun kadına karşı şiddet çağ dışılığın, insanlık dışılığın ta kendisidir. Bizim geleneğimiz, inancımız o dur ki insanlar yaratılmışların en hayırlısı ve en mükemmelidir. Bu ölçekten baktığımızda değil kadına, çocuğa, erkeğe her türlü canlara, tüm yaratılmışlara saygısızlık yapmak, bizim inancımızla, geleneklerimizle asla bağdaşmaz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘Hayatta gördüğünüz her şey kadının eseridir’ diyor. Kadına şiddet meselesi bir bilinç meselesidir, sorumluluk meselesidir, şuur meselesidir. Şiddetin olduğu yerde medeniyetten, çağdaşlıktan ve insanlıktan bahsedemeyiz. Kadına yönelik şiddet erkek işi olmadığı gibi, insan işi de değildir. Bugün bizim sloganımız, ‘Kadın her yerde, şiddet hiçbir yerde’dir. Kadına şiddeti bir suç olarak görüyoruz. Şiddete sıfır tolerans diyoruz. Şiddetin her türlüsüne karşıyız. Çünkü kadını ezmek, ona zulmetmek ve hatta canına kıymak ancak dini ve vicdani yoksunluk emaresidir. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde tüm kadınlarımıza sağlık, sıhat, huzur, mutluluk ve esenlikler diliyorum. Dünyanın tüm çiçekleri sizlerin olsun ” dedi.

TÜM BİRİMLER BİRLİKTE HAREKETE EDEREK BİR SONUCA VARACAĞIZ

Edirne Barosu Yönetim Kurulusu Üyesi ve Keşan Barosu Temsilcisi Av. Özge Kuru Tutal da, yaptırımların arttırılmadığı, eğitimde ve ekonomik seviyenin arttırılmadığı sürece kadına şiddetle karşılaşılmaya devam edileceğini ifade ederek, “Biz hukukçular olarak elimizden geleni yapıyoruz. Yardım olarak da elimizden geleni yapıyoruz ama bireysel çözümlerin yeterli olmadığı bir yerde olduğumuzu düşünüyorum. Devletin tüm kademelerine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Sürekli bu konuda aktif olan destekleyene kişiler olması gerektiğini düşünüyorum. Tüm siyasilerin, idarecilerin. Ben hukukun bu alanda artık işlemediğini düşünüyorum. Yasaların da uygulanamadığını düşünüyorum. Mevcut İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla daha da boşa düştüğümüzü, 6284 sayılı yasanın da uygulanabilirliğinin aslında çok olmadığını düşünüyorum. Ön izleme gibi bir birim oluşturulması lazım. Ama yok. Bizde tek bir birim var o da emniyet kuvvetleri. Nereye yetsinler? Şikayet ediliyor. Herkesin peşine bir adam mı taksınlar. Olmuyor. Bu işin içinden çıkamıyoruz. Ben hukuken yeterli olmadığını düşünüyorum bu sistemin. Kadın cinayetlerinin, kadına karşı şiddetin, çocuğa karşı olanların engellenemediğini ve engellenemeyeceğini şu şartlar altında öngörüyorum. Başka türlü başa çıkamayacağız biz bu konuyla. Biz bireysel ve baro olarak elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ama ancak tüm birimler birlikte harekete ederek bir sonuca varacağız bu konuda” diye konuştu.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET BİR ZİHNİYET MESELESİDİR

Avukat Nilüfer Erk Oğuz ise yasalardan ziyade uygulamalarda sıkıntı olduğunu düşündüğünü dile getirerek, “Yasa aynı yasa. Alt sınırdan verme cezasını da üst sınırdan ver. Kanuni indirim sebeplerini hakim uygulamak zorundadır ama takdiri indirim sebepleri bunu hakim uygulamayabilir. Sırf kravatını taktığı ve katliamını yaptıktan sonra ‘ben pişmanım’ demenin hiçbir faydası yok. Bu bizi toplumsal olarak maalesef çürümeye götürüyor. Benim en korktuğum şey bu. Bu bir zihniyet meselesi. Kadına yönelik şiddet yasa, kanun meselesinden ziyade, bir zihniyet meselesidir. Bu zihniyetten kurtulmadığımız sürece kadın cinayetleri sona ermeyecektir. Terör gibi kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri bu ülkenin başlıca problemidir. Biz bunu devlet olarak ve hükümet olarak bir ülke problemi olarak kabul ederek, topyekun savaşmadığımız sürece asla bu cinayetlerin önüne geçilemez. 2002 ile 2010 arasında yüzde 1400’lük artış vardı. Böyle bir pik yaptı kadın cinayetleri. O zamandan bu zamana da yüzde 10, yüzde 20 her sene artarak geliyor. Bunlar birer istatistik değil, bunlar birer can. Bunlar birer anne ve eş. En yakınları tarafından katlediliyorlar. Nasıl vakti zamanında bu genç Cumhuriyet verem gibi, sıtma gibi birçok hastalıkla mücadele ettiyse bu da bir hastalık. Bütün toplumumuza yayılmış kangren gibi bir durum. Sosyologlar, psikologlar, hukukçular topyekun bununla mücadele etmeliyiz. Bu zihniyetle mücadele etmeliyiz” ifadelerini kullandı.

Etkinlik sonrasında belediye tarafından gönül çeşmesinden kadınlara çorba ikram edildi.